"PİYANGO NEDİM GÜRSEL'E VURDU!..." ORAY EĞİN "ALLAH'IN KIZLARI"NIN YAZARI İÇİN NE DEDİ?...

Nedim Gürsel´in nihayet yüzünün güldüğünü düşünüyorum. Daha düne kadar adını pek duymadığım "Allah´ın Kızları" adlı romanı yargılanacakmış.

Nedim Gürsel´in nihayet yüzünün güldüğünü düşünüyorum. Daha düne kadar adını pek duymadığım "Allah´ın Kızları" adlı romanı yargılanacakmış. Bu da Gürsel´i ister istemez mağdur yazar kategorisine sokuyor. Türk edebiyatında kitapları dışında konuşulmak isteyenlerin en sevdiği şey yargılanma zaten. Ne zaman ki 301´den birine dava açılsın, zevkten dört köşe oluyorlar. Elif Şafak ya da Perihan Mağden fark etmiyor, bu `publicity´nin eşi benzeri yok.

Şimdi piyango Nedim Gürsel´e vurdu. "Allah´ın Kızları" tıpkı Rushdie´nin "Satanic Verse"ı gibi fazlasıyla hassas bir konuya temas eden, provokatif, ama daha da önemlisi provokatif olması için özel bir sebeple yazılmış bir roman.

Hadi Rushdie bu konuda ilkti, ilk yapanın kıymeti her zaman daha fazladır. Ama Nedim Gürsel bu kitabı yazarken bunun Türkiye´deki kimi hassasiyetlere zarar vereceğini düşünemiyor muydu? Bilakis tam da istediği buydu.

Burada mesele düşünce özgürlüğü ya da ifade hakkı değil. Bunu özgürlükler kapsamında değerlendiremeyiz. Başka insanları rencide edecek, sadece rencide etmesi için yazılmış bir metinden söz ediyoruz. Edebiyata hizmet adına değil. Bir yazarın içinde doğurmadan duramadığı bir kitap da değil bu. Sadece "Nasıl olay yaratırım da kendimden söz ettiririm" denecek bir roman bu.

İstediği de oldu. Bundan sonra artık Fransız basınından başlar, İngiliz gazetelerinden çıkar, Radikal ve Taraf´a da uğrar ve kendi mağduriyetini anlatır durur.

Bakarsınız PEN´den falan bir ödül daha alır.

Bunları nereden mi biliyorum? Nedim Gürsel sabıkalı da ondan. Bu sabıkası, yazdığı metnin edebi niyetlerle yazılmış olma ihtimalini yok ediyor. "Allah´ın Kızları"nı kendi kendine faydası olacak bir reklam malzemei haline getiriyor.

Bakın, Özdemir İnce "Monsieur X" adını taktığı Gürsel´le ilgili neleri anlatmış. Uzunca bir alıntı ama hatırlamaya değer:

"Bir gün Frankofoni Derneği´nin bir ödül törenine davet edildim. Sevdiğim insanları görebileceğimi düşünüp gittim toplantıya. Asansörden çıkınca, kapıda iki hanım karşıladı. Hanımlardan biri `Bonjour Monsieur X...´ dedi. Ben yanlışı düzeltmeye kalmadan, ikinci hanım, arkadaşını uyardı: `Monsieur X... değil, Monsieur İnce´ dedi.

"Ardından bana, bir Türk yazar olan `Monsieur X...´i görüp görmediğimi sordular son zamanlarda. Ben de birkaç gün önce gördüğümü ve İstanbul´a gitmiş olabileceğini söyledim. Gerçekten de İstanbul´a gitmişti. Hanımlar pek şaşırdılar!

"İçeri girdim. Salonun dibinde Eugene Ionesco oturuyordu. Bu sırada Fransız PEN Kulübü´nün başkanı Rene Tavernier, o iki hanımla konuşmaktaydı. Beni görünce, geldi, koluma girip beni Ionesco ile tanıştırdı. Sonra bana `Seninle bir şey konuşmak istiyorum´ dedi. Ve `Monsieur X...´in İstanbul´a gerçekten gidip gitmediğini sordu. Ve aramızda şöyle bir konuşma geçti:

"Bana, birkaç gün önce İstanbul´a gideceğini söylemişti.´

"İyi ama Türkiye´ye serbestçe girebiliyor mu?´

"Elbette, Türkiye´ye girmesi yasak değil, herhangi bir sakıncası da yok!´

"Rene Tavernier´nin yüzü sapsarı oldu. `Monsieur X...´in İstanbul´da olduğunu lütfen kimseye söyleme!´ dedi. Hiçbir şeyden haberim olmadığı için `Monsieur X...´in böyle ilgi odağı olmasına iyice şaşırmıştım. Biraz sonra durum anlaşıldı. Fransız PEN´in bir başka kuruluşla ortaklaşa verdiği ödüllerden birini meğer `Monsieur X...´ kazanmış.

Ödülün özelliği, kendi ülkesinde yasaklı