PR SEKTÖRÜNDE AŞK-I MEMNU!..
Bir benzeti yaparsak, halkla ilişkiler sektöründe bohçasını alıp evden kaçanların sayısı günden güne artıyor.
Sektörün gündeminden düşmeyen bu konunun çıkış noktası, geçtiğimiz ay Beyoğlu Tepebaşı'nda yaşanan gelişmelerdi. Yani Turkcell, Mese ve Nedim Özkan üçgeniydi. Hatırlayacak olursanız Mese İletişim Danışmanlığı'nın Genel Müdürü Nedim Özkan'ın ani bir kararla ajanstan istifa ederek, yanına Türkiye'nin en büyük reklamvereni Turkcell'i alması sektörde infial yaratmıştı. Hatta söylentilere göre Mese'deki ekibini de yanında götüren Özkan, İZ isimli bir PR ajansı kurarak, kimi kesimlerin eleştiri oklarını üzerine çekmişti. Bazıları Özkan'nın bu davranışının iş ahlakına uygun olmadığını düşünürken, bazı sektör yetkilileri ise bir reklamveren olarak Turkcell'in bu davranışını eleştirdi. Nedim Özkan ise bu eleştirilere ilk kez 1 Mayıs tarihli Marketing Türkiye dergisinde yanıt vermişti.
Ya müşterimi çalarsa?
Yıllardır var olmasına rağmen, kimi PR ajansları için, "ağza alınması" bile hoş karşılanmayan, "PR çalışanı-müşteri yakınlaşmasının" artık konuşulma zamanın geldiği aşikâr. Marketing Türkiye, geçmişte bohçasını alıp gidenler, onların ajans başkanları ve henüz bu deneyimi yaşamamış ajanslarla konuştu. Son yıllarda yaşanan bu yakınlaşmanın, akıllarda bıraktığı tüm soruları sordu. İşte o dile dökülmesi zor sorular:
PR ajansları, "Ya müşterimi ayartırsa, müşterimi çalıp kendi ajansını kurarsa" diyerek çalışanlarına korku dolu gözlerle mi bakıyor? Peki, dev bütçeli müşterilerine maaşlı çalışanlarına kaptırmamak için önlem alıyor mu? Bu durum için bir centilmenlik anlaşması söz konusu mu? Çalışanı koluna takıp, ajans başkanına el sallayan kimi markalar için kurumsal yapı, büyük ajans gibi kavramlar para etmiyor mu? En önemlisi ise bu ayrılmalar-birleşmeler PR iletişimi hizmetinin fiyatlandırmasında bir düşüşe neden oluyor mu?