Rezervler eriyor: Merkez Bankası Londra'da altın mı sattı?

Dr. Mahfi Eğilmez, son dönemde Merkez Bankası için ortaya atılan iddialar hakkında değerlendirmelerde bulundu. Eğilmez, yazısında Merkez Bankası’nın (TCMB) yabancılara ait olduğu, bankanın döviz rezervlerinden piyasaya satış yapıldığı ve Londra'da altın satıldığı iddialarını ele aldı.

Son günlerde sıklıkla tartışmalara konu olan Merkez Bankası, bu haftaya kadar yabancılara ait olması ile gündemdeyken iddialara bir yenisi eklendi.

İddialara göre merkez bankası kur seviyesini dengede tutuabilmek için döviz rezervlerinden piyasaya döviz satıyor ve TL için olumlu bir bozulma yaratmaya çalışıyordu. İddialar TCMB’nin Londra’da altın satarak dövize döndürüldüğü haberi ile daha da hareketlenmişti.

Hazine eski Müsteşarı ve ekonomist Dr. Mahfi Eğilmez, kişisel blogunda konuya ilişkin 'Merkez Bankası'nın Altınları' başlığıyla yeni bir yazı yayımladı.

Eğilmez'in yazısı şöyle:

Son dönemde Merkez Bankası ve yaptığı işlemler konusunda yeniden çok sayıda söylenti ortaya atıldı ve tartışmalara konu oldu. Bu haftaya kadar konuşulan konuların başında Merkez Bankası’nın (TCMB) sahibinin yabancılar olduğu, adında i harfinin bulunmamasının Türkiye Cumhuriyetine ait olmadığını gösterdiği ve elindeki döviz rezervlerinden piyasaya döviz satarak kur dengesini TL lehine bozmaya çalıştığı iddiaları geliyordu. Bu hafta bunlara, dövize ihtiyaç olduğu için TCMB’nin Londra’da altın satarak dövize döndüğü iddiası eklendi. Bu iddiaları birer birer inceleyip aydınlatalım.

Bankanın sahibinin yabancılar olduğu iddiasının büyük bir yalan olduğunu daha önceki yazılarımda göstermiştim. TCMB’nin hisse dağılımını elde mevcut son bağımsız denetim raporundaki verilere göre (31.12.2021 tarihli) bir kez daha gösterelim:

Demek ki TCMB’nin sermayesinin yüzde 55’i Hazine’ye (Hazine ve Maliye Bakanlığı), % 19’u T.C. Ziraat Bankası’na, yüzde 5’i Merkez Bankası çalışanları vakfına (MERVAK), kalanı da bankalara, kurumlara ve gerçek kişilere (sayıları 6500 dolayında) ait bulunuyor. T.C. Ziraat Bankası’nın sermayesinin tamamı da Türkiye Varlık Fonuna aittir. Eğer şirket ana sözleşmesinde bazı hisseler için özel düzenlemeler yoksa sermayenin yarıdan fazlası kime aitse o şirkette söz sahibi odur. TCMB’nin ana sözleşmesinde hisse oranlarıyla ilgili tek özel hüküm Hazinenin payının yüzde 51’in altına düşmeyeceği yolundaki düzenlemedir. Aynı düzenleme TCMB Kanununda da yer almıştır. Bu durumda TCMB’nin sahibi açık ve net bir biçimde T.C. devletidir ve kanun ve ana sözleşme değişmediği sürece bu durum değişmeyecektir.

Hakkında şehir efsaneleri üretilen ikinci iddia Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası unvanında yer alan Cumhuriyet ifadesinin Cumhuriyeti biçiminde olmamasının bankanın devlete ait olmadığını gösterdiği iddiasıdır. Bu iddianın da koca bir yalandan ibaret olduğunu daha önce bu blogda yazmıştım. Bir kez daha yazayım.

Kuruluş yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderildiğinde Merkez Bankası’nın unvanı tasarıda Cumhuriyet Merkez Bankası olarak yer almıştı. Cumhuriyetin kurucu kadroları, padişahlıktan ayrı bir yapı olduğunu vurgulamak için birçok kurumun veya unvanın başına Cumhuriyet ibaresini koymuşlardır. Mesela Cumhuriyet Savcısı böyle bir unvandır. Yasa tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisi İktisat Encümeninde görüşülmesi sırasında Banka’nın uluslararası görüşmeler ve yazışmalarda hangi ülkenin merkez bankası olduğunun bir bakışta anlaşılamaması olasılığı gündeme gelmiş ve başına Türkiye ibaresi eklenmesine karar verilmiştir. Bu ekleme sonucunda bankanın Türkiye Cumhuriyetine ait olduğu bir bakışta görülebilecek duruma gelmekle birlikte merkezi yönetimden bağımsız bir kurum olduğunu da vurgulamak amacıyla Türkiye Cumhuriyeti ibaresinin konulması yerine adının Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olması kararlaştırılmıştır. Madeni parada Türkiye Cumhuriyeti yazmasının nedeni madeni parayı basan (Darphane’nin) bir anonim şirket değil, Hazine’ye bağlı bir kurum olmasındandır.

Üçüncü mesele aslında bir iddia değil bir gerçek: TCMB, kuru baskılamak amacıyla rezervlerinden piyasaya döviz satışı yapıyor. TCMB’nin döviz ve altın rezervlerine baktığımızda rezervlerdeki düşüşü açıkça görebiliyoruz. Rezervlerde ortaya çıkan bu erimeyi giderebilmek için son dönemde alınan önlemler arasında kur korumalı mevduat uygulaması ve ihracat gelirlerinin yüzde 40’ının TCMB’ye satılması yer alıyor. Bu önlemlere karşın rezervlerde artış olmadı tersine azalma var. Bu da bize TCMB’nin rezarvlarden döviz satışına devam ettiğini gösteriyor.

Bugünlerde ortaya atılan bir iddia da son günlerde Londra’da yüksek miktarda altın satıldığı, satış miktarının yüksekliğine bakıldığında bu satışın ancak bir merkez bankası tarafından yapılmış olabileceği iddiasıydı. Bu satışı, kuru denetim altında tutmak isteyen ülke merkez bankalarından birisinin yapmış olabileceği düşünülüyordu. Kuşkular TCMB üzerinde yoğunlaştı.

Öncelikle bağımsız denetim raporu verilerinden yararlanarak TCMB’nin kendi malı ve bankalara ait olup da TCMB rezervlerinde bulunan altınların miktarına ve nerede tutulduğuna bakalım:

Uluslararası altın ağırlığı ölçüsü olarak troy ons (31,1 gram) kullanılıyor. Buna göre yaklaşık toplam 658 milyon gram tutarındaki altın 21,2 milyon ons ediyor. Bu toplamın 3,8 milyon onsu (2,5 milyon onsu TCMB’ye, 1,25 milyon onsu da bankalara ait) İngiltere Merkez Bankasında saklanıyor (bu altınların orada bulunmasının amacı swap işlemi yapabilmek.) Bugün itibarıyla altının ons fiyatı 1.846 dolar. Buna göre TCMB’nin rezervlerinde yer alan ve İngiltere Merkez Bankası’nda tutulan altın miktarının piyasa değeri (3,8 milyon ons x 1.846 USD =) 7 milyar dolar ediyor.

"ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA NET OLARAK GÖRECEĞİZ"

Merkez Bankası’nın iddia edildiği gibi böyle bir işlem yapıp yapmadığını önümüzdeki hafta Perşembe günü bankanın analitik bilançosu yayınlandığında net olarak göreceğiz. Her ne kadar günümüzde yol göstericiliğini yitirmiş olsa da geçmiş deneyimim ve birikimim, bana, TCMB’nin böyle bir işlem yapmayacağını söylüyor. Her şeye karşın TCMB hesapları en açık hesaplardan birisidir ve uluslararası kuruluşlar (IMF, BIS, OECD) bu verileri günü gününe yakından izlerler.

İşin en acı tarafı bu tür bir olay ortaya çıktığında Türkiye’nin kuşkulanılan ülkeler arasında ilk akla gelenlerden birisi konumuna girmiş olması. CDS primimizin sürekli yükselmesinin önemli nedenlerinden birisi de piyasaların güvenini yitirmiş olmamızdır.