POLİS EVİNİ BASMADAN ÖNCE NE DEMİŞTİ?..İŞTE YALÇIN KÜÇÜK'ÜN SON AÇIKLAMASI!..
Ergenekon operasyonunda gözaltına alınması emri verilen ve evi basılan Yalçın Küçük, son olarak odatv.com'a konuşmuştu. İşte Yalçın Küçük'ün en son analizi!
Prof. Dr. Yalçın Küçük, Nazım Hikmet'in tekrar Türk vatandaşlığına dönmesini, İsrail'in Gazze saldırısını ve Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki'nin görevden alınmasını yorumladı.
İşte konu başlıklarıyla, Prof. Dr. Yalçın Küçük'ten gündemin analizi:
1) Nazım Hikmet'in Türk Vatandaşlığına Dönmesi
Hukuk dışıdır. Vatandaş demek yaşayan insan demektir. Böyle bir vatandaş olmaz. Bu Türk solunu ahmak kabul etmektir. Hukuken de mümkün değil. Ayrıca ben daha önce de bunlara karşı çıktım. Sol da bunu söylediği zaman... O bir devrimci, o bir sosyalisttir. Gelip seçimlere mi girecek? Dolayısıyla hiçbir anlamı olmayan, sadece yaptıkları başka kötü işlerin üstünü örtmek için öylesine atılmış bir adımdır. Burada bugün zayıflamış olan sola iyi bir derstir. Nazım Hikmet'i seviyorsanız, önemsiyorsanız adına enstitüler açacaksınız. Üniversiteler açacaksınız. Eğer paralara resim koyacaksanız, Nazım Hikmet'in resmini koyacaksınız. Şiirle ilgili bir şey koyacaksanız, Nazım'ı koyacaksınız. Çok şükür, çok şükür bu hiçbir hukuki değeri olmayan bir konudur; olamaz, mümkün değildir. Zaten vatandaşlığı da veriyoruz, demediler. Vatandaşlıktan çıkma kararını kaldırıyoruz, dediler. Bu budur... Ümit ederim ki, Türkiye'nin akıllı insanları bu oyuna düşüp de, bir de mezarını getirmek gibi anlamsız saçmalıklarla uğraşmazlar. Devrimcinin, Nazım gibi sosyalist bir şairin mezarı her yerde. O'nu sevmek, onun yattığı Sultan Ahmet Cezaevi'ni müze yapmak, Türkiye'nin en önemli binalarında Nazım Hikmet Enstitüleri açmaktır.
2) İsrail'in Gazze Saldırısı
Türkiye çökmüş bir ülkedir. Beyinler gitmiştir. Ben notlarımı aldım. Ehud Olmert buraya geldiği zaman, güya veda için gelmişti. Veda için 24 saat gelen bir Başbakan, buradaki başbakanlık makamındaki bir kimseyle 6 saat görüşme yapmaz. O bir işarettir. Bugün ortaya çıktı. Buradaki önemli nokta, Gazze'deki önemli nokta bir kez daha ortaya çıktı. İsrail ve Türkiye bir tek devlettir. Hem iç politikada, hem dış politikada her kararı tartışıyorlar. 6 saat boyunca, Tayyip Erdoğan'la Olmert Gazze'ye bu insanlık dışı saldırıyı tartıştılar. Tayyip Erdoğan'ın telaşı bu yüzdendir. Çok şükür bu bugün ortaya çıkmıştır. Vahim olan nokta budur. Tayyip Erdoğan bu saldırıyı biliyordu ve Gazze'lilere haber vermemiştir. İkinci olarak ne olacağını bilemeyiz. Hava şiddettir. Acımasız şiddettir. Ne sonuç getireceğini bilmeyiz. Ancak şu anda bildiğimiz nokta şudur, artık elini kolunu sallaya sallaya giremez. Bugün Gazze'ye kara harekatının başladığı yerden ve zamandan itibaren 3. günü geldi. Hala İsrail Gazze'ye gazetecileri, muhabirleri kabul etmiyor. Orada ne yapıldığını görmemek için. Gazze tarafı güvenli görünüyor. Bunları göremeyiz tabi. Uzun vadede bir Lübnan olacağı kesin gibi görünüyor. Bunu görüyoruz. Arap ülkelerinde tesvih kaldıklarını görüyoruz. Burada AKP iktidarı bu işin ortağıdır. Yaptıklarını örtmek için sağa sola gidiyor. Bir tek insan da çıkıp bunların daha önce Gürcistan dolayısıyla dolaştığını, şuraya, buraya gittiğini söylemiyor. Hepsi sadece bu sorumluluktan kaçmak için yapılmış, adımlardır. Bugün şunu görebiliyoruz; artık İsrail Türkiye'de çok daha kuvvetlidir. İsrail de Türkiye de tek devlet. Bütün önemli konuları birbirleriyle görüşmeyi, konuşmayı taahhüt etmişlerdir. Bu ortaya çıkmıştır ve Türkiye'nin bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktur. Hiçbir gücü de yoktur. Sadece kendi tabanını teskin etmek için söyleyecektir.
Burada Gazze'yle ilgili olarak ortaya çıkan bir nokta da şudur; Tayyip Erdoğan çok ağır sözler söylüyor, İsrail hiç ciddiye almıyor. Ciddiye almamanın iki nedeni vardır. Bir; güveniyorlar ki bu İsrail'le Türkiye arasındaki bu tek devlet olma durumunu sarsmayacaktır. İkincisi; artık çok açık olarak söylüyorum ve söylüyorlar "Tayyip Erdoğan'dır, ne derse yeridir." Artık The Economist, Tel Aviv'deki gazeteler, Tayyip Erdoğan için duygusaldır, tutarsızdır, aklına ne gelirse söyler, diyorlar. Tayyip Erdoğan'ın kusuruna bakılmaz havası yerleşmiştir. Bu benim kitaplarımı teyit ediyor. Hiç kimsenin önem vermediği bir kimse durumuna gelmiştir.
Tekrar söyleyecek olursak, hiçbir muhabir yok. Ben CNN'i, Fransız televizyonlarını dinliyorum. Muhabir sokamıyoruz, giremiyoruz, diyorlar. Hepsi tahrip ve mümkün olduğu ölçüde de İsrail tarafının verdiği bilgilerle idare ediyorlar. Yine o bilgilere bakacak olursak, fazla hareket edemiyorlar, ileriye gidemiyorlar. Buna mukabil, Hamas tarafını bilemiyoruz. Hiçbir bilgimiz yok ama, bazı resimlerden de anlıyoruz ki yerin altını oymuşlar. Dolayısıyla, İsrail'e bu acımasız saldırısı pahalıya mal olacaktır. Bir Lübnan olacaktır. Bunu görebiliyoruz. Burada da söyleyeceğim budur. Hem Bağdat, hem Gazze, bizim Türk yönetimindeki Türk solcularında olan Arapları küçümseme dönemine, son vermiş durumda. Vahşidir ama ülkeleri için böylesine ölümü göze alan bir kavim oldular.
3) Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki'nin Görevden Alınması
Bir defa görevden mi alındı yoksa başka bir göreve mi gelecek, onu bilemiyorum. Başka bir göreve de gelir. İkincisi; az önce söylediğim gibi, bu Başbakanımız olan zad, isterseniz duygusal deyin, isterseniz fevri deyin, isterseniz tutarsız deyin -artık bunu dışarıdakiler de söylüyor, Reuters de söylüyor-, bunlarda bu görevden atılmak, ayrılmak, çok çok önemli değildir. Bunlar üzerinde çok fazla akıl yürütmemiz için bir neden yoktur. Biz `oryantal despotizmi' dediğimiz bir şark despotizminde yaşıyoruz. Gözden düşüyorlar, göze geliyorlar. Bakın son gezilerinde yanında Ömer Çelik vardı. Ömer Çelik gözden düşmüştü, ufaktı. Dolayısıyla bu böyle olabilir.
İki noktayı söyleyeyim: Bir defa Tayyip Bey karar verme konusunda özürlüdür. Bunu her zaman söyledim, her zaman da anladı. Cumhurbaşkanlığı'nda da karar veremiyor. Kemal Paşa Hazretlerinin zamanını bir tarafa bırakırsak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 6-7 yıldır bakanlık yapanla ilk defa karşılaşıyoruz. Orada da bir iki istisnadır. Tabi biz bir takım ikiyüzlüler gibi Kemal Paşa dönemine demokrasi demiyoruz. Aydınlanmacı despotizmdir. Teknik adı deklare despotizmdir. Orada olabilir. Şu anda Türkiye'de de aynı durumu görüyoruz. Bir adam 6-7 sene aynı görevde kalıyor. Bunlar despotik dönemlere hastır. Aynı dönemlerde de, aynı diktatoryal dönemlerde de bir canı sıkılır, bir şeyi beğenmez, o gider. Bir müddet sonra kenarda kalır, sonra tekrar gelir. Dolayısıyla bunlar arasında ciddi ayrılıklar, önemli sonuçlar yaratacak tartışmaları görmemek lazım.
Benim tahminim; başka bir yere gidecektir. Muhtemelen, bir yığın televizyonları ve gazeteleri var, bunların birinin başına gelecektir. Daha fazla para alacaktır. Daha fazla insan çalıştıracaktır. Burada yapacağını yapmıştır. İlgilenmedim, önemsemedim ama genel olarak tablo budur. Türkiye artık bir şark despotizmi içindedir. Bu tür küskünlükler, gitmeler, gelmeler, ödüllendirmeler olur. Onda da önemli bir yan görmüyorum.
Odatv.com
İşte konu başlıklarıyla, Prof. Dr. Yalçın Küçük'ten gündemin analizi:
1) Nazım Hikmet'in Türk Vatandaşlığına Dönmesi
Hukuk dışıdır. Vatandaş demek yaşayan insan demektir. Böyle bir vatandaş olmaz. Bu Türk solunu ahmak kabul etmektir. Hukuken de mümkün değil. Ayrıca ben daha önce de bunlara karşı çıktım. Sol da bunu söylediği zaman... O bir devrimci, o bir sosyalisttir. Gelip seçimlere mi girecek? Dolayısıyla hiçbir anlamı olmayan, sadece yaptıkları başka kötü işlerin üstünü örtmek için öylesine atılmış bir adımdır. Burada bugün zayıflamış olan sola iyi bir derstir. Nazım Hikmet'i seviyorsanız, önemsiyorsanız adına enstitüler açacaksınız. Üniversiteler açacaksınız. Eğer paralara resim koyacaksanız, Nazım Hikmet'in resmini koyacaksınız. Şiirle ilgili bir şey koyacaksanız, Nazım'ı koyacaksınız. Çok şükür, çok şükür bu hiçbir hukuki değeri olmayan bir konudur; olamaz, mümkün değildir. Zaten vatandaşlığı da veriyoruz, demediler. Vatandaşlıktan çıkma kararını kaldırıyoruz, dediler. Bu budur... Ümit ederim ki, Türkiye'nin akıllı insanları bu oyuna düşüp de, bir de mezarını getirmek gibi anlamsız saçmalıklarla uğraşmazlar. Devrimcinin, Nazım gibi sosyalist bir şairin mezarı her yerde. O'nu sevmek, onun yattığı Sultan Ahmet Cezaevi'ni müze yapmak, Türkiye'nin en önemli binalarında Nazım Hikmet Enstitüleri açmaktır.
2) İsrail'in Gazze Saldırısı
Türkiye çökmüş bir ülkedir. Beyinler gitmiştir. Ben notlarımı aldım. Ehud Olmert buraya geldiği zaman, güya veda için gelmişti. Veda için 24 saat gelen bir Başbakan, buradaki başbakanlık makamındaki bir kimseyle 6 saat görüşme yapmaz. O bir işarettir. Bugün ortaya çıktı. Buradaki önemli nokta, Gazze'deki önemli nokta bir kez daha ortaya çıktı. İsrail ve Türkiye bir tek devlettir. Hem iç politikada, hem dış politikada her kararı tartışıyorlar. 6 saat boyunca, Tayyip Erdoğan'la Olmert Gazze'ye bu insanlık dışı saldırıyı tartıştılar. Tayyip Erdoğan'ın telaşı bu yüzdendir. Çok şükür bu bugün ortaya çıkmıştır. Vahim olan nokta budur. Tayyip Erdoğan bu saldırıyı biliyordu ve Gazze'lilere haber vermemiştir. İkinci olarak ne olacağını bilemeyiz. Hava şiddettir. Acımasız şiddettir. Ne sonuç getireceğini bilmeyiz. Ancak şu anda bildiğimiz nokta şudur, artık elini kolunu sallaya sallaya giremez. Bugün Gazze'ye kara harekatının başladığı yerden ve zamandan itibaren 3. günü geldi. Hala İsrail Gazze'ye gazetecileri, muhabirleri kabul etmiyor. Orada ne yapıldığını görmemek için. Gazze tarafı güvenli görünüyor. Bunları göremeyiz tabi. Uzun vadede bir Lübnan olacağı kesin gibi görünüyor. Bunu görüyoruz. Arap ülkelerinde tesvih kaldıklarını görüyoruz. Burada AKP iktidarı bu işin ortağıdır. Yaptıklarını örtmek için sağa sola gidiyor. Bir tek insan da çıkıp bunların daha önce Gürcistan dolayısıyla dolaştığını, şuraya, buraya gittiğini söylemiyor. Hepsi sadece bu sorumluluktan kaçmak için yapılmış, adımlardır. Bugün şunu görebiliyoruz; artık İsrail Türkiye'de çok daha kuvvetlidir. İsrail de Türkiye de tek devlet. Bütün önemli konuları birbirleriyle görüşmeyi, konuşmayı taahhüt etmişlerdir. Bu ortaya çıkmıştır ve Türkiye'nin bu konuda yapabileceği hiçbir şey yoktur. Hiçbir gücü de yoktur. Sadece kendi tabanını teskin etmek için söyleyecektir.
Burada Gazze'yle ilgili olarak ortaya çıkan bir nokta da şudur; Tayyip Erdoğan çok ağır sözler söylüyor, İsrail hiç ciddiye almıyor. Ciddiye almamanın iki nedeni vardır. Bir; güveniyorlar ki bu İsrail'le Türkiye arasındaki bu tek devlet olma durumunu sarsmayacaktır. İkincisi; artık çok açık olarak söylüyorum ve söylüyorlar "Tayyip Erdoğan'dır, ne derse yeridir." Artık The Economist, Tel Aviv'deki gazeteler, Tayyip Erdoğan için duygusaldır, tutarsızdır, aklına ne gelirse söyler, diyorlar. Tayyip Erdoğan'ın kusuruna bakılmaz havası yerleşmiştir. Bu benim kitaplarımı teyit ediyor. Hiç kimsenin önem vermediği bir kimse durumuna gelmiştir.
Tekrar söyleyecek olursak, hiçbir muhabir yok. Ben CNN'i, Fransız televizyonlarını dinliyorum. Muhabir sokamıyoruz, giremiyoruz, diyorlar. Hepsi tahrip ve mümkün olduğu ölçüde de İsrail tarafının verdiği bilgilerle idare ediyorlar. Yine o bilgilere bakacak olursak, fazla hareket edemiyorlar, ileriye gidemiyorlar. Buna mukabil, Hamas tarafını bilemiyoruz. Hiçbir bilgimiz yok ama, bazı resimlerden de anlıyoruz ki yerin altını oymuşlar. Dolayısıyla, İsrail'e bu acımasız saldırısı pahalıya mal olacaktır. Bir Lübnan olacaktır. Bunu görebiliyoruz. Burada da söyleyeceğim budur. Hem Bağdat, hem Gazze, bizim Türk yönetimindeki Türk solcularında olan Arapları küçümseme dönemine, son vermiş durumda. Vahşidir ama ülkeleri için böylesine ölümü göze alan bir kavim oldular.
3) Başbakanlık Basın Sözcüsü Akif Beki'nin Görevden Alınması
Bir defa görevden mi alındı yoksa başka bir göreve mi gelecek, onu bilemiyorum. Başka bir göreve de gelir. İkincisi; az önce söylediğim gibi, bu Başbakanımız olan zad, isterseniz duygusal deyin, isterseniz fevri deyin, isterseniz tutarsız deyin -artık bunu dışarıdakiler de söylüyor, Reuters de söylüyor-, bunlarda bu görevden atılmak, ayrılmak, çok çok önemli değildir. Bunlar üzerinde çok fazla akıl yürütmemiz için bir neden yoktur. Biz `oryantal despotizmi' dediğimiz bir şark despotizminde yaşıyoruz. Gözden düşüyorlar, göze geliyorlar. Bakın son gezilerinde yanında Ömer Çelik vardı. Ömer Çelik gözden düşmüştü, ufaktı. Dolayısıyla bu böyle olabilir.
İki noktayı söyleyeyim: Bir defa Tayyip Bey karar verme konusunda özürlüdür. Bunu her zaman söyledim, her zaman da anladı. Cumhurbaşkanlığı'nda da karar veremiyor. Kemal Paşa Hazretlerinin zamanını bir tarafa bırakırsak, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 6-7 yıldır bakanlık yapanla ilk defa karşılaşıyoruz. Orada da bir iki istisnadır. Tabi biz bir takım ikiyüzlüler gibi Kemal Paşa dönemine demokrasi demiyoruz. Aydınlanmacı despotizmdir. Teknik adı deklare despotizmdir. Orada olabilir. Şu anda Türkiye'de de aynı durumu görüyoruz. Bir adam 6-7 sene aynı görevde kalıyor. Bunlar despotik dönemlere hastır. Aynı dönemlerde de, aynı diktatoryal dönemlerde de bir canı sıkılır, bir şeyi beğenmez, o gider. Bir müddet sonra kenarda kalır, sonra tekrar gelir. Dolayısıyla bunlar arasında ciddi ayrılıklar, önemli sonuçlar yaratacak tartışmaları görmemek lazım.
Benim tahminim; başka bir yere gidecektir. Muhtemelen, bir yığın televizyonları ve gazeteleri var, bunların birinin başına gelecektir. Daha fazla para alacaktır. Daha fazla insan çalıştıracaktır. Burada yapacağını yapmıştır. İlgilenmedim, önemsemedim ama genel olarak tablo budur. Türkiye artık bir şark despotizmi içindedir. Bu tür küskünlükler, gitmeler, gelmeler, ödüllendirmeler olur. Onda da önemli bir yan görmüyorum.
Odatv.com