RTÜK üyesi Faruk Bildirici'den flaş açıklama!
RTÜK üyesi ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici, internet üzerinden yayın yapan kanallara RTÜK denetimi getirilmesini dair eleştirilerini sürdürüyor.
Kişisel internet sitesi farukbildirici.com'dan RTÜK denetimi ile ilgili olarak bir değerlendirmede bulunan Bildirici, "Ankara Barosu tarafından, 'Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayınların internet ortamından sunumu hakkında yönetmelik' hükümlerinin iptali için Danıştay’da dava açılması haklı gerekçelere dayanıyor. Bu düzenleme ile 'ifade, haber alma ve verme özgürlüğüne doğrudan müdahale oluşturulduğu, bireylerin tercih hakkının önüne geçilerek kontrolün kamunun denetimine aktarıldığı' görüşüne katılıyorum" ifadesini kuulandı.
Bildirici "Yönetmelik sosyal medyadaki kişisel hesaplara bile müdahale riski taşıyor" başlığıyla yayımlanan yazısında şunları kaydetti:
Ankara Barosu tarafından, “Radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayınların internet ortamından sunumu hakkında yönetmelik” hükümlerinin iptali için Danıştay’da dava açılması haklı gerekçelere dayanıyor.
Bu düzenleme ile “ifade, haber alma ve verme özgürlüğüne doğrudan müdahale oluşturulduğu, bireylerin tercih hakkının önüne geçilerek kontrolün kamunun denetimine aktarıldığı” görüşüne katılıyorum.
Arkadaşlarımla yönetmelik üzerindeki incelememi tamamladım. Yönetmelikteki, internet ortamındaki özgürlüklerin sınırlanmasına yönelik kararlara ve hukuki sorunlara yol açabilecek nitelikteki diğer hükümlere dikkat çekmek istiyorum:
Kişisel sosyal medya hesaplarına müdahale riski
2. maddede bireysel iletişimin yönetmeliğin kapsamına girmediği belirtiliyor. Ancak 4. maddede bireysel iletişim, “Kişiler arası görsel-işitsel iletişimi sağlama yolu” olarak tanımlanıyor. Bu eksik ve yanlış bir tanım. Zira kişisel bloglar ve sosyal medyadaki kişisel hesaplar “Kişiler arası iletişim” değil ama bireysel bir iletişim alanı.
Bu nedenle kişisel bloglar ve bütün sosyal medya mecralarındaki kişisel hesapların da “bireysel iletişim” olarak kabul edilmesi gerekir. Aksi halde bu tanım, kişisel bloglar ile Twitter, Facebook, Instagram ya da Youtube’daki kişisel hesaplardan yapılan görsel ve işitsel paylaşımların bile RTÜK denetimine sokulması gibi bir sonuca yol açabilir.
Kişisel bloglar ve sosyal medya hesaplarının tümü kontrol edilemeyeceğine, tümünden bir çırpıda lisans istenemeyeceğine göre belirli hesaplar hedef seçilerek engellenebilir ve “sansür” mekanizması gündeme getirilebilir. “İnternet ortamı” tanımı yapılırken de “sosyal medya”dan söz edilmemesi, buradaki kişisel hesapların hariç tutulduğunun belirtilmemesi bu konudaki endişeleri güçlendiriyor.
Sosyal medyadaki görsel ve işitsel yayınlara müdahale riski
Elbette bu yönetmelik internet ortamındaki bütün görsel ve işitsel yayınları kapsamıyor. Ama yönetmelikte internet ortamındaki radyo ve televizyon yayınları konusundaki tanım “internet ortamında iletmeye özgülenmiş olması”. Bu “özgülenme”nin açık bir tanımı da yönetmelikte yok.
İnternet radyo ve televizyon yayını ile ilgili tanımlarda ise sadece “bir yayın akış çizelgesi”ne sahip olması gerektiği belirtiliyor. “Yayın akış çizelgesi” ifadesi de yeterince açık değil. Bilindiği gibi radyo ve televizyonlar 24 saat üzerinden haftalık akış çizelgesi, daha doğrusu program hazırlar ve duyurur.
Yönetmelikteki akış çizelgesi tanımında “günlük”, “periyodik” ya da “haftalık” gibi zamanla ilgili açıklık getirilmemiş olması, internet ortamındaki çeşitli mecralardan haftada bir ya da farklı zamanlarda görsel ve işitsel yöntemlerle haber, bilgilendirme, yorum, analiz programı yapan kişilerin de kapsama alınmasına olanak tanıyabilir.
Oysa internet ortamından yapılan her tür görsel ve işitsel yayın, radyo ve televizyon yayını olarak nitelendirilemez. Örneğin YouTube’dan yapılan görüntülü yayınlar, Podcast’ler, scobe yayınları klasik anlamda radyo ya da televizyon yayını değildir.
Ama yönetmelikteki bu rd-tv yayını tanımı, bu tür yayınları da kapsama alarak özgürlüklerin sınırlandırılması ve müdahale edilmesi tehlikesini getirebilir.
Bu tehlikenin ne denli büyük olduğunun kanıtı da, “RTÜK’ün bu yönetmelik sayesinde kutsal değerlere sınırsızca küfredenlere karşı mücadele edeceği, aile ve çocukları koruyacağı” savunmasının yapılması. Sanki Türkiye’de yasalar yokmuş, 5651 sayılı “İnternet ortamında yapılan yayınların düzenlenmesi ve bu yayınlar yoluyla işlenen suçlarla mücadele edilmesi hakkındaki kanun” uygulanmıyor; internette suç işleyenlere karşı yargı ve güvenlik birimleri harekete geçmiyormuş gibi böyle bir gerekçeden söz edilmesi gerçekleri karartmaktan başka bir anlam taşımaz.
Ülkemizde internet ortamının ve sosyal medyanın bırakın sınırsız bir özgürlük alanı olmasını, sürekli güvenlik birimlerinin ve iktidarın trollerinin takibinde olduğu, iktidara yönelik eleştirilerin hakaret ve küfür kabul edilerek soruşturmaya uğratıldığı, insanların yazdıkları ve söyledikleri nedeniyle gözaltına alındığı, yargılandığı ortadadır. Üstelik her gün de yeni yargı ve soruşturma örnekleriyle hatırlatılıyor bu durum bize...
Mevcut medya kuruluşlarına haksız ayrıcalık
Yönetmeliğin beşinci ve altıncı maddelerinde, yayın lisansı bulunan medya hizmet sağlayıcı kuruluşların internet ortamından da yayın yapabilecekleri belirtiliyor. Mevcut yayıncılara “ilave lisans almadan yayın yapma” ayrıcalığı tanınmasının hukuki bir gerekçesi olamaz.
6112 Sayılı Kanunun 27/1 maddesine göre, “Medya hizmet sağlayıcı kuruluşlar, kablo, uydu, karasal ve benzeri ortamlardan yayın yapabilmeleri için her bir yayın tekniği ve ortamına ilişkin Üst Kuruldan ayrı ayrı lisans almak zorundadır. Farklı yayın teknikleri ve ortamlarından aynı anda yayın yapmak isteyen kuruluşlar, her yayın tekniği ve ortamı için ayrı lisans almak ve eş zamanlı yayın yapmak zorundadır.”
Kanuna yeni eklenen 29/A maddesi Kanun’un 27, maddesiyle çelişiyor ve mevcut medya hizmet sağlayıcıların internetten yaptıkları yayınlar için lisans zorunluluğu ve lisans bedeli ödeme şartı aramıyor. Sadece internetten yapılacak yayınlar için lisans başvuru formu doldurma zorunluluğu getiriliyor. Dolayısıyla Kanunun 29’A maddesi ve yönetmelik bir kesime avantaj sağlıyor. Mevcut medya hizmet sağlayıcılar kayırılıyor.
Küçük çaplı bir yayıncı bile 100 bin TL ödeyecekken büyük kanallar ücret ödemeden internetten TV yayıncılığı yapabilecek. Bu durum bugüne kadarki RTÜK uygulamalarıyla çelişiyor.
Birbiriyle çelişen kanun maddeleri ve yönetmelikte bariz hatalar oluşmasında, mevzuat hazırlama aşamasında yayıncılıkla ilgili demokratik normların gözetilmemesi ile ilgili birim, kuruluş ve uzmanların görüşlerinin dikkate alınmamasının etkili olduğu aşikar. Hatta İzin ve Tahsisler Dairesi tarafından hazırlanan ve yönetmelik taslağındaki eksiklik ve hataları sıralayan raporun bile değerlendirmeye alınmadığı anlaşılıyor.
Lisans ücretlerinde uygulanan kriter belirsiz
Yönetmelik internet ortamından radyo yayın lisans ücretini 10 bin TL, televizyon yayın ücretini ise 100 bin TL olanak belirlemiş. Platform işletmecilerine verilecek yayın iletim lisansı bedelini de yıllık 100 bin lira olarak saptamış. Bu miktarların hangi somut ölçütlere dayanarak belirlendiği açık değil. O nedenle de adaletsiz ve dengesiz bir tablo çıkmış ortaya.
Bir iki kişinin yürüttüğü bir radyo televizyon yayını ile büyük organizasyonların, uluslararası şirketlerin kuracağı internet ortamındaki radyo televizyon kanalları aynı kefeye konmuş. Üstelik kar edip etmediklerine bakılmaksızın abone ve ücret gelirlerinin binde beşinin de RTÜK payı olarak alınması bütün radyo ve televizyonların daha baştan boğulması anlamına gelebilir.
RTÜK bugüne değin ülkenin milli varlığı, doğal kaynağı kabul edilen ve sınırlı sayıdaki kanal ve frekansları belli ücret karşılığında ve belli süreyle yayın kuruluşlarının kullanımına tahsis ediyordu. İnternet ortamı frekans spektrumu gibi sınırlı bir kamu kaynağı değildir. Lisans ücretlerinin kabul edilebilir ve adil düzeyde belirlenmesi gereklidir.
İnternet yayınlarına aynı ilkelerin uygulanması haksızlık
Yönetmeliğin 16 ve 17. maddelerine göre, internet ortamından yapılan radyo ve televizyon yayınları ile internet yayın platformları, RTÜK yasasındaki aynı yayın ilkeleri ile denetlenecek. Daha açık bir deyişle, isteğe bağlı yayın yapan platformlardaki bütün yayınlar da genel yayın yapan televizyon kanallarıyla büyük ölçüde aynı ilkelere uymak zorunda. Oysa iki alanda uygulanacak ilkelerin farklı olması gerekir.
6112 sayılı yasanın “Yayın hizmeti İlkeleri”ni düzenleyen 8. maddesinde nefret söylemi, ayrımcılık, terör, şiddet, insan hakları, cinsiyet eşitliği gibi evrensel ilkelerin yanı sıra genel ahlak, milli ve manevi değerler, genel sağlık, müstehcenlik, alkol ve tütün ürünleri gibi başlıklara da yer veriliyor.
RTÜK’ün geçmişte dilediği gibi yorumlayıp, yayınları sınırlandırma ve belirli bir kalıba sokma amacıyla kullandığı bu ilkelerin isteğe bağlı olarak para ödenip abone olunan platformlarda da uygulanması özel alana müdahale niteliği taşır. Özel abonelikler söz konusu olduğu için bu platformlardaki yayınlara, herkese açık olan karasal ve uydu yayınlarındaki ilkelerin uygulanması yanlıştır.
Bu yayınları izlemeyenlerin müdahale talepleri, hiç kimseye abone olanların tercihlerine karışma hakkını vermez. Kimsenin başkasının evindeki televizyon ve radyo kumandasına el koyma hakkı olamaz. Herkese açık televizyon kanallarının yayınları için daha kapsayıcı kurallar uygulanabilir ama isteğe bağlı yayın hizmetlerine herkesin maruz kalması söz konusu olmadığı için aynı kapsayıcı kuralların uygulanması korumacılık değil, izleyicinin özgürlük alanına müdahale etmek olur. İzleyici zaten kendi isteğiyle özel abonelik yapıyor ve para ödeyerek izliyor bu yayınları.
Halbuki Avrupa Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Direktifi (GİMHD)’nde yapılan değişiklikle internet ortamındaki görsel-işitsel yayınlarla ilgili getirilen denetim sadece şiddet, nefret söylemi, ayrımcılık, çocukların korunması ve çocuk pornografisi gibi temel ilkelerle ilgili. Sonuç olarak, elbette bu platformlar vergilendirilmelidir ama yönetmeliğin getirdiği içerik denetimi sansüre, engellemeye, müdahaleye dönüşme potansiyeli taşıyor.
RTÜK’te yapılanmayla ilgili hüküm yok
Yönetmelik internet ortamı gibi milyonlarca Web sitesinin, blogların, çeşitli sosyal medya mecralarının olduğu bir evrendeki radyo-tv yayınlarını ve platformları izleme ve denetleme görevini RTÜK’e veriyor.
Ancak Yönetmelik bu ortamın izlenmesiyle ilgili hiçbir idari ve teknik yapılanma ile yönteme ilişkin hüküm içermiyor. RTÜK, hiçbir yeni yapılanmaya gitmeden klasik birimleriyle bu ortamı izleme ve denetlemeye kalkışıyor. Oysa bu yeni bir teknik ve idari yapılanma olmadan hakkıyla, adil bir şekilde yerine getirilmesi mümkün olmayan yepyeni bir işlev...
Kaldı ki, RTÜK, bırakın internet ortamının izlenmesi ve denetlenmesini, karasal sayısal televizyon ve radyo yayıncılığı sıralama ihalesini yıllardır gerçekleştirememiş bir kurul. Televizyon yayınlarında şiddeti önleyebilmiş bile değil. Böylesine öncelikli görevlerini yerine getiremeyen RTÜK’ün hiçbir yeni yapılanmaya bile gerek duymadan internet ortamını denetlemeye kalkması yayıncılık açısından büyük bir kargaşa, daralma ve baskılanma yaratma riskini de içinde barındırıyor.
Hali hazırda BTK tarafından Güvenli İnternet Hizmetinin düzenlendiği bir ortamda yapılacak yayınların bir de RTÜK nezdinde kablo, uydu ve karasal ortamda uygulanan yayın usul ve esaslarına tabi tutulmasına ihtiyaç bulunmadığı sektör kuruluşları tarafından RTÜK’e bildirilmiş. Ancak RTÜK yönetmeliği hazırlarken bu görüşleri de dikkate almamış.
Ayrıca bu yönetmeliğin yürürlüğe girdiği andan itibaren başlayan tartışma ve eleştirilerin yanlışlardan arınma, medya özgürlüğü ile ifade ve haber alma haklarının korunması çabası olarak görülmesi gerektiğini vurgulamak isterim.