ROJİN'DEN ÇARPICI AÇIKLAMALAR! PARFÜM YERİNE MOLOTOF MU ÇIKARTAYIM?

"Ablamın eşi Türk. Şöyle bir sahne hatırlıyorum; eniştem babamın elini öpmek istiyor, babam onun başına silah dayıyor"

‘Barışın yükü omuzlarımızda, bel fıtığı oldum artık’


“Ablamın eşi Türk. Babam ‘Ölürüm de kızımı sana vermem‘ dedi. Şöyle bir sahne hatırlıyorum; eniştem babamın elini öpmek istiyor, babam onun başına silah dayıyor. Biz ‘baba baba’ diye çığlıklar halindeyiz. O andır benim Kürtçe-Türkçe şarkı söylememe sebep.”

Cesaret göreceli bir kavram. Kimine göre işini küt diye bırakıp güneye yerleşmek bir cesaret, kimine göre Formula 1 yarışçısı olmak.
Bir de doğru bildiği yoldan şaşmadığı için sürekli hedefte olmak var. Zaman zaman tehditlerle, zaman zaman da hakaretlerle boğuşmak... Rojin gibi...
Kürt olduğu için tehdit, kadın olduğu için hakaret... Rojin’in hayatını kaplayan mücadeleler bunlar. İkisi bir araya gelince kendi deyişiyle “tüy dikiyor”. Ama bir adım geri atmıyor. Korumayla dolaşıyor. Her kelimesini hassas bir terazide tartıyor. Söyleşi yapmayı ise hiç istemiyor.
Zar zor ikna edip Santralistanbul’da buluştuk. Çünkü o, Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler Bölümü’nde yüksek lisans öğrencisi. Tez konusu da Türk-Kürt evlilikleri.
Aslında sadece ve sadece yeni albümü “Çu Çu / Gitti Gitti”yi konuşmak istiyordu. Ama laf ister istemez yaşadıklarına, siyasete, taşıdığı yüklere geldi.

* “Çu Çu / Gitti Gitti”, dört dilli bir albüm. Sebebi ne?

Farklı dillere çok ilgim var. Sahnede zaten 11 dilde şarkı okuyorum. Ama başlangıcı farklı. 15 sene önce “Bakın ben sadece Kürtçe okumuyorum” demek için böyle başladım. Yoksa ben yeminli tercüme bürosu değilim ki! Ama baskı insanı geliştiriyor, sonra çok sevdim.

* O 11 dilden neden Farsça ve Ermenice girdi albüme?

Albümdeki Ermenice “Nare”yi sahnede 10 yıldır okuyorum, arkadaşlarım ısrar etti albüme koymam için. Sonradan öğrendim ki, Hrant Dink’in de en sevdiği şarkıymış. Farsça olan da “Erbil” de çok sevdiğim bir arkadaşımın her seferinde ağlayarak dinlediği bir şarkı.

* Aslında Kürtçe olduğu için hep etnik kategorisine sokuluyor ama albümdeki şarkılar pop. Nasıl kategorize ediyorsunuz?

Kürtçede ilk single’ı ve remiksi 2002’de ben yapmıştım. Bu albümdeki 13 şarkının ikisi remiks. Ben Kürt müziğinde hep sermayeden yenmesini sevmiyorum, kendi bestelerim de olsun istiyorum. Dengbejlerin söylediği eski eserler tabii ki çok kıymetli. Ama kulüplerde çalınması için yeni şeyler yapmayı tercih ediyorum. Remiks Kürtçede pek olan bir şey değil.

* Neden?

Kürtlerde yenilik biraz zor oluyor. Ayak diriyoruz bazı şeylere. Yaşanan ezilmişlik, bağlanmayı getiriyor. O bağlılıktan vazgeçemiyoruz. Almanya’da Türklerin aynı mahallede yaşayıp Türkiye’den gelen peyniri yemesi gibi.

* Bu albümün geliri Van’a gidecek değil mi?

Evet, tamamı Van’a...

“Parfüm çıkarmayayım da molotof mu çıkarayım?”

* Albümün yanında bir de adınızı taşıyan parfüm geldi. Nedir bu parfüm?

Espri yapıyorduk “Silah sıkmayın, parfüm sıkın” diye... Bir kadın merkezi kurmak istiyorum. Kadınların hem üretime katılacakları hem psikolojik danışmanlarının olduğu bir merkez. Oradan da her mahalleye psikolojik danışmanlık verilecek. 10 yılda bir darbelerden geçen bir toplumda bence hepimizin bu desteğe ihtiyacı var. Schindler’in Listesi gibi bir listem olsun istiyorum; kadınlar, garibanlar için bir bilinç harekatı...

* Bu projede parfüm ne işe yarayacak?

Bir kere gelir kaynağı olacak. Markalaşmak istiyorum. Bazı faşist zihniyetler bunu da eleştirmişler. Beyonce, Britney Spears üçüncü yılda parfüm çıkarıyor, bravo diyorlar. Benim 15’inci yılım. Korkunç kirli, ırkçı, aşağılık bir tavır görüyorum. Ezik Kürt kadınını temsil eden Rojin nasıl olur da parfüm çıkarırmış? Ne çıkarayım, molotof mu?

“Ölüm tehditlerini anlatınca elime ne geçecek ki?”

* Şu anda satışta mı?

Henüz değil. Yalnızca basına gönderdik. Hani parfümlerin versiyonları oluyor ya red, black... Biz de Kürtçe yapacağız, sor, reş... Ben tezek kokularından geldim ama bunda bir mahsur yok. İnsan güzel kokmak da ister.

* Biliyorum ki yalnızca albümü konuşmak istiyordunuz. Ama mümkün mü?

Biliyorum. Eğer Kürtsen; yazar da, sanatçı da olsan, siyasetçi gibisin. Barışın yükü senin omuzlarında oluyor. Ya kendini ifade etmeyeceksin ya da bu yükü taşıyacaksın.

* Bu yükü taşımak istemediğiniz olmuyor mu?

İstemiyorum, bel fıtığı oldum artık.

* Türkiye’de kadın olmak da yeterince zor, Kürt olmak da. İkisi bir araya gelince neler yaşanıyor?

Kürtlük bela. Kadınlık kuş konduruyor o belaya. Her çatışma evimin içinde olmuş gibi hissediyorum. Kendimi soyutlayamıyorum ki, katırın üzerinde ölen çocuk da benim, ölen asker de benim.

* Geçen yaz Caz Festivali’ndeki bir konserde Aynur’un yaşadıkları hâlâ aklımızda. Göremediklerimiz de var mı?

Tabii ki. Anlatmadığım o kadar çok olay var ki. 2007’de bir türkü barda seyirci , “Bu kadını indirin yoksa öldüreceğiz” dedi. Polislerle çıktım oradan.

* Neden anlatmıyorsunuz?

Anlatıp ne kazanacağım ki? Böyle konularla, polemiklerle, saldırı haberleriyle anılmak istemiyorum. Konserimden, şarkılarımdan söz edilsin... Durmadan böyle şeylerin hedefi olmak beni çok rahatsız ediyor.

“Evimizde ekmek yoktu ama kitap vardı”

* Yaptığınız her işte kendinizi izah etme ihtiyacı mı duyuyorsunuz?

Maalesef. Zaten yıllarca birçok sıkıntı yaşadım. Kürtçe şarkı söylemeye kimsenin cesaret edemediği dönemlerden geliyorum. Şimdi artık Kürtçe söylenebiliyor. Benim için şahsi olarak değişen bir şey olmuyor. Sürekli “Kürt şarkıcı” diyorlar. “Sanatçı Rojin” demeye dilleri dönmüyor.

* İsminizi değiştirmenizi teklif eden oldu mu?

Olmaz mı, çok.

* Sizin aklınızdan hiç geçti mi?

Geçti tabii. Sonra ne olursa olsun dedim. İsmimi seviyorum. Anneme babama saygısızlık olur değiştirmek. Kardeşlerimin isimleri de Dersim, Cudi, Seve, Ruken... Abim Cudi 48 yaşında. Bu isimleri verirken hiç düşünmemişler yarın öbür gün sorun yaşanacağını...

* Nasıl bir evde yetiştiniz?

Ekmek yok ama kitap var. Babam Marksistti, annem dindar. İkisinin çelişkisiyle el yordamıyla doğru yolu bulduk.

* Hangisine daha yakındınız?

Anneme. Uzun bir süre namaz kıldım, oruç tuttum. Hâlâ da tutarım.

“Aşüfte lafından sonra sanatçılar da aramadı BDP de”

* TRT Genel Müdürü’nün sizin için sarf ettiği kelimeyi nasıl öğrendiniz?

Orhan abi (Miroğlu) aradı beni. “Kötüyüm” dedi, olayı anlattı. “Sen o kadar eziyet çektin, bir sürü şey yaşadın. Kendimizi nereye koyalım?” dedi. Öyle öğrendim.

* Kürt olmasanız, başınıza aynı şey gelir miydi? Size böyle bir söz söyleme hakkını, Kürt olduğunuz için bulduklarını mı düşünüyorsunuz?

Kadın ve Kürt olduğum için. Zaten bir ülkenin gelişmişliği kadının ve sanatçının durumuyla belli olur. Yalnız görüyorlar beni. Herhangi bir güce yakın olsaydım böyle rahatlıkla sarf edemezdi. Bir tek sanatçı aramadı beni. Ezber bozmak lafını ağızlarında sakız gibi çiğniyorlar ama kendileri korkunç kilitler altındalar. Hiçbir sanatçının ses çıkarmaması tüylerimi diken diken ediyor.

* Destek beklediniz ve gelmedi...

Alman ilahiyatçı Niemöller’in bir lafı var: “Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım. Çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım, çünkü sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim. Çünkü sendikacı değildim. Benim için geldiklerinde sesini çıkartacak kimse kalmamıştı”. Bu böyle... Utanmadan seyirci kaldılar.

“Hep belden aşağı vurmak, hafif kadın imalarında bulunmak zorundalar mı?”

* BDP durdu mu arkanızda?

Her partiden aradılar, onlardan ses yok.

* Başbakan’ın araması şaşırttı mı sizi?

Şaşırttı. Duyarlı bir davranış. Bu olaya tepki gösteren herkese teşekkür ederim, bu tepkinin sonucunda bu telefonu aldığımı düşünüyorum. Bence benim şahsımda Kürtlere ve kadınlara hakaret edildiğini düşünerek aradılar beni.

* Bugün özür dilemek bir tartışma konusu Türkiye’de. Sizden özür dilendi. Özür, yaraları sarmaya yetiyor mu?

Ben bu konuyu kapattım. Kadın meselesi ve Kürt sorunu devam ettiği sürece yaralar sarılmıyor. Yalnızca bana olmuyor ki. Mesela Lube Ayar. Hiç tanımıyorum ama ona ekranlarda söylenen şey, kaldırılabilir mi? Bize hep belden aşağı vurmak, hafif kadın imalarında bulunmak zorundalar mı? Bu zihniyet durduğu sürece hiçbir yara sarılmıyor.

* Neden kapattınız konuyu?

Çünkü adımın iyi şeylerle anılmasını istiyorum. Bu da benim hakkım. Çirkin bir iddia duydum. Albüm 15 Aralık’ta çıktı, 20 Aralık’ta basın dağıtımı yaptık. O günün akşamı oldu bu konuşma. Ben birine gidip bana küfret mi diyeceğim? O kelimenin gazetelerde kullanılış biçim bile tartışma konusu.

“Domates, biber, limonu yan yana koyuyorduk, yayın kesiliyordu”

* TRT Şeş’te programınız çok seyrediliyordu. Siz orada mutlu oldunuz mu?

Olmadım.

* Neydi mutsuzluğunuzun sebebi?

Tehditlerle ilgisi yok, onu söyleyeyim. Hiç korkmuyorum. Doğru bildiğin şey uğruna ölmek kadar kıymetlisi yoktur. Ama yaşamak ölmekten daha kıymetli. Orada yanlış insanlar durduğu sürece ben yokum. Ayrılışımın temel nedeni bu; Kürtleri anlamayan ve nefret eden insanlarla çalışmak zorunda kaldım. Domates, biber, limonu yan yana koyuyorsun, yayın kesiliyor. 1904’te doğmuş Meryem Xan’a “Terör örgütüyle ilgisi var mı?” diye soruluyor. İçeriğe ve konuklara müdahale ediliyor.

* Program çok tutuyordu. Sonra başka kanallardan teklif aldınız mı?

Görüşmeler oldu.

* Onlar da Kürtçeyi mi istemiyor?

“Seni çok seviyoruz ama...” diye başlayan cümleler yok mu? Ben de diyorum ki, anadilim yoksa ben de yokum.

* “Korkmuyorum” dediniz. Size her gün canınızın tehlikede olduğunu hatırlatan bir korumanız var. Nasıl korkmuyorsunuz?

Umurumda bile değil.

* Size bu cesareti ne veriyor?

Bol dayak geçmişim var, belki ondandır. Nasıl olsa öleceğim. İyi şeyler yaparak ölmek isterim.

* Aile içinde başınıza gelenler nasıl karşılanıyor?

Çok tedirginler. Özellikle de annem. Bana “TRT Şeş’e git” demişti. Program devam ederken beğenenler de oldu, “Senin kızın hain” diyen de... Etkileniyor böyle şeylerden.

Miraç Zeynep Özkartal/Milliyet