Efendim, nihayet aday geri sayımı bitti artık seçim geri sayımı süreci başladı. Ve bu yüzden şu aralar herkes partilerin netleşen milletvekili (Eskiden “mebus” derlerdi!) aday listelerine yoğunlaşmış vaziyette. Kimi “kimler gitmiş kimler kalmış” sorusuyla, kimi “Bölgemi kim temsil edecek” merakıyla kimi de “İçlerinde tanıdığım kimler var?”, vb arayışlarıyla listelere bir göz atma ihtiyacı duyuyor.
Tabii “Küskünler”, “kızgınlar” ayrı ve “homurtulu” bir kategori oluşturuyor. Onlarda “Benim yerime kimler listeye girmiş” diye bakınıyor. İsimler… İsimler… İsimler… Kimi sevilen, kimi sevilmeyen, kimi tanınmayan…
Elbette profesyonel siyasetçiler olaya daha vakıf olduklarından onlar ayrıca didik didik ediyor. Birbirinin “açığını arama”ya başlayanı mı dersiniz, seçilirse “kimle yan yana gelirim” hesabı yapanı mı bolca. Sürprizler filan. Öyle veya böyle şimdi herkes önümüzdeki seçimlere tam siper hazırlanma derdinde. Ha gayret diyelim bari…
Revize yüzler revize listeler!
Elbette ki her seçim dönemlerinde partilerde bir “tadilat” olur, bazı yüzler gider yenileri gelir. Bunun olması da son derece normaldir hatta gereklidir. Ancak bu kez “fazladan” bir yüklenme var gibi. Bu oranlar partilere ve yapılarına göre değişse de bir “eğilim” olarak göze çarpıyor.
Listelere göz atıldığında, özellikle diğer küçük “vagon partiler”i çeken “Lokomotif partiler”in aday listelerinde çok sayıda yeni isim ve yüze rastlanıyor. Şüphesiz her partinin kendine özgü nedenleri var. Bir de genel akışın getirdiği zorlamalar. Bunları birlikte dikkate alırsak nedenler arasında şunlar sıralanabilir:
* Öncelikle “İttifak”lar partilerde “dışarıdan” isimlerin listelere girmesini belli oranda sağladı. Eskilere, emektarlara adeta kapı kapandı veya gerilere itildi. Bu anlamda daha seçim olmadan seçimin en kârlısı küçük partiler oldu.
* Bu seçimin sadece bir “seçim” olarak kalmayıp adeta bir “sistemler savaşı”na dönüşecek olması, yarın öbür gün parlamento aritmetiğinin her zaman önemli olsa da fazladan önem kazanması, adaylıkları daha “hassas”, daha “seçmeci” hale getirdi.
* İlaveten muhakkak ki siyaset vitrininde “yenilenme” ihtiyacı söz konusu. Partiler –bilhassa yıpranma payı yüksek olanlar- hiç değilse vitrinde bazı değişikliklere gitme ihtiyacı duyuyorlar. Bu konuda en yüksek değişim oranının yüzde 65-70 ile AK Parti’de olduğu söyleniyor. Bir “Taze kan” gibi düşünün.
* Bazıları imaj yenilenmesini kurumsal düzeyde sağlayamayınca “kişiler ve isimler” üzerinden sağlama çabası başka bir seçenek olarak gündeme geldi.
* Özellikle AK Parti için geçerli, olan “Üç dönem” kuralının mevcudiyeti durumu zorladı.
* Yıpranmış veya teşkilatlar içinde eski gücünü yitirmiş ya da falsolu isimlerin değiş tokuş ihtiyacı zaten doğmuştu. Şimdi bu “fırsat” değerlendiriliyor.
* Bir nedenle liderle veya genel merkezde “etkili isimler”le sürtüşmüş, ters düşmüş artık “istenmeyen” isimlerin dışlanması da söz konusu.
* Partiye çizilen yeni “İdeolojik hat”ta uyum sağlayamayacak olan, ”eskiyi” temsil eden isimlerin “adı konmamış” tasfiyesi de gündemde. Bunun CHP’de “Kemalist” lere yönelik uygulandığı söyleniyor. Bilhassa HDP ile yakınlaşmayı istemeyen ve ileride verilmesi mümkün “tavizler”den rahatsız olanlar. Aslında tabanda aynı hassasiyet halen mevcut ama onlarda “Hele Erdoğan bir gitsin de…” söylemiyle bir nevi efsunlandıklarından fazla ses çıkamıyor.
* Yeni sistemde milletvekili olmadan bakan olunduğu için bazı isimlere “Bakan kontenjanı”ndan hele “bekle bakalım” dendi. Veya bazıları öyle kandırılmış da olabilir!
* Belli bölgesel dengelerin, hassasiyetlerin ve kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerekmiş görünüyor.
* Liderlerin yarın öbür gün seçilmesi durumunda kendisine “baş ağrısı” yaratmayacağı adayları öne alma gayreti de mevcuda benziyor.
* Küçük partileri ayrıca analiz edemiyorum onlar adeta “cikletten çıkmış” gibiler.
* Muhakkak ki başka nedenler eklenebilir veya saydıklarıma itiraz edilebilir. Benim ilk anda “kuş bakışı” saptayabildiklerim bunlar.
Vitrin Yenilemek Yeterli Olacak mı?
Tabii bu süreçte gazeteler, televizyonlar, internet siteleri, sosyal medyanın çeşitli mecraları çarşaf gibi listeleri isimler üzerinden didikleyip duruyorlar. İlginç noktalara da parmak basanları var. Lakin asıl soru şu galiba: Partilerin “milletvekili rezervleri” değişecek ama pratikte ne değişecek? Yahut bazı vitrin değişimleri ve insan revizyonları yapılacak ama bu siyaset kurumuna nasıl yansıyacak? Yansıyacak mı?..
Yoksa “Eski tas eski hamam” gene kavgalar, karşılıklı atışmalar ve sataşmalar gırla mı gidecek? Gene seçilen milletvekilleri liderlerin emir ve talimatları gereği, parmak hesabı el kaldırmalar mı yapacak? ( Doğrusu Genel başkana yalakalığı “çizgi” haline getirmiş, tek derdi gebe olduğu kişilere rant sağlamak olan, yakınlarını devlet kadrolarına yerleştirme peşinde, ihale kovalayan muhtemel tiplerden bıktık. Umarım böyleleri yoktur) Gene vizyonsuz, ufuksuz, kifayetsiz isimler kendilerine yer açacak mı? Diğer bir deyişle “Demokrasi oyunu”nun bir tür “dekoru” gibi mi kalacaklar? Asıl önemli olan bu…
Kendi payıma bu konuda çok fazla “ümitli” olduğumu söyleyemeyeceğim ne yazık ki. Siyasetin kalitesinde fazla bir “sıçrama” da beklemiyorum. Hatta seçimlerin hemen ardından gelebilecek yeni ve sert tartışmaların ülkedeki gerilimi daha da arttırabileceğinden endişeliyim. Gene de fazla saçma sapan laflar etmeyecek, aklı başında, yetenekli, kafası çalışan kişilerin seçilmesi bir nebze de olsa “artı” olabilir.
Aydınlar, birikimli, öngörülü insanlar siyasal süreçlerden dışlandıkları veya kaçırıldıkları için zaten çok “Yüksek profil” beklemiyorum. Bununla birlikte Türkiye’nin birikmiş dev sorunlarını çözmeye katkı sağlayabilecek –hangi partiden olursa olsun- hiç değilse belli çap ve vasıfta insanlar çıkmasını temenni ediyorum. Beni temsil edeceği varsayımıyla hareket edecek kişilerin bu “temsil”e yakışmasını ummak hakkım olsa gerek!..
Yeni adaylar ve seçimler ülkeye hayırlı, uğurlu olsun diyeyim bari…
11. 04. 2023.