PKK'NIN GÜLEN CEMAATİ'NE DÜŞMANLIĞI NEREDEN ÇIKTI? İŞTE KAVGANIN PERDE ARKASI!
Taraf Gazetesi yazarı Kurtuluş Tayiz, PKK ve Gülen Cemaati'ni konu alan çarpıcı bir yazı kaleme aldı.
İşte Kurtuluş Tayiz’in o yazısı...
’Inception’, Gülen Cemaati ve PKK
Bir süredir Kürt medyasındaki Gülen karşıtı yayınları izliyorum. PKK’ya yakınlığıyla bilinen televizyon, gazete ve internet siteleri, neredeyse kesintisiz bir şekilde Gülen düşmanlığı pompalıyor izleyicilerine. Bu yayınlar eleştiri sınırları (sertliği ve dozu ne kadar fazla olursa olsun) içinde kalsa sanırım anlamak pek zor olmazdı. Ama örgüt Kürt sorununu da bir tarafa bırakarak neredeyse Cemaat’le savaşıyor. Örgüt yöneticileri, Gülen Cemaati’ni "Kürt halkının en büyük düşmanı" ilan etmiş durumda. Cemaat’e yakın olduğu öne sürülen kişi ve kurumlar, PKK’nın hedef listesine alınıyor. PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın Gülen Cemaati ile ilgili 5 kasımda Fırat Haber Ajansı’na verdiği röportaj, olayın boyutunu göstermesi bakımından ilginç. Karayılan, Fethullah Gülen ile ilgili elinde bir dosya bulunduğunu ve bu belgeleri Türkiye’deki televizyon ve gazetelerle paylaşmak istediğini açıklıyor. Dosyanın adı da "Yeşil Ergenekon". PKK asıl Ergenekon (1990’lı yıllarda işlenen binlerce faili meçhul cinayetin, gözaltındaki kayıpların, zorla boşaltılan köylerin sorumlusu olan Ergenekon) hakkında ise bugüne kadar herhangi bir dosya oluşturmadığı gibi basınla da böyle bir dosyayı paylaşma gereği duymadı. Hatta Ergenekon soruşturmasına Kandil "soğuk" yaklaştığı için Kürt siyaseti bu davayla arasına "mesafe" koymak zorunda kaldı.
Kürt medyasındaki Gülen düşmanlığı, 1990’lar Türkiye’sini ve 28 Şubat medyasını hatırlatıyor bana. İstihbaratın aşırdığı Gülen videoları her akşam haber kanallarının birinci gündemiydi. Gazetelerin manşetleri de öyle. Devletin eski sahiplerinin veya askerî bürokrasinin Gülen düşmanlığını sanki bugün PKK devralmış gibi davranıyor. Yayınlarda kullanılan jargon 28 Şubat medyasından, OdaTv ve İşçi Partisi’nden tanıdık. Hatta bu konuda neredeyse birebir aynı sözcük ve kavramları kullanıyorlar.
Tabii, benim asıl merak ettiğim, Gülen düşmanlığının derin devlet veya müesses nizamdan Kürt hareketine kadar uzanan evrimi...
Gülen düşmanlığının bu kadarının Kürt hareketine dışarıdan taşındığını düşünüyorum. Kürt meselesini yıllardır takip ederim ama Gülen Cemaati’nin nasıl birden bire PKK’nın baş düşmanı olduğunu anlamış değilim. Kürt hareketinin siyasallaşma ve şehirlerde daha etkin olma sürecinde iki tarafın karşı karşıya gelmesi mümkün. Ama Kürt meselesini ikinci plana itecek kadar değil, kanımca.
Bu noktada aklıma Cristopher Nolan’ın Inception adlı filmi geliyor. Başrolünü Leonardo Di Caprio’nun oynadığı film. Rüyalara sızarak fikirleri ve en gizli sırları çalan bir casusun veya hırsızın hayatıyla iç içe geçen hikâyesini anlatıyor. Buraya kadar olanı bile filmi ilginç kılmaya yetiyor ama yaratıcı kısım bundan sonra başlıyor. Yani "fikir çalmak" yerine "fikir ekimi" yapmak... Rakip bir şirketin veliahdının rüyasına sızarak bilinçaltına şirketi parçalamasını aşılayacak klasik bir baba-oğul çatışması yerleştiriliyor. Ve bu sayede veliaht, babasının şirketini "özgürlüğü" için tasfiye etmeye ikna oluyor.
Kürt hareketindeki Gülen ve Cemaat düşmanlığı da böyle bir "fikir ekimi"ne benziyor. Bir fikir ekildiğinde serpilmesi, filizlenmesi artık kaçınılmaz olur, toprak ve zemin de hele bu kadar elverişliyse...
Deyim yerindeyse, Gülen düşmanlığı, Ergenekon soruşturmasıyla birlikte el değiştirmeye başladı. Derin devlet, statüko, bunların uzantısı konumundaki sağ-sol yapılar, cunta veya çete grupları Gülen düşmanlığını son beş yıldır mütemadiyen Kürt hareketine empoze edip duruyor. Kürt cephesi de bundan o kadar çok etkilenmeye başladı ki, bu sefer, o cepheyi gerçekten kendine düşman eder konuma getirdi. Kürt medyasında yer alan Gülen karşıtı haberlerin pek çoğunun kaynağının aslında –küçük bir araştırmayla– adını andığım bu yapılara uzandığı rahatlıkla görülecektir.
Özellikle de örgütün Avrupa’daki medyasının, yaptığı yayınlar dikkat çekiyor. Neredeyse birebir 28 Şubat medyasının kopyası. Bu yayınlar, örgüt içinde Gülen düşmanlığını özellikle körükleyen bir kliğin olduğu izlenimini veriyor.
Sözü Kürt siyasetçilerin sevdiği biçimde bitirelim, onlar, "Kürtleri Kürtlere bırakın" diskurunu çok seviyorlar. Evet, belki haklısınız ama şunu hatırlatmadan duramayacağım: Size ait olduğunu sandığınız bu Gülen düşmanlığı gerçekte sizin değil, başkalarının düşmanlığı...
’Inception’, Gülen Cemaati ve PKK
Bir süredir Kürt medyasındaki Gülen karşıtı yayınları izliyorum. PKK’ya yakınlığıyla bilinen televizyon, gazete ve internet siteleri, neredeyse kesintisiz bir şekilde Gülen düşmanlığı pompalıyor izleyicilerine. Bu yayınlar eleştiri sınırları (sertliği ve dozu ne kadar fazla olursa olsun) içinde kalsa sanırım anlamak pek zor olmazdı. Ama örgüt Kürt sorununu da bir tarafa bırakarak neredeyse Cemaat’le savaşıyor. Örgüt yöneticileri, Gülen Cemaati’ni "Kürt halkının en büyük düşmanı" ilan etmiş durumda. Cemaat’e yakın olduğu öne sürülen kişi ve kurumlar, PKK’nın hedef listesine alınıyor. PKK yöneticisi Murat Karayılan’ın Gülen Cemaati ile ilgili 5 kasımda Fırat Haber Ajansı’na verdiği röportaj, olayın boyutunu göstermesi bakımından ilginç. Karayılan, Fethullah Gülen ile ilgili elinde bir dosya bulunduğunu ve bu belgeleri Türkiye’deki televizyon ve gazetelerle paylaşmak istediğini açıklıyor. Dosyanın adı da "Yeşil Ergenekon". PKK asıl Ergenekon (1990’lı yıllarda işlenen binlerce faili meçhul cinayetin, gözaltındaki kayıpların, zorla boşaltılan köylerin sorumlusu olan Ergenekon) hakkında ise bugüne kadar herhangi bir dosya oluşturmadığı gibi basınla da böyle bir dosyayı paylaşma gereği duymadı. Hatta Ergenekon soruşturmasına Kandil "soğuk" yaklaştığı için Kürt siyaseti bu davayla arasına "mesafe" koymak zorunda kaldı.
Kürt medyasındaki Gülen düşmanlığı, 1990’lar Türkiye’sini ve 28 Şubat medyasını hatırlatıyor bana. İstihbaratın aşırdığı Gülen videoları her akşam haber kanallarının birinci gündemiydi. Gazetelerin manşetleri de öyle. Devletin eski sahiplerinin veya askerî bürokrasinin Gülen düşmanlığını sanki bugün PKK devralmış gibi davranıyor. Yayınlarda kullanılan jargon 28 Şubat medyasından, OdaTv ve İşçi Partisi’nden tanıdık. Hatta bu konuda neredeyse birebir aynı sözcük ve kavramları kullanıyorlar.
Tabii, benim asıl merak ettiğim, Gülen düşmanlığının derin devlet veya müesses nizamdan Kürt hareketine kadar uzanan evrimi...
Gülen düşmanlığının bu kadarının Kürt hareketine dışarıdan taşındığını düşünüyorum. Kürt meselesini yıllardır takip ederim ama Gülen Cemaati’nin nasıl birden bire PKK’nın baş düşmanı olduğunu anlamış değilim. Kürt hareketinin siyasallaşma ve şehirlerde daha etkin olma sürecinde iki tarafın karşı karşıya gelmesi mümkün. Ama Kürt meselesini ikinci plana itecek kadar değil, kanımca.
Bu noktada aklıma Cristopher Nolan’ın Inception adlı filmi geliyor. Başrolünü Leonardo Di Caprio’nun oynadığı film. Rüyalara sızarak fikirleri ve en gizli sırları çalan bir casusun veya hırsızın hayatıyla iç içe geçen hikâyesini anlatıyor. Buraya kadar olanı bile filmi ilginç kılmaya yetiyor ama yaratıcı kısım bundan sonra başlıyor. Yani "fikir çalmak" yerine "fikir ekimi" yapmak... Rakip bir şirketin veliahdının rüyasına sızarak bilinçaltına şirketi parçalamasını aşılayacak klasik bir baba-oğul çatışması yerleştiriliyor. Ve bu sayede veliaht, babasının şirketini "özgürlüğü" için tasfiye etmeye ikna oluyor.
Kürt hareketindeki Gülen ve Cemaat düşmanlığı da böyle bir "fikir ekimi"ne benziyor. Bir fikir ekildiğinde serpilmesi, filizlenmesi artık kaçınılmaz olur, toprak ve zemin de hele bu kadar elverişliyse...
Deyim yerindeyse, Gülen düşmanlığı, Ergenekon soruşturmasıyla birlikte el değiştirmeye başladı. Derin devlet, statüko, bunların uzantısı konumundaki sağ-sol yapılar, cunta veya çete grupları Gülen düşmanlığını son beş yıldır mütemadiyen Kürt hareketine empoze edip duruyor. Kürt cephesi de bundan o kadar çok etkilenmeye başladı ki, bu sefer, o cepheyi gerçekten kendine düşman eder konuma getirdi. Kürt medyasında yer alan Gülen karşıtı haberlerin pek çoğunun kaynağının aslında –küçük bir araştırmayla– adını andığım bu yapılara uzandığı rahatlıkla görülecektir.
Özellikle de örgütün Avrupa’daki medyasının, yaptığı yayınlar dikkat çekiyor. Neredeyse birebir 28 Şubat medyasının kopyası. Bu yayınlar, örgüt içinde Gülen düşmanlığını özellikle körükleyen bir kliğin olduğu izlenimini veriyor.
Sözü Kürt siyasetçilerin sevdiği biçimde bitirelim, onlar, "Kürtleri Kürtlere bırakın" diskurunu çok seviyorlar. Evet, belki haklısınız ama şunu hatırlatmadan duramayacağım: Size ait olduğunu sandığınız bu Gülen düşmanlığı gerçekte sizin değil, başkalarının düşmanlığı...