Pelikan Dosyası: Bu da Reisçiler’in Fuat Avni’si mi?..

Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar, son günlerin en sert gündemi olan “Pelikan Dosyası”nda ortaya atılan iddiaları ve sonuçlarını değerlendirdi…

Efendim; son günlerde ortalık “Pelikan Dosyası” adı verilen ve AKP içindeki iç çelişkileri “Reisçiler”in (Erdoğancılar) gözünden aktaran bir blogda “Selam olsun!” başlığıyla imzasız olarak yazılanlarla çalkalanıyor. Diğerlerini yani “Hocacılar”ı isim isim yerden yere vuran metin taşları fena halde yerinden oynatacak gibi. O kadar ki metin adeta bir” savaş manifestosu”nu andırıyor. Adını 1993 yapımı, John Grisham’ın aynı isimli romanından uyarlanan “Pelikan Dosyası” isimli ABD yapımı filmden aldığı anlaşılan (Yönetmen: Alan J. Pakula. Oyuncular: Denzel Washington, Julia Roberts.) “doküman” hedeflediği sarsıntıyı şimdiden sağlamışa benziyor.

“Hocanın ekibi yeterince konuştu. Hocalarıyla beraber yeterince ortalığı karıştırdı. Biraz da biz konuşalım mı? Biraz da, REİS için canını feda edecekler konuşsun mu?” diye yapılan girizgâh sonrası ortaya atılan iddialar öyle kolayca yenir yutulur cinsten değil. Üstelik yazılanların artık bir “parti içi dedikodular” külliyatı olmaktan çıkıp, düpedüz “siyasi bir iddianame” şekline büründürülmesi en mühim nokta olarak gözüküyor. Üslupta “Hocacılar”a olan birikmiş nefret açıkça göze çarpıyor. Üslubu bu açıdan hiç de “yumuşak” sayılamaz.

HOCA’YA VE “HOCACILAR”A YAYLIM ATEŞ!..

Bunların en göze çarpanları arasında temayül yoklamasında Gül çıktığı halde Reis’in Hoca’yı seçtiği, Reis’i ekarte etmek için “Şeffaflık yasası”nı çıkartmaya çalıştıkları, Hoca’nın “muhteris danışmanlar”ının etkisine girdiği, 4 bakanı Yüce Divan’a gönderme oylaması esnasında Reis’e “kumpas” kurulması, Hakan Fidan’ın milletvekili yapılmak istenerek ayartılmaya çalışılması, Kürt sorununda “Çözüm”ün “Reis’e rağmen” gündeme getirilmesi, Bülent Arınç’ın Reis’e karşı çıkışından dolayı tebrik edilmesi, 7 Haziran sonrası “koalisyon” istenerek başkanlığa karşı çıkılması, Bilal Erdoğan’ı hedefleyen konuşması sonrası Devlet Bahçeli’nin alkışlanması, Hoca’nın MKYK’da Reisçileri tasfiye etmek istemesi, HDP’ye, Paralel’e fazla ses çıkarılmaması, Reis’e hakaret eden Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz’a tepki gösterilmemesi, Hoca’nın “kendi medyasını” kurmaya kalkması (Karar, Taraf ve Yeni Şafak üzerinden) , Arınç’a Manisa’da özel tören düzenlenmesi, Hoca’nın Reis görüştükten bir ay sonra Beyaz Saray’dan randevu istemesi, Can Dündar’ın serbest bırakılmasına sevinmesi, imzacı akademisyenler olayını “görmezden gelmek” istemesi, müsteşar atamalarını engellemesi, Hoca’nın Suriye ve Esad konusunda çuvallaması, vb gibi çok ciddi ithamlar var.

Bu iddialar hiç şüphesiz bir “taraf”ın gözünden böyle. Bu yönüyle “tek yanlı” bir bakış. Lakin nasıl olursa olsun -zaten çoktandır emareleri olduğu üzere- bunların tümüyle “boş” ya da “uydurma” olduğu söylenemez. Tam tersine söyleyen tarafın hissiyatı açısından oldukça “samimi” gibi duruyor. Bu yüzden örneğin geçmişteki Cemaatle olan çatışma öncesinde olduğu gibi “yok öyle bir şey” denilip kolaylıkla reddedilemez. Zaten bu dışa vurum bile böylesi retçiliği değil tam tersine kabulcülüğü gösteriyor. Kısaca “haklılık” herkese göre değişir ama “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” da diyebiliriz. Şimdi siperden yaylım ateş açılıyor o kadar!..

BİR KİŞİ Mİ KOLEKTİF BİR KİMLİK Mİ?

İşin en enteresan tarafı ise tartışmaların bu “doküman”ın niçin yazıldığı, içinde geçen iddiaların doğruluğu veya yanlışlığı, neyi amaçladığı, vb üzerine değil de “kimin yazdığı” üzerine cereyan ediyor olması. (Yani bir anlamda işin “magazin”i!) Dahası şimdiden belli isimler hedef tahtasına konulmuş durumda. Bunların içinde şu ana kadar Mehmet Barlas’ın oğlu ve A Haber programcısı Cemil Barlas, (BİrGün yazarı Barış İnce’nin iddiasına göre de onun yanında çalışan Ekin Gün bu iddiaları paylaştı) Hilal Kaplan’ın eşi Süheyb Öğüt ve Nasuhi Güngör’ün adı geçiyor. Doğru olabilir mi tartışılır. Ya da süreç içinde yeni isimler ortaya atılır mı bilemem. Atılırsa da şaşırmam!

Ancak ben söz konusu olayın da bir tür “Fuat Avni” hadisesine benzediğini (Ona dair de birçok isim ortaya atılmıştı) düşünüyor ve burada da asıl olarak benzer bir “ekip”in işlev gördüğünü zannediyorum. Bu anlamda yazan kişi veya çevre görünürde “Erdoğancılar’ın Fuat Avni’si” gibi olmaktadır. Fuat Avni taktikleri gündeme getirilmiştir. Fuat Avni Erdoğan’ı hedeflerken bunlar da -her kim ya da kimler ise- “Hoca”yı hedef tahtasına koymuşlardır. Benzer bir “tarz” uygulanmıştır. Diğer bir deyişle ondan “kopya” çekilmiştir. Yöntem aynıdır. Üslup bile neredeyse benzerdir. Ancak “ekip”in mahiyeti yahut bileşimi tartışılabilir. (Lütfen Medyaradar’daki 30.04.2015. tarihli “Fuat Avni’nin kim olduğuna değil, kim olmadığına bakın” başlıklı yazıma göz atın) Buna rağmen varsayımlarımızı ihtimaller halinde maddelersek;

1) Somut bir kişidir: Burada yazıyı kaleme alan somut bir şahıstır. Ancak isminin deşifre olmasını istemediği veya tepki çekmemek için imza atmamıştır. (Mantıki bir ipucu olarak, esinlemesine bakılırsa, muhtemelen sinema ile arası çok iyi, sıkı bir film izleyicisi olabileceğini söyleyebilirim.) “Erdoğan cenahı” adına hareket etmiştir. Tepelerde yaşananları çok iyi bilen, takip eden, en azından “yakın halka” içinden bir isim gibi görünmektedir.
2) Kolektif bir kimliktir: Artık Davutoğlu ve çevresine “bayrak açmanın vakti geldiği” tespiti yapan bir ekiptir. Yazılanlara bakılırsa Cumhurbaşkanı’na yakın bir çevre olmalıdır. İçinde birçok isim olabilir. Onun adına –onayıyla mı bilemem- hareket etmişlerdir. “Stratejik akıl”a dayalıdırlar. Tersi gelişmeler ya da sürprizler olmadığı sürece -şimdilik” en mümkünü bu gibi gözüküyor. Ancak bu tarz olaylar “bumerang etkisi” de yaratabilir. Birileri Erdoğan adına hareket etseler dahi hesap dışı etkiler dönüp Erdoğan’ı da vurabilir!
3) Duruma bağlı her ikisi de olabilir: Ancak (daha zayıf bir ihtimal olarak) bir üçüncü kesim, grup veya kişidir. Bunlar parti veya devlet içinden bir “çevre” ya da “klik” olabilir. “Nifak” çıkartmak (Bu söylem inandırıcılığını fiilen yitirse de!) veya başka hesaplarla kendilerine “alan açmak” üzere harekete geçmiş veya geçirilmişlerdir. Bir “çatışma” yaratılması üzerinden “siyasi istikrarsızlaştırma” hedefleniyor olabilir. İki kesimi birbirine kırdırarak kendilerine yer açmak veya bir şekilde başka bir “yönlendirme” peşinde olabilirler. Kurgulanmış bir “çatlak” üzerinden başka dizayn hesapları yapılıyor olabilir. Bu ihtimal ise durumun sanıldığından daha “karmaşık” olduğunu akla getirir.

KİMİN YAZDIĞI MI NİÇİN YAZILDIĞI MI ÖNEMLİ?..

Sonuçta; öyle veya böyle, her kim yazmış olursa olsun (İster somut ister kolektif kişi) bana göre metni kimin kaleme aldığından çok içindeki iddialar, o iddialara yön veren mantık ve neyi amaçladığı daha önemlidir. Burada AKP içi çatışmanın daha da “derinleştirilmesi” ve Erdoğan çevresinin inisiyatifi daha da ele almasının istendiği sezilmektedir. Bu yönüyle bir “psikolojik savaş” argümanı gibidir. Amaç Davutoğlu ekibinin geriletilmesi, yıpratılması ve mümkünse tasfiyesi gibi görünmektedir. Ancak gene de “görünüşe aldanmamak” ihtimalini de unutmamak gerekir. Ayrıca “Hocacılar” karşı-argümanlarını daha tam ortaya koymamışlardır.

Eğer sözü geçen iddialar doğru ise AKP ve hükümet cenahında işlerin iyice kızıştığının ve artık birbirlerine iyice “tahammül edemez” hale geldiklerinin somut göstergesidir. İddialar ağırdır ve safların keskinleştiğinin, yakında bir “tasfiye”nin pek muhtemel olabileceğinin işaretidir. Birileri birilerinin “hesabını kesme” hazırlığı içindedir. Bu metin onun muhasebesidir. Görünen o ki fatura hayli kabarmıştır!

Gelişmeleri izlemeye devam!..

03.05. 2016.
atillaakar@gmail.com


NOT: İlgili bloğa veya metne ulaşmak isteyenler şu adreste metnin tümünü bulabilirler.
https://pelikandosyasi.wordpress.com/2016/05/01/selam-olsun/