PKK’ya Sorular: Yapabileceğiniz “en iyi hareketler”iniz bu mu?.
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar’dan giderek artan PKK’nın şiddet eylemleri karşısında “Asıl muhatabı”na bazı sorular sordu…
Tamam, anladık; “İnsanlar arasında barış, hoşgörü ve sevgiyi yayma derneği” olarak kurulmadınız. “Şiddetten arınma, pozitif davranış, kin ve gaddarlığı reddetme platformu” da değilsiniz. Onu da anladık!.. “Ölüm, tehdit, yıkım, terör bizim semtimize uğramaz”da demiyorsunuz. Ona da eyvallah!.. “Sorunları diyalogla çözme, kemaliyetle halletme inisiyatifi” de değilsiniz. Hepsine tamam. Yani sizden “beklemediğimiz”, bizi “şaşırtan” şeyler yapmıyorsunuz!
Tam tersine kurulduğunuzdan beri bu ülkede yaşayan insanların burnundan fitil fitil getirdiniz. Başta asker, polis, korucu, sivil vatandaş, öğretmen, mühendis, çoluk çoluk, vb hemen her kesimden öldürmediğiniz kimse kalmadı. Dağlarda “keleş”lerinizle afili fotoğraflar vermeye -mesaj gibi- bayılıyorsunuz. Yaptığınız her açıklama yeni bir “teröre davetiye” mektubu gibi.
Sivil siyasi uzantılarınız her ağızlarını açtıklarında “ortalığı yakarız, yıkarız” tehdidinden başka söz bilmiyorlar. Takılmış plak gibi habire bunu söylüyorsunuz, söyletiyorsunuz. Bütün bunları yaptıktan sonra “Barış, kardeşlik” gibi sözcükler ağzınızda o kadar sakil duruyor ki sonunda bu kavramların içini boşaltıp, insanlara bu kelimelerden nefret ettirmeyi bile başardınız. “Kardeş” olabildiğiniz tek şey bombalar, silahlar, molotoflar. Ve tabi bir de mezarlar, göz yaşları, ana babaların feryatları…
Korkutma, sindirme, yıldırma, şantaj gibi mevzularda ustalaştınız. Ne zaman başınıza bir şey gelse ya da hoşunuza gitmeyen bir şey olsa düğmesine basılmış gibi aynı nefret çağrıları ağzınızdan hiç eksik olmuyor. Aklınız başka hiçbir şeye basmıyor adeta. İnsanlara “İllallah” dedirtmeyi meslek edinmişsiniz. Buna rağmen halen “mağdur”u, “mazlum”u oynamayı iyi biliyorsunuz. Bütün bunları “başarı” hanenize yazıp, kendinizle marazi bir gurur duyuyorsunuz.
Attığınız her adımla, yaptığınız her eylemle insanlara yaka silktirmeyi başardınız. Karşı-nefretleri, karşı-düşmanlıkları, karşı-kinleri aralıksız bileyip duruyorsunuz. Belli ki bunu istiyorsunuz. Bu toplumu halen –size rağmen- bir arada tutan bağları koparmayı, dokularını bozmayı perdelenmiş, sinsi “amaç” edinmişsiniz. Diğer bütün söylem ve talepleriniz bunun sadece “bahanesi.” Silah, kin, düşmanlık biriktirmekten başka bir şey bilmiyor ve anlamıyorsunuz!
İstediği olmadığında kırıp döken, asabi ergenlere benziyorsunuz. “Benden sonra tufan” der gibi, üzerinde yaşadığınız topraklara, insanlara en ufak bir sorumluluk duymuyorsunuz. Kaos, şiddet göbek adınız olmuş. Geliştirebildiğiniz tüm “siyaset” sadece bunlar üzerinden. Bunlar olmasa siz bir “Hiç” siniz!
Hepsine tamam ama artık “kabak tadı” verdiniz. Sahi siz bunlardan başka hiç bir şey bilmez misiniz? Bu “çizgiyi” sürdürmekten hiç usanmadınız mı? İnsanları birbirine kırdırtmanın zeminini hazırlamaktan hiç bıkmadınız mı? Dönüp kendinize bir kez olsun “Biz ne yapıyoruz?” dediniz mi? Fasit bir daire içinde, dön baba dur hep aynı nakaratı sürdürmekten, hep aynı yöntemleri kullanmaktan bıkmadınız mı? Bulabildiğiniz “en iyi hareketler”, en “yaratıcı metotlar” bunlar mı? Bunlarla gerçekten “sonuç” alacağınıza inanıyor musunuz? Alsanız bile yanınıza bırakırlar mı?
Sahi siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? İster istemez soruyorum;
1) Sizler insanlara “ip inceldiği yerden kopsun” mu dedirtmek istiyorsunuz?
2) Türklere “Bunlar nasıl olsa şiddetten başka dilden anlamazlar” mı dedirtmeye çabalıyorsunuz?
3) Kürt-Türk birbirini boğazlasın, biz de “Uluslar arası toplumun” da iteklemesiyle aradan sıyrılır, hayalimizdeki “Kürdistan”ı nasıl olsa kurarız mı diyorsunuz? Hesabınızı buna göre mi yaptınız? (Türkiye’yi Irak ya da Suriye mi sandınız?) Avucunuzu yalarsınız!
4) “Nerede hareket, orada bereket” mantığıyla, maliyeti ne olursa olsun, bir “iç savaş”ın nasıl olsa kendi “lehinize” sonuçlanacağınıza mı inanıyorsunuz?
5) Böyle olsa bile sonunda gerçekten “huzur” (Pardon! Bu kelime size yabancı idi!) bulacağınızı mı sanıyorsunuz?
6) Daha kaç ölüm, kaç eylem, kaç acı sizi doyurur?
7) Bu şartlar altında nasıl bir “çözüm” bekliyorsunuz? (Gerçekten böyle bir “derdiniz” var ise!) Silahların, ölümlerin gölgesinde ne tür bir ”çözüm” olabilir ki?
8) Türküyle, Kürdüyle bu ülke insanına çektirdiğiniz yetmedi mi?
9) Yoksa bütün bunları batılı servislerin daha çok mu “gözüne girmek” için yapıyorsunuz?
10) Yahut içinizdeki yüzyıl öncesinin intikamı peşindeki “kripto unsurlar” mı sizi buna mecbur bırakıyor, yönlendiriyor? Onlar “zafer”i size yem ederler mi sanıyorsunuz?
11) Bilmem hangi gücün bölgesel planlarında size nasıl bir “misyon” biçildiğinin farkında mısınız? Yoksa “umurunuzda değil” mi?
12) Herkesi “aptal” bir kendinizi mi “akıllı” zannediyorsunuz?
Size öyle gelmeyebilir. Lakin inanın bunları “samimi” (“Safça” da diyebilirsiniz!) olarak dillendiriyorum. Terörist” de olsanız -belki- halen içinizde insaf, vicdan, bir gram akıl kalmıştır umuduyla (?) soruyorum;
Sahi siz nereye varmak istiyorsunuz? Süslü lafları, klasik, şablon, ajitasyonları bir kenara bırakıp önce kendinize bu soruyu sorun…
Belki bir “cevap” bulabilirsiniz!..
30.07.2015.
atillaakar@gmail.com
Tam tersine kurulduğunuzdan beri bu ülkede yaşayan insanların burnundan fitil fitil getirdiniz. Başta asker, polis, korucu, sivil vatandaş, öğretmen, mühendis, çoluk çoluk, vb hemen her kesimden öldürmediğiniz kimse kalmadı. Dağlarda “keleş”lerinizle afili fotoğraflar vermeye -mesaj gibi- bayılıyorsunuz. Yaptığınız her açıklama yeni bir “teröre davetiye” mektubu gibi.
Sivil siyasi uzantılarınız her ağızlarını açtıklarında “ortalığı yakarız, yıkarız” tehdidinden başka söz bilmiyorlar. Takılmış plak gibi habire bunu söylüyorsunuz, söyletiyorsunuz. Bütün bunları yaptıktan sonra “Barış, kardeşlik” gibi sözcükler ağzınızda o kadar sakil duruyor ki sonunda bu kavramların içini boşaltıp, insanlara bu kelimelerden nefret ettirmeyi bile başardınız. “Kardeş” olabildiğiniz tek şey bombalar, silahlar, molotoflar. Ve tabi bir de mezarlar, göz yaşları, ana babaların feryatları…
Korkutma, sindirme, yıldırma, şantaj gibi mevzularda ustalaştınız. Ne zaman başınıza bir şey gelse ya da hoşunuza gitmeyen bir şey olsa düğmesine basılmış gibi aynı nefret çağrıları ağzınızdan hiç eksik olmuyor. Aklınız başka hiçbir şeye basmıyor adeta. İnsanlara “İllallah” dedirtmeyi meslek edinmişsiniz. Buna rağmen halen “mağdur”u, “mazlum”u oynamayı iyi biliyorsunuz. Bütün bunları “başarı” hanenize yazıp, kendinizle marazi bir gurur duyuyorsunuz.
Attığınız her adımla, yaptığınız her eylemle insanlara yaka silktirmeyi başardınız. Karşı-nefretleri, karşı-düşmanlıkları, karşı-kinleri aralıksız bileyip duruyorsunuz. Belli ki bunu istiyorsunuz. Bu toplumu halen –size rağmen- bir arada tutan bağları koparmayı, dokularını bozmayı perdelenmiş, sinsi “amaç” edinmişsiniz. Diğer bütün söylem ve talepleriniz bunun sadece “bahanesi.” Silah, kin, düşmanlık biriktirmekten başka bir şey bilmiyor ve anlamıyorsunuz!
İstediği olmadığında kırıp döken, asabi ergenlere benziyorsunuz. “Benden sonra tufan” der gibi, üzerinde yaşadığınız topraklara, insanlara en ufak bir sorumluluk duymuyorsunuz. Kaos, şiddet göbek adınız olmuş. Geliştirebildiğiniz tüm “siyaset” sadece bunlar üzerinden. Bunlar olmasa siz bir “Hiç” siniz!
Hepsine tamam ama artık “kabak tadı” verdiniz. Sahi siz bunlardan başka hiç bir şey bilmez misiniz? Bu “çizgiyi” sürdürmekten hiç usanmadınız mı? İnsanları birbirine kırdırtmanın zeminini hazırlamaktan hiç bıkmadınız mı? Dönüp kendinize bir kez olsun “Biz ne yapıyoruz?” dediniz mi? Fasit bir daire içinde, dön baba dur hep aynı nakaratı sürdürmekten, hep aynı yöntemleri kullanmaktan bıkmadınız mı? Bulabildiğiniz “en iyi hareketler”, en “yaratıcı metotlar” bunlar mı? Bunlarla gerçekten “sonuç” alacağınıza inanıyor musunuz? Alsanız bile yanınıza bırakırlar mı?
Sahi siz ne yapmaya çalışıyorsunuz? İster istemez soruyorum;
1) Sizler insanlara “ip inceldiği yerden kopsun” mu dedirtmek istiyorsunuz?
2) Türklere “Bunlar nasıl olsa şiddetten başka dilden anlamazlar” mı dedirtmeye çabalıyorsunuz?
3) Kürt-Türk birbirini boğazlasın, biz de “Uluslar arası toplumun” da iteklemesiyle aradan sıyrılır, hayalimizdeki “Kürdistan”ı nasıl olsa kurarız mı diyorsunuz? Hesabınızı buna göre mi yaptınız? (Türkiye’yi Irak ya da Suriye mi sandınız?) Avucunuzu yalarsınız!
4) “Nerede hareket, orada bereket” mantığıyla, maliyeti ne olursa olsun, bir “iç savaş”ın nasıl olsa kendi “lehinize” sonuçlanacağınıza mı inanıyorsunuz?
5) Böyle olsa bile sonunda gerçekten “huzur” (Pardon! Bu kelime size yabancı idi!) bulacağınızı mı sanıyorsunuz?
6) Daha kaç ölüm, kaç eylem, kaç acı sizi doyurur?
7) Bu şartlar altında nasıl bir “çözüm” bekliyorsunuz? (Gerçekten böyle bir “derdiniz” var ise!) Silahların, ölümlerin gölgesinde ne tür bir ”çözüm” olabilir ki?
8) Türküyle, Kürdüyle bu ülke insanına çektirdiğiniz yetmedi mi?
9) Yoksa bütün bunları batılı servislerin daha çok mu “gözüne girmek” için yapıyorsunuz?
10) Yahut içinizdeki yüzyıl öncesinin intikamı peşindeki “kripto unsurlar” mı sizi buna mecbur bırakıyor, yönlendiriyor? Onlar “zafer”i size yem ederler mi sanıyorsunuz?
11) Bilmem hangi gücün bölgesel planlarında size nasıl bir “misyon” biçildiğinin farkında mısınız? Yoksa “umurunuzda değil” mi?
12) Herkesi “aptal” bir kendinizi mi “akıllı” zannediyorsunuz?
Size öyle gelmeyebilir. Lakin inanın bunları “samimi” (“Safça” da diyebilirsiniz!) olarak dillendiriyorum. Terörist” de olsanız -belki- halen içinizde insaf, vicdan, bir gram akıl kalmıştır umuduyla (?) soruyorum;
Sahi siz nereye varmak istiyorsunuz? Süslü lafları, klasik, şablon, ajitasyonları bir kenara bırakıp önce kendinize bu soruyu sorun…
Belki bir “cevap” bulabilirsiniz!..
30.07.2015.
atillaakar@gmail.com