RADİKAL YAZARI ARTIK SPOR YAZMAYACAK!
Radikal gazetesi yazarı Tanıl Bora artık lig hakkında yazı yazmayacağını duyurdu. İşte detaylar...
Radikal yazarı Tanıl Bora, TFF'nin verdiği karara tepki olarak artık spor yazmayacağını bildirdi.
İşte Tanıl Bora'nın o Lig'e veda yazısı...
Uğur Vardan’ın pazartesi sabah yazdığı gibi oldu. Federasyon, dağa sezaryenle fare doğurttu. Aktif sürüncemeye geçtiler.
Etik Kurul’un şikeye teşebbüsü tespit ettiğine ama teşebbüsün neticesinden emin olamadığına dair bir haber sızmış. Teşebbüsün şike demek olduğunu bir onlar kabul etmiyor herhalde. Zaten meselenin püf noktası burası değil mi? Futbolun hukuku, asliye ceza veya borçlar hukuku değildir. Şikeyle ilgili karar, mahkemeden çıkmaz. Futbol düzeninin etik ölçülerini gözeten, futbol-içi bir karar organından çıkar. Futbol Federasyonu’ndan beklenen: Türkiye’deki mevcut futbol rejimi aynen devam edecek mi etmeyecek mi? Bunun kararını vermesiydi. ‘Durmak yok, yola devam’ kararı verdi.
Futbolu yöneten kurulların mevcut yapısından başka bir şey beklenebilir miydi? Ceza Kurulu’na sevk edilmesine kızan Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in “Benim de federasyonda 4-5 adamım olsaydı böyle mi olurdu!” diye hayıflandığı bir yapıdan söz ediyoruz. ‘Büyük’ kulüplerin ve ‘ligin ekonomik değeri düşmesin’ derdindeki oligarkların markajı altında ses vermeye çalışan kamuoyu baskısı, statükoyu kırmaya yetmedi. ‘Statüko kırıcı’ sıfatıyla böbürlenen hükümet mi yapacaktı bunu? Karardan üç gün önce Başbakan’ın Fenerbahçe Başkanı’yla akçeli konularla ve Federasyon seçimleriyle ilgili ‘istişareleri’ hakkında telefon kayıtları yayımlanmışken? Ankaraspor’un Bank Asya 1. Lig’e geri alınışına dair pazarlıkların alenen cereyan ettiği bir etik ortamda? Daha ‘derine’ inelim: Yıllarca Diyarbakırspor’un ve Doğu-Güneydoğu takımlarının üst liglere terfilerinin resmen ‘teşvik edildiği’, yani basbayağı devlet eliyle şike yapılan bir düzende? İsmail Uyanık’ın Radikal’deki açıkladığı üzere, milli maçlar dahi ‘ayarlanırken’?
Bunları zaten bilen biliyordu, rivayeten, sezgi yoluyla veya aklederek pek çoğumuz biliyorduk. Fakat apaçık ortaya dökülmesi başka bir şeydir. Görmezden gelinen bir kabahatin yüzlenmesinin hayatı ve ilişkileri değiştirmesi gibi. Bazılarının daha eşit olduğunu hep bilirken, ‘sözde’ bir ilke olan ‘Herkes eşittir’ ilkesinin açıkça reddedilmesinin başka bir şey olması gibi. Şike bütün dünyada tipik bir ‘Herkesin bildiği sır’ vakasıdır; sır faş olduğu zaman, varsın sırf düzeni sürdürmek için olsun, bir onarım yapılması gerekir. Hiçbir şey yapmamak, insanları alenen hiçe saymaktır.
‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ filminde Erkan Can’ın çocuklara söylediği laf var ya: “Hayat futbola fena halde benzer.” Güzel yanından, ikisinin de takım oyunu olmasından hareketle söyler o bunu. Ama çirkin yanı da var: ‘Gücü gücü yetene helâl’ düzeni, paranın iktidarı, kolpa... Bunlarda da futbolla hayat fena halde birbirlerine benzemiyorlar mı? Taraftar milletinin kahir ekseriyeti, tıpkı hayattaki gibi, ‘öyle veya böyle’ kazanmayı istemiyor, saha dışı etkenleri de ulu kulübünün gücünü göstermesinin meşru bir aracı saymıyor mu?
Gazeteler, Federasyon’un eyyam kararını öngören yatırımcıların borsada voli vurduğunu yazıyor. Kulüplerin hisseleri yükselmiş. Borsa ‘bilmiş’ yani. Zaten: Şüphesiz o her şeyi bilendir. Ve malûm, borsanın memnuniyeti önemli.
Bu ligin sohbeti çekilmez
Hakan Kulaçoğlu 25 Haziran’da Fotomaç’ta, Trabzonspor’un Halil Altıntop transferi hakkındaki değerlendirmesini ‘Ayrıca, borsaya da bildiririm’ sözleriyle bağlamıştı. Kulüplerin transfer görüşmelerini ve neredeyse her meselelerini ‘borsaya bildirmeleri’ ‘söyleminin’ ironik bir taklidiydi bu. Ben de, 11 yıldır bu sütunlarda yazdığım haftalık lig değerlendirmelerini artık sürdürmeyeceğimi borsaya bildiririm. Bu ligin sohbetini yapmak içimden gelmeyecek. Lige verilen aralarda yazdığım yazılar var ya; gol sevinçleri üzerine, çirkin futbolcular üzerine, ‘fark attıkça atmak caiz midir yoksa bir noktada merhamet edip durmak mı gerekir?’ üzerine filan... En iyisi hep öyle şeylerden bahsetmek. Futbol hevesi benim için, lige verilmiş uzun bir aradadır artık.
İşte Tanıl Bora'nın o Lig'e veda yazısı...
Uğur Vardan’ın pazartesi sabah yazdığı gibi oldu. Federasyon, dağa sezaryenle fare doğurttu. Aktif sürüncemeye geçtiler.
Etik Kurul’un şikeye teşebbüsü tespit ettiğine ama teşebbüsün neticesinden emin olamadığına dair bir haber sızmış. Teşebbüsün şike demek olduğunu bir onlar kabul etmiyor herhalde. Zaten meselenin püf noktası burası değil mi? Futbolun hukuku, asliye ceza veya borçlar hukuku değildir. Şikeyle ilgili karar, mahkemeden çıkmaz. Futbol düzeninin etik ölçülerini gözeten, futbol-içi bir karar organından çıkar. Futbol Federasyonu’ndan beklenen: Türkiye’deki mevcut futbol rejimi aynen devam edecek mi etmeyecek mi? Bunun kararını vermesiydi. ‘Durmak yok, yola devam’ kararı verdi.
Futbolu yöneten kurulların mevcut yapısından başka bir şey beklenebilir miydi? Ceza Kurulu’na sevk edilmesine kızan Trabzonspor Başkanı Sadri Şener’in “Benim de federasyonda 4-5 adamım olsaydı böyle mi olurdu!” diye hayıflandığı bir yapıdan söz ediyoruz. ‘Büyük’ kulüplerin ve ‘ligin ekonomik değeri düşmesin’ derdindeki oligarkların markajı altında ses vermeye çalışan kamuoyu baskısı, statükoyu kırmaya yetmedi. ‘Statüko kırıcı’ sıfatıyla böbürlenen hükümet mi yapacaktı bunu? Karardan üç gün önce Başbakan’ın Fenerbahçe Başkanı’yla akçeli konularla ve Federasyon seçimleriyle ilgili ‘istişareleri’ hakkında telefon kayıtları yayımlanmışken? Ankaraspor’un Bank Asya 1. Lig’e geri alınışına dair pazarlıkların alenen cereyan ettiği bir etik ortamda? Daha ‘derine’ inelim: Yıllarca Diyarbakırspor’un ve Doğu-Güneydoğu takımlarının üst liglere terfilerinin resmen ‘teşvik edildiği’, yani basbayağı devlet eliyle şike yapılan bir düzende? İsmail Uyanık’ın Radikal’deki açıkladığı üzere, milli maçlar dahi ‘ayarlanırken’?
Bunları zaten bilen biliyordu, rivayeten, sezgi yoluyla veya aklederek pek çoğumuz biliyorduk. Fakat apaçık ortaya dökülmesi başka bir şeydir. Görmezden gelinen bir kabahatin yüzlenmesinin hayatı ve ilişkileri değiştirmesi gibi. Bazılarının daha eşit olduğunu hep bilirken, ‘sözde’ bir ilke olan ‘Herkes eşittir’ ilkesinin açıkça reddedilmesinin başka bir şey olması gibi. Şike bütün dünyada tipik bir ‘Herkesin bildiği sır’ vakasıdır; sır faş olduğu zaman, varsın sırf düzeni sürdürmek için olsun, bir onarım yapılması gerekir. Hiçbir şey yapmamak, insanları alenen hiçe saymaktır.
‘Dar Alanda Kısa Paslaşmalar’ filminde Erkan Can’ın çocuklara söylediği laf var ya: “Hayat futbola fena halde benzer.” Güzel yanından, ikisinin de takım oyunu olmasından hareketle söyler o bunu. Ama çirkin yanı da var: ‘Gücü gücü yetene helâl’ düzeni, paranın iktidarı, kolpa... Bunlarda da futbolla hayat fena halde birbirlerine benzemiyorlar mı? Taraftar milletinin kahir ekseriyeti, tıpkı hayattaki gibi, ‘öyle veya böyle’ kazanmayı istemiyor, saha dışı etkenleri de ulu kulübünün gücünü göstermesinin meşru bir aracı saymıyor mu?
Gazeteler, Federasyon’un eyyam kararını öngören yatırımcıların borsada voli vurduğunu yazıyor. Kulüplerin hisseleri yükselmiş. Borsa ‘bilmiş’ yani. Zaten: Şüphesiz o her şeyi bilendir. Ve malûm, borsanın memnuniyeti önemli.
Bu ligin sohbeti çekilmez
Hakan Kulaçoğlu 25 Haziran’da Fotomaç’ta, Trabzonspor’un Halil Altıntop transferi hakkındaki değerlendirmesini ‘Ayrıca, borsaya da bildiririm’ sözleriyle bağlamıştı. Kulüplerin transfer görüşmelerini ve neredeyse her meselelerini ‘borsaya bildirmeleri’ ‘söyleminin’ ironik bir taklidiydi bu. Ben de, 11 yıldır bu sütunlarda yazdığım haftalık lig değerlendirmelerini artık sürdürmeyeceğimi borsaya bildiririm. Bu ligin sohbetini yapmak içimden gelmeyecek. Lige verilen aralarda yazdığım yazılar var ya; gol sevinçleri üzerine, çirkin futbolcular üzerine, ‘fark attıkça atmak caiz midir yoksa bir noktada merhamet edip durmak mı gerekir?’ üzerine filan... En iyisi hep öyle şeylerden bahsetmek. Futbol hevesi benim için, lige verilmiş uzun bir aradadır artık.