RUŞEN ÇAKIR DARBECİ Mİ, ULUSALCI MI, İT Mİ, UĞURSUZ MU? MAFYA MENSUBU MU?
Ertuğrul Özkök Ruşen Çakır'ın köşe yazısındaki bir bölüme dikkat çekerek Başbakan'a seslendi!
Sevgili telekulak, sen şahidim ol
SAYIN Başbakan,
Bu size açık bir mektuptur.
Türkiye’de eli kalem tutan insanların ne hale getirildiğini görmek mi istiyorsunuz?
İşte size çarpıcı, kanatıcı, ıstırap verici, düşündürücü bir örnek.
Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır’ın dünkü yazısından bir bölüm:
“Öte yandan, o yayının ardından Avcı ile düzenli bir şekilde haberleştik.(Dinleme kayıtları bunu doğrulayacaktır!)”
“İleri demokrasi ülkesi” Türkiye’nin önde gelen yazarlarından biri, gazetecilik ilişkilerini kanıtlamak için, kendisini dinleyenleri alenen şahit gösteriyor.
Neden? Çünkü, bazıları, Hanefi Avcı neden onu aradı diye eleştiriyormuş.
***
Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak söyleyelim.
Ruşen Çakır kim?
Darbeci mi? Ulusalcı mı? Ergenekoncu mu? Şucu mu, bucu mu?
İt mi, uğursuz mu? Mafya mensubu mu? Yoksa “beyaz” işine mi bulaşmış?
Türkiye’nin en tarafsız kalma gayretinde olan yazarlarından, düşünürlerinden biri.
AK Parti’ye düşmanlığı yok.
Kimseye yok.
Ama bakın, muhteşem bir istihza ile, “telefonunu dinleyenleri” kendine şahit olarak gösteriyor.
Nedir bu Allah aşkına?
Yasa dinlemezliğin, şantajın geldiği nokta mı?
Bir “1984” paranoyası mı?
Büyük bir “şaka” mı?
Yani artık psikolojik vahşet haline dönüşen bir kanun tanımazlıkla alay etme noktası mı?
Ya da “İleri demokrasiye geçtik” diyenlere en büyük hakaret...
***
Kimse kılını kıpırdatmıyor.
Daha doğrusu kıpırdatamıyor.
Düşünebiliyor musunuz, masumiyetimizi kanıtlamak için artık illegal telefon kayıtlarını referans göstereceğiz.
Böyle bir komedi, böyle bir dram, böyle bir trajedi, böyle bir utanmazlık olabilir mi?
Türkiye’nin bütün düşünen kafalarının kaderi, teknik imkânları kanunsuz şekilde kullanan beş on adamın elinde.
Kim kafasını kaldırsa, balyoz iniyor.
Sırasını savan rahatlıyor, sırasını bekleyen cehennemin kapısında sırasını bekliyor.
Bunun adı da “ileri demokrasi” oluyor.
***
Yazımı, Ruşen Çakır’ın son cümlesi ile bitiriyorum:
“Günümüz Türkiye’sinde iyi bir gazeteci olmak için cesaretten çok vicdana ihtiyaç var.”
Kendine gerçekten gazeteci diyebilen herkes bu cümleyi çerçeveletip, başucuna asmalı.
Ve Başbakan Erdoğan’a bir soru:
Sayın Başbakan; kanunsuz dinleme konusu artık ciddi biçimde ele alınmayı hak etmiyor mu?
Unutmayın, siz de bir dinleme mağdurusunuz.
Ertuğrul ÖZKÖK / HÜRRİYET
SAYIN Başbakan,
Bu size açık bir mektuptur.
Türkiye’de eli kalem tutan insanların ne hale getirildiğini görmek mi istiyorsunuz?
İşte size çarpıcı, kanatıcı, ıstırap verici, düşündürücü bir örnek.
Vatan Gazetesi yazarı Ruşen Çakır’ın dünkü yazısından bir bölüm:
“Öte yandan, o yayının ardından Avcı ile düzenli bir şekilde haberleştik.(Dinleme kayıtları bunu doğrulayacaktır!)”
“İleri demokrasi ülkesi” Türkiye’nin önde gelen yazarlarından biri, gazetecilik ilişkilerini kanıtlamak için, kendisini dinleyenleri alenen şahit gösteriyor.
Neden? Çünkü, bazıları, Hanefi Avcı neden onu aradı diye eleştiriyormuş.
***
Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak söyleyelim.
Ruşen Çakır kim?
Darbeci mi? Ulusalcı mı? Ergenekoncu mu? Şucu mu, bucu mu?
İt mi, uğursuz mu? Mafya mensubu mu? Yoksa “beyaz” işine mi bulaşmış?
Türkiye’nin en tarafsız kalma gayretinde olan yazarlarından, düşünürlerinden biri.
AK Parti’ye düşmanlığı yok.
Kimseye yok.
Ama bakın, muhteşem bir istihza ile, “telefonunu dinleyenleri” kendine şahit olarak gösteriyor.
Nedir bu Allah aşkına?
Yasa dinlemezliğin, şantajın geldiği nokta mı?
Bir “1984” paranoyası mı?
Büyük bir “şaka” mı?
Yani artık psikolojik vahşet haline dönüşen bir kanun tanımazlıkla alay etme noktası mı?
Ya da “İleri demokrasiye geçtik” diyenlere en büyük hakaret...
***
Kimse kılını kıpırdatmıyor.
Daha doğrusu kıpırdatamıyor.
Düşünebiliyor musunuz, masumiyetimizi kanıtlamak için artık illegal telefon kayıtlarını referans göstereceğiz.
Böyle bir komedi, böyle bir dram, böyle bir trajedi, böyle bir utanmazlık olabilir mi?
Türkiye’nin bütün düşünen kafalarının kaderi, teknik imkânları kanunsuz şekilde kullanan beş on adamın elinde.
Kim kafasını kaldırsa, balyoz iniyor.
Sırasını savan rahatlıyor, sırasını bekleyen cehennemin kapısında sırasını bekliyor.
Bunun adı da “ileri demokrasi” oluyor.
***
Yazımı, Ruşen Çakır’ın son cümlesi ile bitiriyorum:
“Günümüz Türkiye’sinde iyi bir gazeteci olmak için cesaretten çok vicdana ihtiyaç var.”
Kendine gerçekten gazeteci diyebilen herkes bu cümleyi çerçeveletip, başucuna asmalı.
Ve Başbakan Erdoğan’a bir soru:
Sayın Başbakan; kanunsuz dinleme konusu artık ciddi biçimde ele alınmayı hak etmiyor mu?
Unutmayın, siz de bir dinleme mağdurusunuz.
Ertuğrul ÖZKÖK / HÜRRİYET