Parayla oynamak futbol oynamaya benzemez! Bu nasıl bir “açgözlülük” arkadaş?

Gerçektende imkânları yeterli, parası pulu, malı mülkü olan, serveti yedi sülalesine yetecek kadar olan bir insan niçin bunlarla yetinmez?

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com

Efendim: bugün nedense vaazcılığım üzerimde. Hoş, ben ne vaaz edersem edeyim insanlar gene bildiklerini okuyacaklar onu da biliyorum. (Diyanet beni “vaiz” kadrosundan işe alsa büyük hayır işler. Hiç değilse düzenli ve doyurucu bir maaşım olur. Yalnız vaaz konularında kafama göre takılırım haberleri olsun. Sanırım o da onlara uymaz!) Neyse, bende son “Futbol camiası”nda olan “dolandırılma” vakasına birde böyle “Manevi cephe”den bakayım dedim.

Malum bizim bir grup isim yapmış futbolcumuz bir iddiaya göre “Hoca” larınında referansıyla bir bankacı hanıma süreç içinde milyonlarca dolarlarını getirip teslim etmişler. Yüksek faiz beklentisiyle belgesiz, bildirimsiz teslim edilen milyonlarca doların dolaşıma girdiği (TL’ye çevirirsek trilyonlar herhalde) sistem tıkanmış ve sonunda “dolandırılmış” duruma düştüklerine kanaat getirmişler. Türkiye günlerdir bunu konuşuyor. İşin ucu nereye varır bilinmez. Rivayet muhtelif!..

Ancak kesin olan bir şey var ki, bizim pek anlı şanlı futbolcularımız Paraspor kalesine gol atmayı planlar ve yüksek maç skorları beklerken, ofsayda düşüp, ardından da birdenbire gol yemenin şaşkınlığını yaşar olmuşlar. Şimdilerde “Yandım Allah” nidalarıyla sahada koşuşturup duruyorlarmış. (Bir iddiaya göre içlerinden bazıları “Reis”ten yardım bile istemişler) “Oh olsun” da demeyeceğim ama hallerine fazla üzüldüğümü de söyleyemeyeceğim!

Neyse, ben bugün burada “Öyleydi, böyleydi, şuydu buydu” muhabbetine isimler üzerinden pek girmemeye çalışacağım. Daha ziyade hırsın, tamahkârlığın insanı nasıl kolayca buralara kadar sürüklediğini anlamaya çalışmanın peşindeyim. (İşin bu boyutuna medyada makale olarak Nedim Şener dışında doğrudan değineni pek çıkmadı galiba) Kaldı ki sadece söz konusu futbolcular değil tüm toplum olarak bence bu durumdayız. Üç kuruş fazlalık için atmayacağımız takla yok. O yüzden futbolcular aslında zaaflarımızın birer timsali…

Günaha Son Çağrı!..

Öyle ki dinler, mezhepler, muhtelif öğretiler, alimler her biri kendilerine göre “Günah” tanımı yapmışlar hatta listeler yayınlamışlardır. (Örneğin Hıristiyanlığın meşhur, filmlere konu olmuş “7 Ölümcül Günah”ı gibi. Ki, bunlar kibir, şehvet, haset, oburluk, açgözlülük, tembellik ve öfke olarak tanımlanır.) Toplumdan topluma, dönemden döneme, kavrayıştan kavrayışa bunların içeriği, önem sıralaması veya büyüklüğü (Örneğin İslam’a göre en büyük günah “Allah’a şirk koşmak”tır) değişse de insanlara bunlardan uzak durmaları vaaz edilmiştir.

Fakat insan bu!.. Dinler mi?.. O bunların yerine “Nefsinin emrettiğini” dinlemeye meyillidir. Eksik ve kusurlu bir varlık olan insan adeta buna yemin etmiş gibidir. (Zaten Şeytan’da tanrıyla girdiği rekabette insanın bu yönüne güvenir ve insanı ayartmak için mühlet ister. Tanrıda ona istediğini “kıyamete kadar” şartıyla verir.) Dikkat edilirse hayatta insanı zora, başını belaya sokan, suça, hataya sevk eden ne varsa hepsinin altında bu kuralların çiğnenmesi yatar. Nedense insan bunlara severek koşar. Sonradan pişman olunurmuş ne fayda!..

Gözünüzü Toprak Doyursun Kardeşim!..

İşte bizim futbolcularımız da insanın binlerce yıllık bu zaafının tuzağına düşmüş görünmektedirler. Bu açgözlülük yani “tamahkârlık” tır. İnsanın en eski huylarından biri. (Kendisinde bulunan ya da kendisine verilen şey ne denli fazla olursa olsun yetinmeme, hep daha fazla isteme, özellikle para pul, mal mülk, dünya nimetlerine aşırı düşkünlük hali) Ne diyeyim bu tip tutkular aklı öldürür. Olanda bundan ibaret zaten!..

Gerçektende imkânları yeterli, parası pulu, malı mülkü olan, serveti yedi sülalesine yetecek kadar olan bir insan niçin bunlarla yetinmez? Dahası milyonlarca dolarını nasıl belgesiz bir şekilde sözüm ona “yatırım”a yatırır ki? (Ben bu hesaplardan zerre anlamam, cebimdeki üç otuz parayı sayamam, züğürtlüğüm buradan da bellidir. Yasal faiz limitlerinin çok üstünde, bir hesaba göre yüzde 200-300’leri buluyormuş galiba!) Hele de astronomik faiz beklentilerine nasıl kapılır ki? Klasik yatırım araçlarının suyu mu çıktı? Üç kuruş daha az kazansan ne olur ki? Bu nasıl bir akıl tutulması veya nefis azmasıdır ki? Lafa gelince “Kefenin cebi yok” diye konuşulur!..

“Ortalama Zekâya Sahip Herhangi Bir Kişi” Ne Yapardı?..

Hele bunlardan biri “Çoluğumun çocuğumun rızkı gitti, karıma ne hesap vereceğim” diye ağlaşıyormuş. Duyanda asgari ücretle lokantada bulaşıkçı olarak çalışıyor zanneder. Maaşını da mahalle kahvehanesinde kumarda yedi sanır. Aç mısın, açıkta mısın? Vah ki ne vah!..

Bankanın bu işte rolü var mı yok mu bilmem. Onu saptayacak olan ben değilim. Ancak Denizbank’ın teftiş raporunda "Erzan'ın 46 gün vadede dolar bazında %253 getiri vaadine inanılmış olsa bile bu dökümanlardan şüphelenilmemesi, elden ve üçüncü kişi üzerinden para verilmesi, ortalama zekâya sahip herhangi bir kişiden beklenmeyecek bir davranıştır” ifadesi manidar ve durumu özetler gibidir. Banka herhalde başka bir sıfatı kullanmamak için “Ortalama zekâya sahip herhangi bir kişi” deme nezaketi göstermiş!..

Allah şaşırtmasın ama olayın sahiden “zekâ” bir ilgisi var mı? Yahut “Kendini fazla zeki sanma” ile acaba? (Ki, aynı kapıya çıkar) Burada sanki “Şöhret”e güvenme, “bana bir şey olmaz, kimse bana kazık atamaz” gururu mu işledi belki? Öyle ki hepsinden de bir şeyler var. Kibir, öngörüsüzlük, ihtiras, açgözlülüğün ilginç bir kokteyli herhalde. İnsan bu demek basiretleri bağlanmış!..

Bilemiyorum. Bu olayla ayrıca toplumda futbolcu ortalamasına yönelik kanaatlerin –istisnalar olabilir- pek de olumlu olmadığı ortaya çıktı bu arada. Kimileri onları şımarmış, lümpen, cahil, hava atar, okumaz etmez, vb gibi tanımlarla andılar. Belki bunlarda etkilidir ama bana göre insanın en eski zaafı yani “açgözlülük” bence belirleyicidir. (Nitekim kendi kendilerine kalıp, soğuk kanlı ya da vicdani bir değerlendirme ya da manevi bir tahlil yaparlarsa bunu sanırım kendileri de görebilirler umarım) O yüzden kendilerine Cem Karaca’dan “Kendim ettim kendim buldum” şarkısını dinlemelerini öneririm!..

“Nefis Azması Krizi” Yaşanıyor!

Lakin bu insanların düştüğü duruma ne kadar kızarsak kızalım ki ayrıca bir gerçek var. O da şu an Türkiye toplumu tam anlamıyla bir “Nefis azması” girdabına kapılmış görünüyor. Sistem nefisleri kamçılıyor. Kimse elindekiyle yetinmiyor. Toplum olarak hırsa boğulmuş durumdayız. Açgözlülük 7’den 70’e başat tavır durumunda. Kimse halinden memnun değil…

İnsanlar var olanla yetinmiyor. Kimse kanaatkâr değil. “Şükürsüz” bir topluma dönüştük. Herkes “Makul”u değil azamisini istiyor. Tabii böylesi bir toplumda huzur da olmaz, sakinlik de. Herkes “hep bana” diyor. Ev sahibi kiraya azami zam yapma ya da yeni evler alma peşinde (Birkaç evi kirada olanda var), esnafı, marketi en yüksek fiyatı çekmenin derdinde, patron çalışanını mümkün olan en az ücrete çalıştırmanın hinliğinde. Herkes kazandığını, malını, mülkünü mezara götürecek adeta. Hırsa boğulmuş, aşırıya düşmüş toplumlar iflah olmazlar sonunda!..

Cehennemden Önceki Son Durak!..

Frenlenmemiş insan isteklerinin sonu yoktur. İnsana ne verirsen ver yetinmeyecektir. Bunu frenleyebilecek tek mekanizma insanda ahlak ve vicdan kamuda ise devlettir. Ama o da bu sarmalın bir başka veçhesine kapılmış görünüyor. Sistem tüm manevi değerleri ve “Salih kişilikleri” ezerek ilerliyor. “Altta kalanın canı çıksın” oluyor. Bir “manevi kriz” yaşanıyor. (Ekonomik kriz bile bir boyutuyla onun uzantısı) Bireyler nasıl nefsani, arzu ve hırslarının esiri olduğunda akıl iptal olursa aynı şey toplum içinde geçerlidir. Ölçü bütünüyle kaymış durumda!..

Artık açgözlülük, tamahkârlık ve ondan kaynaklanan her şey toplumda temel davranış kalıbıdır. Bu engellenmediği sürece benzer davranış ve olaylar kaçınılmazdır. Niye şaşırıyoruz ki? Dün fenomenler, tik- tok embesilleri, bugün futbolcu fonları, yarın öbür gün kim bilir neler çıkacak karşımıza!..

01.12. 2023

Tüm yazılarını göster