"RUŞEN ÇAKIR'A İNSAN HAKLARI ÖDÜLÜ VERİLMELİ!"
Ruşen Çakır bu girişiminden dolayı bir insan hakları ödülü hak ediyor, savunuculara, basın kuruluşlarına öneriyorum.
Keşke faili meçhul cinayet öykülerini de bir dinlese
Acaba Erdoğan, Cumartesi Anneleri'nde olduğu gibi 'faili meçhul'de de mi yanlış bilgilendiriliyor?
Meclis İnsan Hakları İhlallerini Araştırma Komisyonu dün Tolga Baykal Ceylan’ın 2004’te gözaltında kayboluşunu araştırmak üzere bir alt komisyon oluşturdu.
Tolga Baykal’ın annesi Kadriye Ceylan, 5 Şubat günü Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından Dolmabahçe’deki makamında kabul edilen 12 kişilik ‘Cumartesi Anneleri’ grubunun içindeydi.
Cumartesi Anneleri yıllardır her cumartesi günü Galatasaray Lisesi önünde toplanıp gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alınamamasına, bütün baskı ve saldırılara karşın dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Gazeteci Ruşen Çakır, geçen hafta annelerin derdinin hükümetle, hükümetlerle olmayıp, yalnızca evlatlarını bulmak olduğunu yazınca, bu yazı da Başbakan’ın bir danışmanı tarafından okununca istenen dikkat çekilmişti. Danışman konuyu Başbakanın dikkatine getirdi, onayıyla Çakır’ı aradı, Çakır grupla temas kurdu, neticede görüşme sağlandı. (Bence Ruşen Çakır bu girişiminden dolayı bir insan hakları ödülü hak ediyor, savunuculara, basın kuruluşlarına öneriyorum.)
Cumartesi Anneleri’nin aradığı evlat sayısı yüzleri buluyor. Berfo Ana’nın öyküsünü Başbakan önceki gün Meclis’teki AK Parti grubuna anlattı. Ama Zafer Üskül başkanlığındaki İnsan Hakları Komisyonu, tam da CHP’li üyeler OSTİM’deki patlamaların incelenmesi amacıyla dışarıdayken yaptığı bir toplantıda, yalnızca Ceylan’ın durumunun araştırılmasına karar verdi.
Nedenini tahmin etmek zor değil. Erdoğan aynı konuşmada gözaltında kayıp olaylarından bir tanesinin kendi dönemlerinde olduğuna çok üzüldüğünü söylemiş, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve bir önceki bakan Abdülkadir Aksu’yu bizzat anarak bu olayın aydınlatılmasını istemişti.
Görüyoruz ki, Alt Komisyon, diğer kayıp evlatlar için değil, yalnızca AK Parti döneminde kaybolan Ceylan için kuruldu. Bu da bir şeydir, küçümsemiyorum, önemsiyorum, ama neden yalnız onun için? Oysa diğerleri de bu ülkenin vatandaşı, onlarınki de anne, onlar da acı çekiyor.
Saygın bir hukukçu olarak tanıdığım Üskül’ün bu duruma verdiği yanıt, araştırma komisyonu taleplerinin ‘Meclis yoğunluğu nedeniyle’ reddedilmesi için uygun yolun Alt Komisyon olarak bulunduğu şeklinde oldu. Bu çok açıklayıcı değil, çünkü aynı alt komisyon birden fazla kişi için de ve örneğin faili meçhul cinayetleri araştırmak için de kurulabilirdi. Nitekim CHP ve BDP milletvekilleri tarafından verilmiş faili meçhul cinayetleri araştırma komisyonu kurulması önergeleri AK Parti oylarıyla reddedildi hep. Daha dün, CHP’li Ali Rıza Öztürk’ün önergesi reddedildi; bu yasama döneminde reddedilen 11’incisiydi.
Bunları yazmaktaki amacım AK Parti’nin ne yaman bir çelişki içinde olduğunu sergilemek değil. Ama düşündüm ki, Ruşen Çakır’ın makalesindeki insana yaklaşım Başbakan’ı etkilemiş, aynı yaklaşım neden faili meçhullerin araştırılması için denenmesin? Bu fikrim, dün hasta yatağımda Başbakan Erdoğan’ın emniyet mensuplarına hitabını canlı yayında dinlerken pekişti. Başbakan, çeşitli illerde kendisine aileleriyle, çocuklarıyla gelen polislerin durumundan duygulandığını ve bunun da on yıl görev yapan polislerin askerlik görevinden muaf tutulması teklifini onaylamasında pay sahibi olduğunu ifade etti.
Eminim, Erdoğan binlerce faili meçhul hikâyesinin herbirine aynı şekilde, hatta daha fazla duygulanacak, üzülecektir; üzülünmeyecek gibi değil çünkü. Eminim, Ruşen Çakır’ın gözaltında kaybolanları anlattığı gibi, biri çıkıp anlatsa, daha doğrusu Başbakan bu öyküleri birilerinden kısaca da olsa dinlemeyi kabul etse, bu kanayan yaranın artık sarılması gerektiğine kâni olacak.
Yalnızca Uğur Mumcu’dan Gün Sazak’a, Abdi İpekçi’den Metin Yüksel’e, Bahriye Üçok’tan (aslında katili bilindiği halde zamanaşımına düşen) Kemal Türkler’e, Savaş Buldan’a dek tanınan isimler değil, bu ülkede doğmuş olmaktan gelen hakları ellerinden alınan binlerce isim için bu yara sarılmalı. Abdullah Öcalan’ın şimdi bu konuyu şart koşmasından komplekse kapılmamak lazım; Türkiye’deki insan hakları savunucuları yıllardır talep ediyor bunu.
Murat YETKİN / www.radikal.com.tr