RUH DOKTORUNUN DİVANINA UZANMIŞ GENEL YAYIN YÖNETMENİNDEN İTİRAFLAR!..KÜÇÜK PSİKİYATRİ SEANSI SONUCUNDA ÜNLÜ YÖNETMENİN RUH HALİNDE NELER ORTAYA ÇIKTI?..
"Deranje" bir ruh halim var.Hayata bakış, hayatı yaşama bakımından dengelerim yerine oturmuş olmakla birlikte, kafam biraz karışık.Bazen kendimi, çok ciddi bir kimlik tartışması içinde buluyorum.Bir aidiyet sorunum var.
Bir gazetecinin psikiyatrik halleri
BAZI "demokrat" arkadaşlar, Anayasa tartışmasını bırakıp benim "ruh halimi" sorgulamaya başladılar.
Fikrin aciz kaldığı yerde, başka şeyler konuşmaya başlar.
Ama madem konu "ruh halimden" açıldı, kendimi divana yatırıp küçük bir psikiyatri seansı yapayım.
Belki ülkenin psikiyatrları da durumuma bakıp bir değerlendirme yaparlar.
Tabii okuyucularım da, ruh doktorunun divanına uzanmış bir genel yayın yönetmeninin itiraflarından kendince sonuçlar çıkarabilir.
Bizler kamu meydanında dolaşan insanlarız.
Ruh halimiz de kamunun malıdır.
* * *
Doğrudur, "deranje" bir ruh halim var.
Hayata bakış, hayatı yaşama bakımından dengelerim yerine oturmuş olmakla birlikte, kafam biraz karışık.
Bazen kendimi, çok ciddi bir kimlik tartışması içinde buluyorum.
Bir aidiyet sorunum var.
Çünkü kendi kendime soruyorum.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti rejimine bakış açısından neredeyim?
Konsantrasyon kamplarından çıkamayan, hayatı bunkerlerde geçen, kafasını cemaat evinden çıkaramamış biri olmadığım için şu sorunun cevabını kolaylıkla veremiyorum:
Birinci cumhuriyetçi mi, ikinci cumhuriyetçi miyim?
Bazı arkadaşlarımızın deyişiyle "statüko zaptiyesi mi", yoksa "su katılmamış liberal miyim?"
Geçen gün çok sevdiğim, çok güvendiğim bir gazeteci arkadaşım şu sıkıntısını anlattı:
* * *
"Beni ille de bir kampa sokmak istiyorlar. Oysa ben ikisine de sığamıyorum. İkinci cumhuriyetçi diyen arkadaşların bazı görüşlerine ben de canıgönülden katılıyorum. Ama Atatürk´ün kurduğu ve onların eleştirdiği 1923 Cumhuriyeti´nin temel unsurlarından da asla vazgeçmememiz gerektiğini düşünüyorum. Onun müesseselerinin korunması gerektiğine inanıyorum."
"Aynen ben de bu durumdayım" dedim.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye´de sayısı hiç küçümsenemeyecek aydın da benimle aynı durumda.
1980´li yılların ortalarından beri kendimi "liberal bir insan" olarak görüyorum.
Ekonomi konusundaki fikirlerim, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sınırına dayanmamakla birlikte, bazı sosyal rötuşlarla ona yakındır diyebilirim.
Dünyada gelişmelere açıklık bakımından, kendini yüzde 100 liberal addeden arkadaşlardan çok daha ileride olduğumu düşünüyorum.
Hayatım boyunca hiçbir statüko beni zaptedemedi. Hayatı yaşama konusunda hiçbir zaptiyeyi iplemedim.
Ama onlardan çok önemli bir farkım var.
"Cemaat aidiyetim yok." Olaylara, gelişmelere bakışımda, kendimi bağlı hissettiğim bir "şablonum" da yok.
O nedenle takım tutar gibi parti veya fikir tutmuyorum.
AKP iktidarının olumlu bulduğum yanlarını hiç kıvırtmadan, açıkça destekliyorum.
Yanlış bulduklarımı söylemekten de kendimi hiç alıkoymuyorum.
Bana, "Dün böyle diyordun bugün başka türlü konuşuyorsun" diyenleri de hiç mi hiç kale almıyorum.
Dediğim gibi, kimseyle mutlakiyetçi bir protokolüm, kontratım yok.
* * *
Bazen, sinir bozacak şekilde "ben" diye söz alıp konuştuğum doğru.
"Biz" diye konuşmayı alışkanlık edinmiş bir meslekte çalıştığım için, klasik gazeteciler bunu yadırgıyor.
Kendimce bunun da sıkı bir muhasebesini yaptım.
Sadece kendi adıma konuşuyorum, "kendimce" doğru gördüğüm fikirleri savunuyorum.
Arkamda bir cemaat, bir tarikat, sözcülüğünü yaptığım bir takım yok.
"Ben" diye ko
BAZI "demokrat" arkadaşlar, Anayasa tartışmasını bırakıp benim "ruh halimi" sorgulamaya başladılar.
Fikrin aciz kaldığı yerde, başka şeyler konuşmaya başlar.
Ama madem konu "ruh halimden" açıldı, kendimi divana yatırıp küçük bir psikiyatri seansı yapayım.
Belki ülkenin psikiyatrları da durumuma bakıp bir değerlendirme yaparlar.
Tabii okuyucularım da, ruh doktorunun divanına uzanmış bir genel yayın yönetmeninin itiraflarından kendince sonuçlar çıkarabilir.
Bizler kamu meydanında dolaşan insanlarız.
Ruh halimiz de kamunun malıdır.
* * *
Doğrudur, "deranje" bir ruh halim var.
Hayata bakış, hayatı yaşama bakımından dengelerim yerine oturmuş olmakla birlikte, kafam biraz karışık.
Bazen kendimi, çok ciddi bir kimlik tartışması içinde buluyorum.
Bir aidiyet sorunum var.
Çünkü kendi kendime soruyorum.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti rejimine bakış açısından neredeyim?
Konsantrasyon kamplarından çıkamayan, hayatı bunkerlerde geçen, kafasını cemaat evinden çıkaramamış biri olmadığım için şu sorunun cevabını kolaylıkla veremiyorum:
Birinci cumhuriyetçi mi, ikinci cumhuriyetçi miyim?
Bazı arkadaşlarımızın deyişiyle "statüko zaptiyesi mi", yoksa "su katılmamış liberal miyim?"
Geçen gün çok sevdiğim, çok güvendiğim bir gazeteci arkadaşım şu sıkıntısını anlattı:
* * *
"Beni ille de bir kampa sokmak istiyorlar. Oysa ben ikisine de sığamıyorum. İkinci cumhuriyetçi diyen arkadaşların bazı görüşlerine ben de canıgönülden katılıyorum. Ama Atatürk´ün kurduğu ve onların eleştirdiği 1923 Cumhuriyeti´nin temel unsurlarından da asla vazgeçmememiz gerektiğini düşünüyorum. Onun müesseselerinin korunması gerektiğine inanıyorum."
"Aynen ben de bu durumdayım" dedim.
Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye´de sayısı hiç küçümsenemeyecek aydın da benimle aynı durumda.
1980´li yılların ortalarından beri kendimi "liberal bir insan" olarak görüyorum.
Ekonomi konusundaki fikirlerim, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" sınırına dayanmamakla birlikte, bazı sosyal rötuşlarla ona yakındır diyebilirim.
Dünyada gelişmelere açıklık bakımından, kendini yüzde 100 liberal addeden arkadaşlardan çok daha ileride olduğumu düşünüyorum.
Hayatım boyunca hiçbir statüko beni zaptedemedi. Hayatı yaşama konusunda hiçbir zaptiyeyi iplemedim.
Ama onlardan çok önemli bir farkım var.
"Cemaat aidiyetim yok." Olaylara, gelişmelere bakışımda, kendimi bağlı hissettiğim bir "şablonum" da yok.
O nedenle takım tutar gibi parti veya fikir tutmuyorum.
AKP iktidarının olumlu bulduğum yanlarını hiç kıvırtmadan, açıkça destekliyorum.
Yanlış bulduklarımı söylemekten de kendimi hiç alıkoymuyorum.
Bana, "Dün böyle diyordun bugün başka türlü konuşuyorsun" diyenleri de hiç mi hiç kale almıyorum.
Dediğim gibi, kimseyle mutlakiyetçi bir protokolüm, kontratım yok.
* * *
Bazen, sinir bozacak şekilde "ben" diye söz alıp konuştuğum doğru.
"Biz" diye konuşmayı alışkanlık edinmiş bir meslekte çalıştığım için, klasik gazeteciler bunu yadırgıyor.
Kendimce bunun da sıkı bir muhasebesini yaptım.
Sadece kendi adıma konuşuyorum, "kendimce" doğru gördüğüm fikirleri savunuyorum.
Arkamda bir cemaat, bir tarikat, sözcülüğünü yaptığım bir takım yok.
"Ben" diye ko