Pokemon Çılgınlığı Bir CIA Projesi mi?

Medyaradar medya analisti Atilla Akar, son günlerde küresel bir salgına dönüşen “Pokemon çılgınlığı”nı değerlendirdi…

Dün bir semtte yürüyordum. Amacım bir kafeye gidip oturmak ve iki çay içip bir tanıdığa rastlarsam biraz da lak lak etmekti. Tam kafenin bulunduğu sokağa girdim ki bir tuhaflık olduğunu sezdim. Sokak tenha bir sokak sayılmazdı ama bu sefer fazladan bir kalabalık vardı. Önce siyasal bir eylem var sandım. Bakındım ortada polisler filan da gözükmüyordu. Yoksa hemen gaz fısfıslarıyla orada biterlerdi. Neyse, biraz daha yürüdüm. Baktım 100 kadar genç her biri cep telefonlarına sabitlenmiş, donuk bakışlarla kümelenmişlerdi. Hepsi adeta akılları ellerinden alınmış, robotik hareketlerle, efsunlanmış gibi “Akıllı telefonları”na bakıyorlardı. Çevrelerindeki dünya adeta yok olmuştu!

Ancak halen olaya uyanamamıştım. İmdadıma köşedeki tanıdık berber yetişti. “Ne oluyor burada?” diye sordum. “Abi pokemon muymuş, neymiş bunlarda onun gelmesini bekliyorlar” dedi. Bendeki jeton o zaman düştü. Donup kaldım. Kimsede çıt yoktu. Başları öne eğikti. Konudan haberdardım ama bu “Pokemoncu güruh” ile ilk defa karşı karşıya geliyordum. Bir an için bana –nedense- iyi huylu ve sakin zombiler gibi geldiler. Yaşayıp yaşamadıklarından emin olamadım!

BİR VİRÜS SALGINI GİBİ!..
Bir an sanki bilim-kurgu bir film seyreder gibi hissettim kendimi. Uzaydan gelen bir virüs adeta insanların beyinlerini ele geçirmiş, onları hissiz, kolay yönlendirilen, robotik varlıklara çevirmişti. Bir “Uzaylı Mesih” bekler gibi adı “Pokemon” olan bu “Dijital tanrısal varlığı” (!) bekliyorlardı. Ya da uzaydan bir tür “zihin felç edici” işgal gerçekleşmiş ve insanlar iradesiz yaratıklara dönüşmüşlerdi!
Ben bunları fantastik benzetmelerle ifade etmeye çalışsam bile aslında durum da aşağı yukarı böyle bir şeydi zaten. Pokemon salgını bir tür virüs gibi insanları ele geçiriyordu. 90’ların efsanevi çizgi filmi Pokemon’un “artırılmış gerçeklik” oyunu olan “Pokemon Go” piyasaya sürüldüğü günden bugüne inanılmaz bir yayılım hızı gösterecekti. Herkes “Pokemon’u yakalamak” için olağanüstü bir çaba harcayacaktı. Daha şimdiden milyonlarca kişiye bulaşan bir çılgınlıktı bu. Pokemonlaşmaya devam!

SÜRÜLEŞMENİN ADI “SOSYALLEŞME” OLMUŞ!
İşin komiği oyunun reklamının Pokemon Go kullanıcısılarının “dışarıya çıkma teşviklerinin arttırdığı, sosyalleşmeye yol açtığı, motivasyon sağladığı, anksiyete bozukluğuna çare olduğu, öz güven aşıladığı, ırkçılığı yok ettiği” şeklinde yapılması. Ne diyeyim bir “Reflüye ve diş ağrısına iyi gelir” demedikleri kalmış!

Çığ gibi büyüyen Pokemon Go salgını sonucu mezarlıklar, müzeler, ibadethaneler hatta evler bile “Pokemon’un gelmesinin beklendiği yerler” olarak taarruza uğramış vaziyette. İnsanlar sanal bir varlığı yakalama uğruna sokakları işgal etmekte, onun peşinden koşmakta ve bunu yaptıklarında acayip bir haz duyabilmektedirler. Ve bu sürüleşmenin adı “sosyalleşme” olarak tanımlanmaktadır. Zaten sallantıda olan kişilikler sanal bir figür eliyle hepten yok edilmektedir. Ha gayret “İdiot toplumu”na varmaya az kaldı!

İŞİN ARKASINDA CIA MI VAR?
Peki bu gayet “Masumane” gibi görünen yeni “gençlik eğlencesi” pazarlandığı kadar masum olmayabilir mi? Daha da açıkçası bir “kitle ve zihin kontrol projesi”nin dijital ayağı olabilir mi? Yarattığı sonuçlara bakılırsa böyle düşünmemiz için yeter neden var görünüyor.

Lakin olaya böyle bakmaya çalışanların yanıldıkları, dar açıdan değerlendirip göremedikleri bir yan var. Onlara göre bu kadar çok talebin ortaya çıkması sonucu sizin telefonunuzdaki her türlü bilgiye erişebilirler. Özel yazışmalarınızdan, maillerinize bakıyor olabilirler. Sizin nerede olduğunuzu saptayabilirler. Yani izlenme kaygısına vurgu yapılmaktadır. O kadar ki kimi uzmanlar “Bu oyunu hemen silin” uyarısında bulunuyorlar.

Bence bu geçerli de olsa saçma bir bakıştır. Birincisi CİA, NSA ve benzeri yapılar bütün bunları istedikleri an zaten yapmaktadırlar.(Hatta özel şirketler, reklam, pazarlama, halkla ilişkiler kurumları ticari kaygılarla, network ağları, kuruluşları zaten bundan faydalanmaktadırlar.) Bunun için “Pokemon”a ihtiyaçları yoktur. İkincisi CIA, NSA sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmış, her tür abukluğa bel bağlamaya hazır, değer erozyonuna uğramış, bu gibi oyunların bağımlısı olmaya eğilimli gençleri izleyip ne yapsın? Dünyada “izlenmeye değer” başka kişiler mi kalmadı? Başka yerlere harcayacak vakit ve paraları mı yok? Onların bakışından “Üç, beş kendini bilmez”in kişisel bilgilerini ele geçirip de ne yapacaklar?

ÇOK DAHA TEHLİKELİ BOYUTLAR SÖZ KONUSUDUR!
Fakat bana göre asıl tehlike çok daha başka bir noktadaydı. Dünyadaki belli merkezler çok uzunca bir süredir, bireyleri ve kitleleri kontrol etmenin, zihinleri yönlendirmenin, onları kendi amaçları doğrultusunda şekil vermenin yollarını zaten aramaktaydılar. Önceleri daha ilkel ve kaba metotlarla süren bu arayış teknolojinin olağanüstü gelişmesi ile birlikte büyük bir sıçrama yaptı. Artık tüm insanlığı ve gelecek kuşakları kontrol almayı düşünüyorlar. Şimdi bunun araçlarını geliştirerek belli deneyler gerçekleştirme aşamasındalar. Bu alana büyük bel bağlamış ve yatırım yapmış durumdalar…

Burada önemli olan geniş insan kitlelerini istedikleri yönde yönlendirmek, davranışlarını kontrol etmek, belli amaçlar peşinde koşturmak, zihinlerini yoğurmak, kişiliklerini ele geçirmek, gerçekliğe dair algı kapasitelerini bozmak ve en önemlisi düşünme yetilerini dumur edip, tamamıyla içgüdüsel bir sürüye çevirmektir. Kendi hayatları üzerinde söz ve karar sahibi olmaktan çıkarmaktır. Burada neyin peşinde koştuğunuz önemli değildir. Bugün Pokemon yarın başka bir şey. Önemli olan insanları olabildiğince ve daha da aptallaştırmaktır. Kısaca “Arttırılmış gerçeklik” arttıkça gerçeklik duygusu azalmaktadır!

Daha da vahimi bu teknoloji ile yığınları bir noktada toplamak, muhtelif provokasyonlarla istenmeyen hükümetleri devirtmek, ayaklanmalar çıkartmak, kaos oluşturmak, Turuncu Devrimlerin, “Arap Baharı”nın daha sinsi ve dijital versiyonlarını oluşturmak mümkün hale gelebilir. Şimdilik kimi Pokemon oyuncularını Pokemon peşinde koşarken kentin kriminal arka sokaklarına sokarak, çetelere gasp ettirerek daha neler yapabileceklerini test ediyorlar. Aslında oyun formuna sokulmuş “sosyal bir deney” bu. Şu an sonuçlarını topluyorlar!

CIA’NIN PARMAK İZLERİ!..
Nitekim Pokemon GO'nun geliştirici şirketi olan Niantic ve kurucusu John Hanke daha önce CIA için In-q-Tel şirketinde Google Earth'ü geliştirmek için sermaye fonu kullandığının söylenmesi, In-Q-Tel’in bir zamanlar “ABD İstihbarat Topluluğu görevlerini desteklemek için yenilikçi teknoloji çözümleri geliştiren bağımsız stratejik yatırım firması” olarak tanımlanması bu yöndeki kuşkuları derinleştiriyor. Belli ki “Silikon Vadisi” ile CIA arasında garip ilişkiler yaşanıyor!

Ancak bunlar hiç şaşırtıcı olmasa gerek. Bu tarz çabalar istisnai değil. Hatta daha emekleme aşamasında. Bu gibi yollarla test ediliyorlar. Tavistock Enstitüsü gibi kurumlar bunun için varlar. İnsan kişiliği ve toplumsal davranış üzerinde inanılmaz deneyler yapılıyor. Bugün ise el atmadıkları alan yok gibi. Medya, sinema zaten malumdu. Şimdi buna sosyal medya, oyunlar, muhtelif iletişim mecraları da dahil oluyor. Teknolojinin sunduğu fırsatları hiç kaçırmıyorlar. Temel amaç “Yeni Dünya Düzeni”ne uygun insan kimlikleri yaratmak.

Öyle veya Pokemon tarzı oyunlar sadece “oyun” olsun, ticari kazanç sağlasın (Ki, o da az değildir) diye üretilmiyor gibidir. Arkasında çok daha sinsi amaçlar, insanlığı yeni kalıplara dökmenin ön hazırlıkları var gibidir. Bu açıdan en çok gençler tehdit altındadır. Gençliği uyarmak, olaya başka açılardan da bakmalarını sağlamak görevimizdir. Belli ki birileri insanı daha da bozmaya, şeytani bir takım projelerine yem etmeye ant içmişlerdir.

“Pokemon-İnsan” yaratmak bunun sadece bir adımıdır!..

15.07.2016.

atillaakar@gmail.com