Efendim: çocuk ve gençken futbolla ilgiliydim. Mahalle takımında bile oynadım. Sonra aniden soğudum. Şu an iki futbolcu ismi sayamam, lig fikstüründe kim önde bilemem. Maç olduğunu ancak sokaklardaki bağrış çağırıştan anlarım. Televizyonda maç ve futbol programları izlemem. Hani “topu görse karakola bomba diye götürür” esprisinde olduğu kadar olmasa da epey ilgisizimdir. Kulüpler bana kalsa seyircisiz kalırlardı. Onun yerine kendimi kitaplara, bilgiye verdim. İyi de yaptım sanırım…
Gerçi gönlüm Fenerbahçelidir oldum olası. (Hayatımda bir kere maça gittim. 70’li yıllarda Brezilyalı Didi Fenerbahçe’de teknik direktör iken Pele Türkiye’ye gelmişti. Yani dünya gözüyle Pele’yi görmüşlüğüm dahi vardır.) Öte yandan içimde bir “fanatik” yattığını biliyorum. Canavarı bir uyandırsam zapt etmesi zor olacak. Kısaca bilinçli ilgisizim!..
Lakin güncel futboldan fazla anlamasam bile bir şeyden iyi anladığımı zannediyorum. O da herhangi bir olayın bünyesindeki gariplikleri, çelişkileri sezmemdir. (Daha öncede Aziz Başkan’a yapılan “Cemaat Komplosu”nu yazımla ilk fark edenlerden biri de ben olmuştum.) Bu kez de biraz öyle oldu galiba…
Bu Saçmalıktan Herkes Sorumlu!..
Malum Suudi Arabistan’da olanlar belli. Tekrar etmeyeceğim. İlk intibaım odur ki bu saçmalıktan herkes sorumlu. Adeta zincirleme bir kaza gibi. Aralarında sadece derece farkı var. Dahası bunu adeta “Kahramanlık Hikâyesi” ne çevirmenin alemi ne? Baştan yanlış yapılan bir tercihin sonuçlarıyla karşılaşılınca bunun neresi kahramanlık oluyor? İçinizde işin baştan yanlış olduğunu görebilecek, hatadan döndürecek bir “akıl” ve “feraset” sahibi yok muydu Allah aşkına? Bu kadar mı ufuksuz kalmıştınız?..
Kırk yıl düşünsem bir Süper Kupa Finali’nin Suudi Arabistan’da oynanacağı aklıma gelmezdi. Hele de “Cumhuriyetin 100. Yılı” şerefine olanını. Benim bildiğim Suudi Arabistan’a hacca gidilir, umreye gidilir. Kafileler halinde maça gitmenin alemi ne? Ha, bir Türk takımı bir Suudi takımıyla maç yapar anlarım. Fakat iki güzide Türk takımının hele de bir Süper Kupa için orada işi ne? Bazı şeyler bu kadar mı ayağa düştü? Türkiye’nin sahalarına, statlarına kıran mı girdi?
Maalesef Türkiye’yi her düzeyde ve alanda öngörü sahibi insanlar yönetmiyor. Attıkları adımların sonuçlarını görmekten aciz bir “kafa yapısı” her alanda dominant. (Hiç boşuna sevinmeyin ve kendinizi muaf görmeyin. “Onlar” öyle de “siz” farklı mısınız? Herkes kendine bu soruyu sorsun.) Ya da daha kötüsü görüp de umursamayanlar mı var? Bir körlük ki gidiyor!..
Parayı Veren Düdüğü Çalar!..
Madem öyle Cumhuriyetin 100. Yıl finalini Samsun’da yap, Başkentin Ankara’da yap, İstanbul’da yap. Riyad’da işin ne? Fakat burada en acı olan ne biliyor musunuz? Bu işin Suudilerin bir PR hamlesi gereği gündeme gelmesi ve dört milyon dolara anlaşılması. (Rakamı yanlış biliyorsam düzeltin) Yani neredeyse boğazda veya zengin semtlerde bir konutun yaklaşık fiyatı. Ne devletimize ne pek “profesyonel”, artık şirketleşmiş, kapitalize kulüplerimize yakışır bir durum. Hangi akla hizmet bilinmez!..
Siz şu kadarcık para için mi Türkiye’nin ve temsilcisi olduğunuz Türk futbolunun onurunu, gururunu riske atıyorsunuz? Dört milyar dolar verseler kaç yazar? Bu cumhuriyet Riyad’da mı kuruldu? Bu cumhuriyetin manevi tapusu babanızın üzerine miydi? Kime sordunuz da katıldınız? Türkiye’nin iki güzide kulübünü para karşılığı şov yapan kumpanyaya çevirdiniz. Kulüplerin “marka değeri”ni böyle mi koruyacaksınız? Doğrusu çok yazık!..
Demek ki kimse itiraz etmediğine ve paşa paşa “sözleşme”yi imzaladığına göre bu işten tepeden tırnağa herkes sorumludur. Türkiye Futbol Federasyonunun başkanı, kulüp başkanları, yönetimleri, karara şak şak yapanlar, vb. Demek ki herkesin bir noktada işine gelmiş. Mırın kırın etmenin alemi yok. Gerçek bu…
Bu arada unutmadan ekleyeyim. Aslında sorun Riyad’da değil. Asıl sorun 100. Yıl Finali’nin yurt dışında oynanması. Paris’te, Londra’da, Münih’te oynansaydı da fark etmezdi. Önemli olan olayın yurt dışına taşınması. Ve bunun para karşılığı yapılması. Hiç “Küresel dünya” palavraları sıkmayın. Cumhuriyet buralarda mı kuruldu? Her şeyin manasına ters.
Burada Benim Borum Öter!..
Türkiye son zamanlarda her şeyi paraya endeksleyen yönetici zihniyetinden çok çekti. Hayatı sadece paradan puldan ibaret gören, yaptığı tercihlerin toplumsal, tarihsel sonuçlarını göremeyen, bu sorumluluğun idrakinden uzak zihniyet burada bir kez daha karşımıza çıktı. Kızılacaksa önce ona kızılmalı. Yoksa kolayından “Pop - Atatürkçü” şovlar yapıp, ortalığı velveleye vererek bu sorunu çözemezsiniz. Siz kendinizi mi bizi mi gaza getiriyorsunuz?
Aynı şekilde Suudilere kızıp da pek bir şey halledilemiyor. Onlar “meşreplerine uygun” davranmışlardır. “Burası bizim ülkemiz, burada bizim borumuz öter” modundadırlar. Dahası “parayı bastırdık sizi getirdik, artık bize tabisiniz” tavrındadırlar. “Atatürk resmi” ya da pankartlar işin bahanesi oldu. Herkes titreyip kendine döndü. Bizimkilerde jeton düştü ve birden nerede olduklarını hatırladılar. “Benim kuralım bu, burada kuralları ben koyarım, yerse” dediler. Bunu baştan hesap edecektiniz. (Atatürk’ü bu kadar seviyorsanız bu topraklarda kalacaktınız!) Ne bekliyordunuz ki? Onların size tabi olmasını mı? Gülerim ancak…
Ya Sonrası?..
Tabii ki olay sonrasında “Atatürk hassasiyeti”nin bu ülkede ne kadar güçlü bir “damar” olduğunu bir kez daha gördük, anladık. Dost, düşman herkes bunu dikkate almak zorunda kaldı. Mustafa Kemal’in “ortak logo”muz olduğu bir kez daha anlaşıldı. Lakin bundan ötesi başka bir kulvardı. Öyle ki keşke buradan yeni kutuplaşmalar devşirmeye kalkmasaydık. Keşke buralardan futbol bahaneli yeni saflaşmalar çıkarmasaydık. Bir parça hassasiyet lütfen!..
Şimdi bunları gördükçe futbolla ilgilenmemekle meğer ne doğru bir karar vermişim diyorum!.. Hoş siyasetinde ondan pek bir farkı yok ya!..
Naçizane aklım bu kadarına eriyor!..
02. 01. 2024