Radikal'in 68'li yazarı: 'Demirel çok acılar çektirdi bizlere...'
Radikal gazetesinin 68'li yazarı Oral Çalışlar, köşesinde Süleyman Demirel'in iki farklı yüzü olduğunu yazdı.
Çalışklar'a göre Demirel'in bir yüzü kendisi gibi gençlere siyasi gerilimler yüzünden çok eziyet çektireni; diğer yüzün ise, annesi vefat ettiğinde arayıp başsağlığı dileyecek kadar insani olanı...
İşte Çalışlar'ın yazısından dikkat çeken bölümler:
"27 Mayıs askeri darbesine karşı bir direniş" olarak örgütlenen sağcı Adalet Partisi'nin başına geçerek siyasi hayatımızda etkin bir rol oynamaya başladı. Birkaç kuşağın gençliğine damga vurdu. Onun siyasete girdiği tarih, 1960'ların başıdır. 2000'li yıllara, kadar üç askeri darbeyle, değişik askeri müdahalelerle yüzyüze gelmiş; kendi deyişiyle "7 kere gitmiş, 8 kere gelmiş"ti.
Bu kadar uzun süre siyaset sahnesinde kalabilmesinde; sabırlı ve dirençli karakterinin ötesinde, "derin devlet"le uzlaşmaktaki hünerleri de rol oynamıştı. 12 Mart darbesinde, bir muhtırayla koltuğu terk etmiş, Meclis'te, partisinin çoğunluğunun darbeye destek vermesini kabullenmiş; askerle işbirliği yapmış, özgürlüklerin sınırlandırılmasına katkıda bulunmuş, solun ezilmesine ön ayak olmuştur.
Gün gelmiş, koşulların uygun olduğuna inandığında, Ecevit'le işbirliği yaparak; darbenin lideri Orgeneral Faruk Gürler'in tasfiye edilmesinde rol almıştır.
"28 Şubat 1997 post modern darbesi"nin hazırlayıcısı olmakla suçlandığında, kendisini "daha kötüsünün olmasını engelledim, Meclis'i korudum" diyerek savunmuştur.
(...)
"Bugünün Türkiye'sini" de daha iyi anlamak için, Demirel'in yaşadıklarını tahlil edebiliriz. En azından; ne zaman kazanmış, ne zaman kaybetmişti, bunu tarafsız bir gözle incelemeye çalışabiliriz.
Demirel, bizim 68 kuşağı ve sonraki kuşaklar için; "tam karşımızda olan bir yerde" konumlanmıştı, bu anlamda bir simge gibiydi. Onunla çok mücadele ettik. Çok acılar yaşattı bizlere. Bu konulara dair son dönemlerde yazılanlara rağmen, söylenmemiş çok şey var daha... Demirel'i, artısıyla eksisiyle, daha tarafsız ve kapsayıcı bir yerden değerlendirebilmek için; biraz daha zamana, mesafeye ihtiyaç olduğu açık.
Bir şey daha var... Bütün bu tabloya, çok temel konulardaki çeşitli "baskıcı" tercihlerine rağmen; onun bir yüzünün de, "sivil siyaset alanını korumak çabası" olduğunu teslim etmeliyiz.
İşte Çalışlar'ın yazısından dikkat çeken bölümler:
"27 Mayıs askeri darbesine karşı bir direniş" olarak örgütlenen sağcı Adalet Partisi'nin başına geçerek siyasi hayatımızda etkin bir rol oynamaya başladı. Birkaç kuşağın gençliğine damga vurdu. Onun siyasete girdiği tarih, 1960'ların başıdır. 2000'li yıllara, kadar üç askeri darbeyle, değişik askeri müdahalelerle yüzyüze gelmiş; kendi deyişiyle "7 kere gitmiş, 8 kere gelmiş"ti.
Bu kadar uzun süre siyaset sahnesinde kalabilmesinde; sabırlı ve dirençli karakterinin ötesinde, "derin devlet"le uzlaşmaktaki hünerleri de rol oynamıştı. 12 Mart darbesinde, bir muhtırayla koltuğu terk etmiş, Meclis'te, partisinin çoğunluğunun darbeye destek vermesini kabullenmiş; askerle işbirliği yapmış, özgürlüklerin sınırlandırılmasına katkıda bulunmuş, solun ezilmesine ön ayak olmuştur.
Gün gelmiş, koşulların uygun olduğuna inandığında, Ecevit'le işbirliği yaparak; darbenin lideri Orgeneral Faruk Gürler'in tasfiye edilmesinde rol almıştır.
"28 Şubat 1997 post modern darbesi"nin hazırlayıcısı olmakla suçlandığında, kendisini "daha kötüsünün olmasını engelledim, Meclis'i korudum" diyerek savunmuştur.
(...)
"Bugünün Türkiye'sini" de daha iyi anlamak için, Demirel'in yaşadıklarını tahlil edebiliriz. En azından; ne zaman kazanmış, ne zaman kaybetmişti, bunu tarafsız bir gözle incelemeye çalışabiliriz.
Demirel, bizim 68 kuşağı ve sonraki kuşaklar için; "tam karşımızda olan bir yerde" konumlanmıştı, bu anlamda bir simge gibiydi. Onunla çok mücadele ettik. Çok acılar yaşattı bizlere. Bu konulara dair son dönemlerde yazılanlara rağmen, söylenmemiş çok şey var daha... Demirel'i, artısıyla eksisiyle, daha tarafsız ve kapsayıcı bir yerden değerlendirebilmek için; biraz daha zamana, mesafeye ihtiyaç olduğu açık.
Bir şey daha var... Bütün bu tabloya, çok temel konulardaki çeşitli "baskıcı" tercihlerine rağmen; onun bir yüzünün de, "sivil siyaset alanını korumak çabası" olduğunu teslim etmeliyiz.