Prof. Dr. Naci Görür canlı yayında yapılması gerekenleri anlattı

Kahramanmaraş'ta meydana gelen depremler sonrası Prof. Dr. Naci Görür'ün 3 yıl önceki yapmış olduğu uyarılar gündeme gelmişti. Prof. Dr. Görür, katıldığı bir televizyon canlı yayınında depreme karşı dirençli kentlerin nasıl yapılması gerektiğini anlattı.

Kahramanmaraş'taki depremler sonrası Jeolog ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür, Habertürk ekranlarındaki Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında soruları yanıtladı.

Prof. Dr. Görür'ün açıklamalarından satır başları:

Gerçekten bu olan olayları hazmedemiyoruz. 'Doğal felâkettir, başımıza geldi' demek pek de mümkün değil. Bu doğa olayını afete dönüştürmede bizlerin katkısı küçümsenmeyecek ölçüde maalesef.

Bu deprem belki çok küçük hasarla atlatılamayabilirdi. Büyüklüğü fazla biraz; 7,7 ve 7.6. Ama depremi felaket olmaktan çıkarmış, yerleşim alanları deprem dirençli hale getirmeyi becermiş toplumlarda bu afet; yani çok az sayıda can ve mal kaybıyla atlatılabilirdi.

"KORKARIM Kİ, RAKAMLAR FAZLA OLACAK"

Bizim ülkemizde büyük felaket. Deprem tarihine bakarak düşünüyorum, Osmanlı'ya gitmeye gerek olmadan. O zaman bina yoğunluğu ve insan az. 1939'dan bu yana alıyoruz. O deprem 7.9 diye düşünülüyor. Burada da 7.7. Orada biz 33 bin insan zayiat veriyoruz. Burada korkarım ki, rakamlar fazla olacak. 1939'dan bu yana ders almış olsaydık...

Jeolojinin, inşaat mühendisliğinin gelişmesi farklı. Biz ders almış olsaydık gerçekten, özellikle devlet olarak ve özellikle de millet olarak. Devletini ve hükümetlerini yöneten, onları gözeten, denetim altında tutabilen toplum bilincinde olsaydık, bu ülkeyi deprem dirençli hale getirebilirdik.

"TARİH DERS ALINSA BU KADAR TEKERRÜR ETMEZ"

1939, 1942, 1943, 1944, 1957, 1967, 1999, 2011, 2020, 2023. Gördünüz mü ne kadar deprem saydım. Yöneticilere sormazlar mı? Hiç mi ders almayız. Tarih ders alınsa bu kadar tekerrür etmez. Büyük ölçüde kabahati milletten çok yönetimlerde, yöneticilerde buluyorum. Bu ülkeyi yönetenler milletin can güvenliğini birinci derecede sağlamak zorundadırlar. Öncelikle bunu, birinci tercih olarak, tartışmasız bunu yapmak zorundadırlar.

Ülkemizde yer bilimleri camiası hem sismologlar, hem jeologlar hem yer bilimciler. Araştırmanın içinde olanlar. Literatürü takip eden insanlarımızın mutabakat sağladıkları bir konuydu. Maraş depremi bizim için gelmekte olduğunu bağıran depremdi. Sebebi de ilk kez Elazığ depremi olduğu zaman 6.8, başka arkadaşlarım da söylemiştir.

Ben ilk kez kendi medyamda, yani tweet attım hem de çıktığım televizyonlarda 'Doğu Anadolu fayı uyandı' diye. Doğu Anadolu Fayı ile Kuzey Anadolu Fayı Bingöl Karlıova'da birleşiyor. İki fay da doğrultu atımlı karakterli. Birbirine sürtünerek hareket ediyorlar. 'Elazığ fayı uyandı' dedim ve dikkatli olmak lazım.

Elazığ fayının bir anlamda kardeşi Kuzey Anadolu Fayı, bütün enerjisini 20'nci asırda boşalttı, Marmara hariç. Jeolojik dönemlerde, tarihi dönemlerde zincirleme depremler ürettiğini biliyoruz. Doğu Anadolu Fayı'nda bir korkum olduğunu söyledim. Karlıova'dan başlayıp Akdeniz'e kıra kıra gidecek dedim. 'Doğu Anadolu'yu depreme boğup öyle enerjisini boşaltacak, dikkatli olalım' dedim.

Elazığ depremi, Maraş tarafına, Erkenek, Hatay tarafına enerji transfer etmiş olabilir. Mevcut biriken enerjiyi artırmış olabilir. Dolayısıyla deprem yaratabilir dedim. Bu uyarıyı ilk 2020'de yaptım. Her gün her ay ne zaman imkan olduysa söyledim.

Bu ülkede gün geçmiyor ki, 4 veya 4'ün üzerinde deprem olmasın. Maraş'taki depremi bekliyorduk. Çok komplike düşünüp, bilim adamı pozlarına girmeye gerek yok. Doğrultu atımlı faylar enerjisini boşaltırken, yüzde 20'sini uca doğru enerjisini bir miktar gönderiyor. Oralarda en son deprem 1514. Çok fazla sene geçmiş. Enerji birikmiş, 'kırıldım, kırılacağım' noktasına gelmiştir. İşin esbab-ı mucibesi bu.

"HERKES ÇAĞRILDI BİR CELAL ŞENGÖR BİR NACİ GÖRÜR ÇAĞRILMADI"

Ne AFAD ne de herhangi bir yerden bana bir talep gelmedi. Ben zannediyorum ki, onların nezdinde biz yaşamıyoruz.

TBMM'de Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu. Herkes çağrıldı bir Celal Şengör bir Naci Görür çağrılmadı. Ben siyasetle ilgilenmiyorum. Bilim adamlığının dürüstlüğü ve doğruluğuyla net konuşan insanlarız. Ülkemize hizmetten öteye bir amacımız yok.

75-76 yaşına gelmiş bir adamım. Şimdi İstanbul'un depreme hazırlanması konusunda belediyede hizmet görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir hükümetin doğru dürüst katkısı olmaya Marmara'yı tehdit eden dinamikleri ana hatlarıyla ortaya çıkarmış ekibin başındayım.

Marmara depremi hakkında bu ülkede bilgilerin temel çalışmaları yapan ekibin karınca kaderince başkanlığını yapmışsam, bizi de bir kere dinle. Türkiye Cumhuriyeti'nin hükümetlerinden para çıkmadan böyle çalışmalar yaptık. Depremi konuşacaksan o adamların arasında ben de olmalıyım.

Türkiye'de çok değerli yer bilimciler var. Uluslararası nitelikte olanlardan var. Kimi meslektaşlarım medyaya çıkıyorlar. Sanki orada deprem oldu sorun bitti, enerji boşaldı diye konuşuyorlar. Bu işi bilmemekten, mekanizmayı bilmemekten geçiyor. Demek ki jeolojiyi yeterince bilmiyorlar. Bu deprem doğrultu atımlı fay sistemini üreten deprem. Her iki blok birbirlerine sürtünerek devam eder. Sürtünmenin en fazla olup hareketi engellediği yerde atım meydana gelir.

"ORADA ŞİMDİ ANORMAL ŞEKİLDE STRES BİRİKTİRDİ"

Depremi yöneten fay sol yönlü bir fay. Fayın asıl bloğu aşağıya güneye Hatay'a, Adana'ya doğru meydana geldi. Bu 4-5 metre gibi atım yaparsa, milyonlarca tonluk kütle güneyde bir yere bindiriyor. Orada şimdi anormal şekilde stres biriktirdi. O da muazzam bir basınç. Orada kırılmamış parçalar veya o fayın devamı olabilir. Kimi diyor ki, 'bir fayın diğer fayı tetiklemesi için geometrik ilişki olması lazım' diyor. Bu doğru değil, değmesi şart değil. Bu tetikleme için büyük strese ihtiyaç yok.

Depremi bir gerçek olarak kabul edelim. Bu ülkede ebediyen yaşayacaksak deprem dirençli kentleri nasıl yaparız onu konuşalım. Benim kendimi adadığım nokta bu. Halkın korkmasını anlıyorum, ben de korkuyorum.

Sene 2023. Bilimin ve teknolojinin ne duruma geldiğini biliyoruz. Çocukluğumda televizyon icat edilmemişti. Şimdi elimizdeki telefonla bütün dünya ile bilgi alışverişi yapabiliyoruz.

Deprem hakkında bilinçlenmek, bunları öğrenmek, zayıf noktalarımızı belirlemek, bunu da bilim adamının ağzından duymak sizi korkutmak için değil, hakikati gerçeği bilin ki, bu korkunun kaynağını yok edelim.

Siyasiler de benim konuşmamı istemiyorlar. Halkı doğru bilgilendirmek bizim derdimiz. Doğru işleri yapmak. Yöneticiden demokratik anlamda hesap sormak. Neyi yapıp, yapamayacağını talep etmek. Bunlar önemli. Bu duruma gelemezsek bu ülkeyi ebediyete taşıyamayız.

Biz kimseyi korkutmak için burada değiliz. Ben 2020 senesinde Maraş'a dikkat edin, burada felaket geliyor dediğimde halkı mı korkutmak istiyordum? Ne oldu şimdi, binlerce kişi göçük altında.

DEPREME DİRENÇLİ KENTLER NASIL İNŞA EDİLİR?

Ne yapacağımız belli. Deprem dirençli kentler yapmak zorundayız. Bundan sonra gelen hükümetler birinci önceliği yol, havalimanı olmamalı. Elbette onlar da yapılmalı ama birinci özelliği halkın can güvenliğini sağlayacak deprem dirençli kentler yapmak.

Deprem dirençli kentler yaratılabilir mi? Evet. Bakın Japonya, Kaliforniya, Meksika'ya. Çok basit. Kentin bileşenleri, yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomi. Bir kent bu altı parametrenin bir araya gelişiyle biz ona kent diyoruz. Bunları deprem dirençli hale getireceksin.

Bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğiz. Yönetimde biz alışagelmişiz, Osmanlı'dan dönemi vali, belediye başkanı kenti yönetiyorlar. Vali veya belediye başkanı afeti yönetecek bir kenti deprem dirençli hale getirebilecek karar mekanizmasını, gerekli altyapıyı hazırlayabilecek nitelikte mi, bilgide mi? Onun için eğitimden geçmesi lazım. Afet yönetimi, risk yönetimi nedir bunu bilecek. Bir vizyonu olacak. Bunu bilen yönetim ancak depremle ilgili, afet müdahalesi ile ilgili koordinasyon ve organizasyonu yapabilir.

İkinci parametre halktır. Bir halk düşünün ki deprem kentinde yaşıyor. Oranın deprem kenti olduğunu bilmiyor. Bir kadercilik anlayışı ile depremi başka şeylere bağlıyor. Deprem öncesinde, sırasında, sonrasında ne yapacağını bilmiyor. Halkı deprem odaklı eğiteceksin. Halka deprem kültürü kazandıracaksın.

İlkokuldan eğitimle, töre ile babadan anneden görerek, nakledilerek kazanılabilir. Böyle bir deprem kültürü olmalı. Deprem kültürü olan toplum canının çektiği gibi evini döşemez. Yatak odasına neyi nereye koyacağını bilir.

Altyapı en önemli şeydir. Deprem altyapının en büyük düşmanıdır. En büyük yer hızı altyapıyı toprağa gömülü sığı yapıların tümünü tahrip eder. Kanalizasyon, elektrik, su, doğal gaz, tünel, yol köprü. Bütün bunları deprem dirençli hale getireceksin. Her istediğin yerden yol geçiremezsin. Depremin hattının olduğu yerlerden yolu kesiştiremezsin.

Olası bir depremde bizim kanalizasyon sistemimizin büyük kısmı çöküyor. İstanbul 20 milyona yakın şehir. Bir depremde kanalizasyon çökünce, ebediyen besin zinciri vasıtasıyla o hastalık seni takip eder. Depremden daha fazla tahrip eder. Mesela barajlar, tüneller, viyadükler, yollar, köprüler.

Yapı stokunu da deprem dirençli hale getireceğiz.

Kahramanmaraş'taki depremler sonrası Jeolog ve Bilim Akademisi üyesi Prof. Dr. Naci Görür, Habertürk ekranlarındaki Fatih Altaylı'nın Teke Tek programında soruları yanıtlıyor.

Prof. Dr. Görür'ün açıklamalarından satır başları:

Gerçekten bu olan olayları hazmedemiyoruz. 'Doğal felâkettir, başımıza geldi' demek pek de mümkün değil. Bu doğa olayını afete dönüştürmede bizlerin katkısı küçümsenmeyecek ölçüde maalesef.

Bu deprem belki çok küçük hasarla atlatılamayabilirdi. Büyüklüğü fazla biraz; 7,7 ve 7.6. Ama depremi felaket olmaktan çıkarmış, yerleşim alanları deprem dirençli hale getirmeyi becermiş toplumlarda bu afet; yani çok az sayıda can ve mal kaybıyla atlatılabilirdi.

"KORKARIM Kİ, RAKAMLAR FAZLA OLACAK"

Bizim ülkemizde büyük felaket. Deprem tarihine bakarak düşünüyorum, Osmanlı'ya gitmeye gerek olmadan. O zaman bina yoğunluğu ve insan az. 1939'dan bu yana alıyoruz. O deprem 7.9 diye düşünülüyor. Burada da 7.7. Orada biz 33 bin insan zayiat veriyoruz. Burada korkarım ki, rakamlar fazla olacak. 1939'dan bu yana ders almış olsaydık...

Jeolojinin, inşaat mühendisliğinin gelişmesi farklı. Biz ders almış olsaydık gerçekten, özellikle devlet olarak ve özellikle de millet olarak. Devletini ve hükümetlerini yöneten, onları gözeten, denetim altında tutabilen toplum bilincinde olsaydık, bu ülkeyi deprem dirençli hale getirebilirdik.

"TARİH DERS ALINSA BU KADAR TEKERRÜR ETMEZ"

1939, 1942, 1943, 1944, 1957, 1967, 1999, 2011, 2020, 2023. Gördünüz mü ne kadar deprem saydım. Yöneticilere sormazlar mı? Hiç mi ders almayız. Tarih ders alınsa bu kadar tekerrür etmez. Büyük ölçüde kabahati milletten çok yönetimlerde, yöneticilerde buluyorum. Bu ülkeyi yönetenler milletin can güvenliğini birinci derecede sağlamak zorundadırlar. Öncelikle bunu, birinci tercih olarak, tartışmasız bunu yapmak zorundadırlar.

Ülkemizde yer bilimleri camiası hem sismologlar, hem jeologlar hem yer bilimciler. Araştırmanın içinde olanlar. Literatürü takip eden insanlarımızın mutabakat sağladıkları bir konuydu. Maraş depremi bizim için gelmekte olduğunu bağıran depremdi. Sebebi de ilk kez Elazığ depremi olduğu zaman 6.8, başka arkadaşlarım da söylemiştir.

Ben ilk kez kendi medyamda, yani tweet attım hem de çıktığım televizyonlarda 'Doğu Anadolu fayı uyandı' diye. Doğu Anadolu Fayı ile Kuzey Anadolu Fayı Bingöl Karlıova'da birleşiyor. İki fay da doğrultu atımlı karakterli. Birbirine sürtünerek hareket ediyorlar. 'Elazığ fayı uyandı' dedim ve dikkatli olmak lazım.

Elazığ fayının bir anlamda kardeşi Kuzey Anadolu Fayı, bütün enerjisini 20'nci asırda boşalttı, Marmara hariç. Jeolojik dönemlerde, tarihi dönemlerde zincirleme depremler ürettiğini biliyoruz. Doğu Anadolu Fayı'nda bir korkum olduğunu söyledim. Karlıova'dan başlayıp Akdeniz'e kıra kıra gidecek dedim. 'Doğu Anadolu'yu depreme boğup öyle enerjisini boşaltacak, dikkatli olalım' dedim.

Elazığ depremi, Maraş tarafına, Erkenek, Hatay tarafına enerji transfer etmiş olabilir. Mevcut biriken enerjiyi artırmış olabilir. Dolayısıyla deprem yaratabilir dedim. Bu uyarıyı ilk 2020'de yaptım. Her gün her ay ne zaman imkan olduysa söyledim.

Bu ülkede gün geçmiyor ki, 4 veya 4'ün üzerinde deprem olmasın. Maraş'taki depremi bekliyorduk. Çok komplike düşünüp, bilim adamı pozlarına girmeye gerek yok. Doğrultu atımlı faylar enerjisini boşaltırken, yüzde 20'sini uca doğru enerjisini bir miktar gönderiyor. Oralarda en son deprem 1514. Çok fazla sene geçmiş. Enerji birikmiş, 'kırıldım, kırılacağım' noktasına gelmiştir. İşin esbab-ı mucibesi bu.

"HERKES ÇAĞRILDI BİR CELAL ŞENGÖR BİR NACİ GÖRÜR ÇAĞRILMADI"

Ne AFAD ne de herhangi bir yerden bana bir talep gelmedi. Ben zannediyorum ki, onların nezdinde biz yaşamıyoruz.

TBMM'de Deprem Araştırma Komisyonu kuruldu. Herkes çağrıldı bir Celal Şengör bir Naci Görür çağrılmadı. Ben siyasetle ilgilenmiyorum. Bilim adamlığının dürüstlüğü ve doğruluğuyla net konuşan insanlarız. Ülkemize hizmetten öteye bir amacımız yok.

75-76 yaşına gelmiş bir adamım. Şimdi İstanbul'un depreme hazırlanması konusunda belediyede hizmet görüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde hiçbir hükümetin doğru dürüst katkısı olmaya Marmara'yı tehdit eden dinamikleri ana hatlarıyla ortaya çıkarmış ekibin başındayım.

Marmara depremi hakkında bu ülkede bilgilerin temel çalışmaları yapan ekibin karınca kaderince başkanlığını yapmışsam, bizi de bir kere dinle. Türkiye Cumhuriyeti'nin hükümetlerinden para çıkmadan böyle çalışmalar yaptık. Depremi konuşacaksan o adamların arasında ben de olmalıyım.

Türkiye'de çok değerli yer bilimciler var. Uluslararası nitelikte olanlardan var. Kimi meslektaşlarım medyaya çıkıyorlar. Sanki orada deprem oldu sorun bitti, enerji boşaldı diye konuşuyorlar. Bu işi bilmemekten, mekanizmayı bilmemekten geçiyor. Demek ki jeolojiyi yeterince bilmiyorlar. Bu deprem doğrultu atımlı fay sistemini üreten deprem. Her iki blok birbirlerine sürtünerek devam eder. Sürtünmenin en fazla olup hareketi engellediği yerde atım meydana gelir.

"ORADA ŞİMDİ ANORMAL ŞEKİLDE STRES BİRİKTİRDİ"

Depremi yöneten fay sol yönlü bir fay. Fayın asıl bloğu aşağıya güneye Hatay'a, Adana'ya doğru meydana geldi. Bu 4-5 metre gibi atım yaparsa, milyonlarca tonluk kütle güneyde bir yere bindiriyor. Orada şimdi anormal şekilde stres biriktirdi. O da muazzam bir basınç. Orada kırılmamış parçalar veya o fayın devamı olabilir. Kimi diyor ki, 'bir fayın diğer fayı tetiklemesi için geometrik ilişki olması lazım' diyor. Bu doğru değil, değmesi şart değil. Bu tetikleme için büyük strese ihtiyaç yok.

Depremi bir gerçek olarak kabul edelim. Bu ülkede ebediyen yaşayacaksak deprem dirençli kentleri nasıl yaparız onu konuşalım. Benim kendimi adadığım nokta bu. Halkın korkmasını anlıyorum, ben de korkuyorum.

Sene 2023. Bilimin ve teknolojinin ne duruma geldiğini biliyoruz. Çocukluğumda televizyon icat edilmemişti. Şimdi elimizdeki telefonla bütün dünya ile bilgi alışverişi yapabiliyoruz.

Deprem hakkında bilinçlenmek, bunları öğrenmek, zayıf noktalarımızı belirlemek, bunu da bilim adamının ağzından duymak sizi korkutmak için değil, hakikati gerçeği bilin ki, bu korkunun kaynağını yok edelim.

Siyasiler de benim konuşmamı istemiyorlar. Halkı doğru bilgilendirmek bizim derdimiz. Doğru işleri yapmak. Yöneticiden demokratik anlamda hesap sormak. Neyi yapıp, yapamayacağını talep etmek. Bunlar önemli. Bu duruma gelemezsek bu ülkeyi ebediyete taşıyamayız.

Biz kimseyi korkutmak için burada değiliz. Ben 2020 senesinde Maraş'a dikkat edin, burada felaket geliyor dediğimde halkı mı korkutmak istiyordum? Ne oldu şimdi, binlerce kişi göçük altında.

DEPREME DİRENÇLİ KENTLER NASIL İNŞA EDİLİR?

Ne yapacağımız belli. Deprem dirençli kentler yapmak zorundayız. Bundan sonra gelen hükümetler birinci önceliği yol, havalimanı olmamalı. Elbette onlar da yapılmalı ama birinci özelliği halkın can güvenliğini sağlayacak deprem dirençli kentler yapmak.

Deprem dirençli kentler yaratılabilir mi? Evet. Bakın Japonya, Kaliforniya, Meksika'ya. Çok basit. Kentin bileşenleri, yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekonomi. Bir kent bu altı parametrenin bir araya gelişiyle biz ona kent diyoruz. Bunları deprem dirençli hale getireceksin.

Bazı alışkanlıklarımızdan vazgeçeceğiz. Yönetimde biz alışagelmişiz, Osmanlı'dan dönemi vali, belediye başkanı kenti yönetiyorlar. Vali veya belediye başkanı afeti yönetecek bir kenti deprem dirençli hale getirebilecek karar mekanizmasını, gerekli altyapıyı hazırlayabilecek nitelikte mi, bilgide mi? Onun için eğitimden geçmesi lazım. Afet yönetimi, risk yönetimi nedir bunu bilecek. Bir vizyonu olacak. Bunu bilen yönetim ancak depremle ilgili, afet müdahalesi ile ilgili koordinasyon ve organizasyonu yapabilir.

İkinci parametre halktır. Bir halk düşünün ki deprem kentinde yaşıyor. Oranın deprem kenti olduğunu bilmiyor. Bir kadercilik anlayışı ile depremi başka şeylere bağlıyor. Deprem öncesinde, sırasında, sonrasında ne yapacağını bilmiyor. Halkı deprem odaklı eğiteceksin. Halka deprem kültürü kazandıracaksın.

İlkokuldan eğitimle, töre ile babadan anneden görerek, nakledilerek kazanılabilir. Böyle bir deprem kültürü olmalı. Deprem kültürü olan toplum canının çektiği gibi evini döşemez. Yatak odasına neyi nereye koyacağını bilir.

Altyapı en önemli şeydir. Deprem altyapının en büyük düşmanıdır. En büyük yer hızı altyapıyı toprağa gömülü sığı yapıların tümünü tahrip eder. Kanalizasyon, elektrik, su, doğal gaz, tünel, yol köprü. Bütün bunları deprem dirençli hale getireceksin. Her istediğin yerden yol geçiremezsin. Depremin hattının olduğu yerlerden yolu kesiştiremezsin.

Olası bir depremde bizim kanalizasyon sistemimizin büyük kısmı çöküyor. İstanbul 20 milyona yakın şehir. Bir depremde kanalizasyon çökünce, ebediyen besin zinciri vasıtasıyla o hastalık seni takip eder. Depremden daha fazla tahrip eder. Mesela barajlar, tüneller, viyadükler, yollar, köprüler.

Yapı stokunu da deprem dirençli hale getireceğiz. Bugünkü depremde 4-5 sene önce yapılmış, güya deprem yönetmelikle yapılan binalar çökmüş.