SABAH-ATV GREVCİLERİ,GREVİN 13'NCÜ HAFTASINDA SABAH-ATV'DEN ATILAN 50 MESLEKTAŞINA SORDU: "DAHA NE KADAR SUSACAKSIN,DAHA NE KADAR SAVRULACAKSIN!"
Sabah-ATV grevinin 93'ncü gününde, grevdeki gazeteciler, 13'ncü basin bildirilerini işten atıldıktan sonra sessizliğe gömülen arkadaşlarına ithaf etti.İşte Galatasaray Lisesi önünde yapılan basın açıklamasının tam metni...
16 Mayıs 2009, SABAH-ATV grevi 13'ncü hafta basın bildirisi
İstanbul, Beyoğlu
Sabah-ATV´den atılan 50 basın çalışanına...
5 Aralık 2008 günü, çalıştığın gazetenin kapısına grev kararı asılırken sen aşağıya inmedin.
İşverenin güvenlik görevlilerinin eline tutuşturduğu fotoğraf makinelerinin kadrajına girmekten çekindin.
13 Şubat 2009 günü grev pankartı asılırken sen masanda oturdun.
`Hayır, ben greve çıkmıyorum. Bakın buradayım´ diye yoklama verdin.
Ertesi gün, daha ertesi gün, daha daha ertesi gün gazete binasına girerken başını önüne eğdin.
Cep telefonunla konuşuyormuşsun gibi yaptın.
Kapının önündeki kalabalığın arasında duran arkadaşlarını görmezden geldin.
Onlarla göz göze gelmek istemedin.
Greve çıkmayarak, greve çıkanlarla arandaki mesafeyi açarak kendini koruduğunu zannettin.
Greve çıkarsan, greve çıkanlarla uluorta konuşursan işini kaybedersin sandın.
Greve çıkmadın. Grevdeki meslektaşlarından uzak durdun.
Ama yine de kendini koruyamadın.
İşten atıldın.
Kaybedecek hiçbir şeyin kalmadı.
Ama sen yine korktun.
Grev pankartının altında bekleyen meslektaşlarının yanına gitmedin.
Sendikadan, grev pankartından uzak durmanın, işinin garantisi olmadığını yine anlamadın.
Şimdi susuyorsun.
Ekonomik krizin hafiflemesini bekliyorsun.
O zaman yeni bir iş bulacağını düşünüyorsun.
Peki sonra ne olacak?
Yeni patronun yine istediği zaman bir bahaneyle seni kapının önüne koyacak.
Patronun, krizi bahane ederek istediği zaman işine son veremez. Buna hakkı yok.
Bunu niçin anlamak istemiyorsun?
Niçin banka hesabına yatırılan tazminat seni susturuyor?
Bir miktar para, masalarda sabahladığın, sokaklarda canını tehlikeye attığın yılların bedelini karşılayabilir mi?
Yıllarca sustun bekledin.
Patronun gözüne çarpmamak için `sivri´ olmamaya özen gösterdin.
Her defasında yaprak gibi oradan oraya savruldun.
Daha ne kadar susacaksın?
Daha ne kadar savrulacaksın?
Görevini ifa ettiğin sürece, işinin hakkın olduğunu ne zaman kavrayacaksın?
Hakkını ne zaman arayacaksın?
Bireysel pazarlıklarla giydiğin zırhın seni korumadığını, örgütlenmen gerektiğini ne zaman anlayacaksın?
İstanbul, Beyoğlu
Sabah-ATV´den atılan 50 basın çalışanına...
5 Aralık 2008 günü, çalıştığın gazetenin kapısına grev kararı asılırken sen aşağıya inmedin.
İşverenin güvenlik görevlilerinin eline tutuşturduğu fotoğraf makinelerinin kadrajına girmekten çekindin.
13 Şubat 2009 günü grev pankartı asılırken sen masanda oturdun.
`Hayır, ben greve çıkmıyorum. Bakın buradayım´ diye yoklama verdin.
Ertesi gün, daha ertesi gün, daha daha ertesi gün gazete binasına girerken başını önüne eğdin.
Cep telefonunla konuşuyormuşsun gibi yaptın.
Kapının önündeki kalabalığın arasında duran arkadaşlarını görmezden geldin.
Onlarla göz göze gelmek istemedin.
Greve çıkmayarak, greve çıkanlarla arandaki mesafeyi açarak kendini koruduğunu zannettin.
Greve çıkarsan, greve çıkanlarla uluorta konuşursan işini kaybedersin sandın.
Greve çıkmadın. Grevdeki meslektaşlarından uzak durdun.
Ama yine de kendini koruyamadın.
İşten atıldın.
Kaybedecek hiçbir şeyin kalmadı.
Ama sen yine korktun.
Grev pankartının altında bekleyen meslektaşlarının yanına gitmedin.
Sendikadan, grev pankartından uzak durmanın, işinin garantisi olmadığını yine anlamadın.
Şimdi susuyorsun.
Ekonomik krizin hafiflemesini bekliyorsun.
O zaman yeni bir iş bulacağını düşünüyorsun.
Peki sonra ne olacak?
Yeni patronun yine istediği zaman bir bahaneyle seni kapının önüne koyacak.
Patronun, krizi bahane ederek istediği zaman işine son veremez. Buna hakkı yok.
Bunu niçin anlamak istemiyorsun?
Niçin banka hesabına yatırılan tazminat seni susturuyor?
Bir miktar para, masalarda sabahladığın, sokaklarda canını tehlikeye attığın yılların bedelini karşılayabilir mi?
Yıllarca sustun bekledin.
Patronun gözüne çarpmamak için `sivri´ olmamaya özen gösterdin.
Her defasında yaprak gibi oradan oraya savruldun.
Daha ne kadar susacaksın?
Daha ne kadar savrulacaksın?
Görevini ifa ettiğin sürece, işinin hakkın olduğunu ne zaman kavrayacaksın?
Hakkını ne zaman arayacaksın?
Bireysel pazarlıklarla giydiğin zırhın seni korumadığını, örgütlenmen gerektiğini ne zaman anlayacaksın?