REHA MUHTAR İBRAHİM YAZICI'YI ANLATTI; HEYKELİ DİKİLECEK ADAM!
Reha Muhtar: İbrahim Yazıcı dün Bursaspor için "kalbi"ini ve "hayat"ını da feda etti.
Usta gazeteci - yazar Reha Muhtar Vatan’daki bugünkü köşesine dün kaybettiğimiz İbrahim Yazıcı’yı yazdı.
İşte Muhtar’ın yazısının o bölümü...
Hiç ’ölecek’ diye üzerine toz kondurmayacağınız insanlar vardır...
İbrahim Yazcı o insanlardan biriydi...
Yaşı, fiziği ölüm için çok gençti...
Futbol dünyasının ünlülerinin gittiği ünlü restorana "tevazu içinde girerken" etrafla selamlaşır, sohbet ederdi...
Karşılaştığımızda mutlaka çevremizden kopar, bir süre konuşurduk...
"Birbirimize anlatacağımız bir şeyler olurdu..." her seferinde...
"İLK VE TEK ŞAMPİYONLUK MAÇI"
Bursa ile Beşiktaş’ın "gizli ve karanlık ellerle" birbirlerine karşı tetiklendirildiği, taraftarın "teyakkuz haline geçirildiği" günlerden bir gün; birkaç hafta sonraki Bursa-Beşiktaş maçına davetlisi olarak özel uçağıyla Bursa’ya gelip gelemeyeceğimi sormuştu bana..
- "İyi bir otelde ağırlarız seni?.." demişti; "Sonra da maça birlikte gideriz..."
Hiç tereddüt etmemiş; "Elbette gelirim" demiştim...
Onun samimiyetine inanırdım...
Yalan söylemeyecek, içten pazarlık yapmayacak kadar sahici ve samimi bir insandı...
Bir süre sonra o maç Bursa-Beşiktaş arasında dostluğa vurgu yapılacak bir maçtan olmaktan çıktı, Bursa’nın "ilk ve tek şampiyonluk maçı" haline geldi...
HEYKELİ DİKİLMESİ LAZIMDI
Benim orada olmamdan daha önemli şeyler vardı...
Bursa tarihinde ilk kez şampiyon olacaktı...
Nitekim oldu...
Tarihindeki ilk ve tek şampiyonluğu o gün yaşadı...
Bir Anadolu kulübü ilk kez dört büyüklerin arasından sıyrılıp şampiyon oluyordu...
Bunu gerçekleştiren "Başkan"ın heykelinin dikilmesi lazımdı...
Hiç öyle bir şey olmadı...
Bir iki gün sonra onu yine o ünlü restoranın bahçesinde gördüm...
Yine sanki hiçbir şey olmamış gibi sonsuz tevazu içinde bir arkadaşıyla kimseyi rahatsız etmeden fısır fısır konuşuyordu...
Sanki Bursa camiasını iki gün önce "Şampiyon" yapan Başkan o değildi, sanki şampiyonluk gibi bir şey yaşanmamıştı?..
Yanına gittim öptüm, tebrik ettim, biraz sohbet edip, dostum olan insanın bir miktar "gururlanmasına, neşelenmesine" vesile olmaya çalıştım...
Onlar ise şampiyonluğu değil, stadı nasıl büyüteceklerini konuşuyorlardı...
***
Bariz bir hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum...
Bir Kulüp Başkanı, tarihinde takımını ilk kez şampiyon yaptığı günün ertesinde, bu kadar sıradan, bu kadar olağan, bu kadar kimsenin dikkatini çekmeden yaşamamalıydı hayatı...
Böylesine bir başarının manevi ödülü bu olmamalıydı...
Ufacık bir ilgi, kadirşinas bir alaka, samimi bir tebrik...
Hiçbiri yoktu..
Oysa ticari gerekçelerle bir süre önce gözaltına alındığında bana; "Bursaspor camiasında kaynayan kazan, beni gözaltına aldırdı..." demişti...
Başkanlık uğruna gözaltına alınıyor, takımı şampiyon yapıyor, sonra yine sanki hiçbir şey olmamış gibi "mutluluk denizinde coşamadan" hayatı sıradan ve olağan yaşamak durumunda kalıyordu...
- "Bir insan bunca fedakarlığa ve başarıya rağmen bu kadar değer bilinmmeyen bir dünyaya ne için katlanır?.." diye düşünmüştüm...
KALBİ’Nİ HAYAT’INI HER ŞEYİNİ FEDA ETTİ
Henüz bilmiyordum, Bursaspor Başkanlığı için "feda ettiği şeyler" yakında edeceklerinin yanında bir hiçtir... Dün "kalbi"ini ve "hayat"ını da feda ettiğini öğrendim...
Gergin ve stres dolu hayatı, tarihinin tek şampiyonluğunda bile doya doya bir mutluluk ve coşku yaşayamamıştı...
Birkaç gün önce, tesadüfen!!! Bursaspor TV’ye açmıştım...
Onun bir kulüp toplantısında yaptığını konuşmaya rast gelmiştim...
- "Bitiyoruz..." demişti, "Acil önlem almassak bitiyoruz... Bursalı zenginler biraz fedekarlık etmeliler, şehirleri için, takımları için..."
Sonunda kendi bitti...
Dost bir insan gitti, tevazu dolu bir kalp durdu, çelebice yaşanmış bir hayat son buldu... Cenazesinde söylenecekleri biliyorum:
- "Ne kadar başarılıydı, falan filan, feşmekan..."
Oysa şampiyon olduğu günlerde, restoranda numune niyetine bir tek kişi, yanına gelip, "Tebrik ederim" deyip yanaklarından öpmeye yanaşmamıştı...
Şimdi cenazesi kaldırılırken nutuk atacaklar!..
Geçiniz!..
İşte Muhtar’ın yazısının o bölümü...
Hiç ’ölecek’ diye üzerine toz kondurmayacağınız insanlar vardır...
İbrahim Yazcı o insanlardan biriydi...
Yaşı, fiziği ölüm için çok gençti...
Futbol dünyasının ünlülerinin gittiği ünlü restorana "tevazu içinde girerken" etrafla selamlaşır, sohbet ederdi...
Karşılaştığımızda mutlaka çevremizden kopar, bir süre konuşurduk...
"Birbirimize anlatacağımız bir şeyler olurdu..." her seferinde...
"İLK VE TEK ŞAMPİYONLUK MAÇI"
Bursa ile Beşiktaş’ın "gizli ve karanlık ellerle" birbirlerine karşı tetiklendirildiği, taraftarın "teyakkuz haline geçirildiği" günlerden bir gün; birkaç hafta sonraki Bursa-Beşiktaş maçına davetlisi olarak özel uçağıyla Bursa’ya gelip gelemeyeceğimi sormuştu bana..
- "İyi bir otelde ağırlarız seni?.." demişti; "Sonra da maça birlikte gideriz..."
Hiç tereddüt etmemiş; "Elbette gelirim" demiştim...
Onun samimiyetine inanırdım...
Yalan söylemeyecek, içten pazarlık yapmayacak kadar sahici ve samimi bir insandı...
Bir süre sonra o maç Bursa-Beşiktaş arasında dostluğa vurgu yapılacak bir maçtan olmaktan çıktı, Bursa’nın "ilk ve tek şampiyonluk maçı" haline geldi...
HEYKELİ DİKİLMESİ LAZIMDI
Benim orada olmamdan daha önemli şeyler vardı...
Bursa tarihinde ilk kez şampiyon olacaktı...
Nitekim oldu...
Tarihindeki ilk ve tek şampiyonluğu o gün yaşadı...
Bir Anadolu kulübü ilk kez dört büyüklerin arasından sıyrılıp şampiyon oluyordu...
Bunu gerçekleştiren "Başkan"ın heykelinin dikilmesi lazımdı...
Hiç öyle bir şey olmadı...
Bir iki gün sonra onu yine o ünlü restoranın bahçesinde gördüm...
Yine sanki hiçbir şey olmamış gibi sonsuz tevazu içinde bir arkadaşıyla kimseyi rahatsız etmeden fısır fısır konuşuyordu...
Sanki Bursa camiasını iki gün önce "Şampiyon" yapan Başkan o değildi, sanki şampiyonluk gibi bir şey yaşanmamıştı?..
Yanına gittim öptüm, tebrik ettim, biraz sohbet edip, dostum olan insanın bir miktar "gururlanmasına, neşelenmesine" vesile olmaya çalıştım...
Onlar ise şampiyonluğu değil, stadı nasıl büyüteceklerini konuşuyorlardı...
***
Bariz bir hayal kırıklığına uğradığımı hatırlıyorum...
Bir Kulüp Başkanı, tarihinde takımını ilk kez şampiyon yaptığı günün ertesinde, bu kadar sıradan, bu kadar olağan, bu kadar kimsenin dikkatini çekmeden yaşamamalıydı hayatı...
Böylesine bir başarının manevi ödülü bu olmamalıydı...
Ufacık bir ilgi, kadirşinas bir alaka, samimi bir tebrik...
Hiçbiri yoktu..
Oysa ticari gerekçelerle bir süre önce gözaltına alındığında bana; "Bursaspor camiasında kaynayan kazan, beni gözaltına aldırdı..." demişti...
Başkanlık uğruna gözaltına alınıyor, takımı şampiyon yapıyor, sonra yine sanki hiçbir şey olmamış gibi "mutluluk denizinde coşamadan" hayatı sıradan ve olağan yaşamak durumunda kalıyordu...
- "Bir insan bunca fedakarlığa ve başarıya rağmen bu kadar değer bilinmmeyen bir dünyaya ne için katlanır?.." diye düşünmüştüm...
KALBİ’Nİ HAYAT’INI HER ŞEYİNİ FEDA ETTİ
Henüz bilmiyordum, Bursaspor Başkanlığı için "feda ettiği şeyler" yakında edeceklerinin yanında bir hiçtir... Dün "kalbi"ini ve "hayat"ını da feda ettiğini öğrendim...
Gergin ve stres dolu hayatı, tarihinin tek şampiyonluğunda bile doya doya bir mutluluk ve coşku yaşayamamıştı...
Birkaç gün önce, tesadüfen!!! Bursaspor TV’ye açmıştım...
Onun bir kulüp toplantısında yaptığını konuşmaya rast gelmiştim...
- "Bitiyoruz..." demişti, "Acil önlem almassak bitiyoruz... Bursalı zenginler biraz fedekarlık etmeliler, şehirleri için, takımları için..."
Sonunda kendi bitti...
Dost bir insan gitti, tevazu dolu bir kalp durdu, çelebice yaşanmış bir hayat son buldu... Cenazesinde söylenecekleri biliyorum:
- "Ne kadar başarılıydı, falan filan, feşmekan..."
Oysa şampiyon olduğu günlerde, restoranda numune niyetine bir tek kişi, yanına gelip, "Tebrik ederim" deyip yanaklarından öpmeye yanaşmamıştı...
Şimdi cenazesi kaldırılırken nutuk atacaklar!..
Geçiniz!..