"PROVOKASYONA GELMEYİN!" DOMİNİK'TEN SEÇİM MESAJI!
Survivor'da Pascal Nouma ile kavga eden Nihat Doğan Habertürk yazarına içini döktü, seçim mesajı vermeyi de ihmal etmedi.
Çok uzaklardan görüyorum ki iki gündür özellikle internette en çok konuşulan konulardan biri Pascal Nouma ve Nihat Doğan kavgasıydı. Olaylı ada konseyinin ve Pascal’ın diskalifiye olmasının ardından adaya gittik. 30 dakika süren keyifli bir deniz yolculuğunun ardından çok keyifli tropik görüntüler eşliğinde yarışmacıların kaldığı noktaya ulaştık.
Pırıl pırıl turkuvaz rengi sular, bembeyaz kumlar boyunca uzanıyordu. Her yerden sarkan palmiyeler görüntüyü daha da güzelleştiriyordu. Birkaç dakikalığına uğrayıp denize girmek için mükemmel olan bu bölgede bir gece geçirmek bile deli insanların işi gibi geliyor insana. Ancak çoğu ünlü olan ve İstanbul’da şahane hayatlar süren bu insanlar şimdi kapkara bir tencerede pişen ve çok kötü görünen deniz suyunda haşlanmış muza talim ediyorlar. İşte benim ada izlenimlerim...
NİHAT DOĞAN: "BEN BU ADANIN KRALIYIM"
Kavgalı günün ardından yapılan olaylı konseyde artık tek başına yaşama kararı alan Nihat Doğan adaya vardığımızda kendi kulübesini inşa etmeye başlamıştı. Elinde testere ağaçları bir araya getirmeye çalışıyordu. Arada “Ben bu adanın kralıyım” diye bağırmayı ihmal etmiyordu. Beni görünce çok sevindi. Asena ve arkadaşlarının duyacağı şekilde “İşte şimdi adaya gerçek bir kadın geldi” diye söylendi. “Gel Nihat’ım bir soluklan, nefeslen. Çökelim şu palmiyenin altına coconutlar tepemize düşmeden” diyebildim. Oturduk ağacın dibine. Önce tatlı tatlı Pascal zaferini alattı. “Bizim hiçbir şeyden korkumuz yok, Nihat Doğan sakal gibidir kesersen daha gür çıkar” deyiverdi. Ben gülünce o da tutamadı kendini. “Ramiz Dayı gibisin” deyince “O bir dizi kahramanı ben Allah’ına kadar gerçeğim” diye celallendi. Hemen özlem konusunu açtım. En çok annesini ve abisinin kızını özlemişti. Birdenbire “Ben burada açım diye mutlaka o da yemek yemiyordur” diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Herhalde genç bir kız ve iyi arkadaşlar amcasıyla diye düşündüm. Yaşını sordum yeğeninin; meğerse üç yaşındaymış. Bir de kaçak çay içmeyi özlemiş. Son soruyu da o bana sordu. “İbrahim Tatlıses iyi miymiş?” dedi. Bildiğim kadarıyla anlattım. “Özlediğin kız var mı” diye sordum. Çok değil ama az özlediği biri varmış. Sonra konuyu değiştirdim. “Türkiye’ye mesajın var mı?” dedim. Gözlerini mercan kayalıklarını da aşıp ufuklara kilitledi ve kısarak “Halkım seçim zamanı provokasyona gelmesin” dedi...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Pırıl pırıl turkuvaz rengi sular, bembeyaz kumlar boyunca uzanıyordu. Her yerden sarkan palmiyeler görüntüyü daha da güzelleştiriyordu. Birkaç dakikalığına uğrayıp denize girmek için mükemmel olan bu bölgede bir gece geçirmek bile deli insanların işi gibi geliyor insana. Ancak çoğu ünlü olan ve İstanbul’da şahane hayatlar süren bu insanlar şimdi kapkara bir tencerede pişen ve çok kötü görünen deniz suyunda haşlanmış muza talim ediyorlar. İşte benim ada izlenimlerim...
NİHAT DOĞAN: "BEN BU ADANIN KRALIYIM"
Kavgalı günün ardından yapılan olaylı konseyde artık tek başına yaşama kararı alan Nihat Doğan adaya vardığımızda kendi kulübesini inşa etmeye başlamıştı. Elinde testere ağaçları bir araya getirmeye çalışıyordu. Arada “Ben bu adanın kralıyım” diye bağırmayı ihmal etmiyordu. Beni görünce çok sevindi. Asena ve arkadaşlarının duyacağı şekilde “İşte şimdi adaya gerçek bir kadın geldi” diye söylendi. “Gel Nihat’ım bir soluklan, nefeslen. Çökelim şu palmiyenin altına coconutlar tepemize düşmeden” diyebildim. Oturduk ağacın dibine. Önce tatlı tatlı Pascal zaferini alattı. “Bizim hiçbir şeyden korkumuz yok, Nihat Doğan sakal gibidir kesersen daha gür çıkar” deyiverdi. Ben gülünce o da tutamadı kendini. “Ramiz Dayı gibisin” deyince “O bir dizi kahramanı ben Allah’ına kadar gerçeğim” diye celallendi. Hemen özlem konusunu açtım. En çok annesini ve abisinin kızını özlemişti. Birdenbire “Ben burada açım diye mutlaka o da yemek yemiyordur” diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Herhalde genç bir kız ve iyi arkadaşlar amcasıyla diye düşündüm. Yaşını sordum yeğeninin; meğerse üç yaşındaymış. Bir de kaçak çay içmeyi özlemiş. Son soruyu da o bana sordu. “İbrahim Tatlıses iyi miymiş?” dedi. Bildiğim kadarıyla anlattım. “Özlediğin kız var mı” diye sordum. Çok değil ama az özlediği biri varmış. Sonra konuyu değiştirdim. “Türkiye’ye mesajın var mı?” dedim. Gözlerini mercan kayalıklarını da aşıp ufuklara kilitledi ve kısarak “Halkım seçim zamanı provokasyona gelmesin” dedi...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız