"PARASIZLIKTAN AÇ KALDIM! GAZETEDE AVAZ AVAZ AĞLADIM!"
Sabah yazarı Ayşe Özyılmazel kendisine cevap veren magazin muhabirlerine ne yanıt verdi?
Brangelına, magazinciler ve 'ama'lar
Hadi kabul edelim; 40 derece sıcağın altında ünlülerin peşinden koşturmak, Bodrum'un o bozuk yollarında arabayla yarış yapar misali haber kovalamak zor iş. Zor iş ama iş! Bu da magazinci arkadaşlarımızın işi. Yaz dedin mi Bodrum'a gönderiliyorlar. Ceplerine konan üç kuruşla sabahtan akşama kadar haber peşinde koşturuyorlar.
GÜNDE 50 TL HARÇLIK
Dünyanın en ünlü çifti Angelina Jolie-Brad Pitt, Bodrum'a ayak basınca ve bir kare fotoğraf çekemeyince de hepimizin diline düşüyorlar. "Yahu hangi gözlüğü, hangi şapkayı takarlarsa taksınlar bu ikili tanınmaz mı!" fırçası yiyorlar. "Magazincilik, Türkbükü'nde iskeleye yatan manken kızları çekmek değil, çekilemeyeni çekebilmektir yeğen" laflarını işitiyorlar. E doğru! Tabii bir de onlara sormak lazım. İşte Hello dergisi ve Milliyet Cadde'de çalışan Suat Ekiz'in, fotoğrafsız Brangelina haberlerini takiben topladıkları tepkilere cevabı: "Biz Bodrum'da haftada yedi gün; sabah 9 kalkıyoruz, gecenin 4'ünde yatıyoruz. Şoförümüz yok, her koya tek başımıza gidiyoruz, yeri geliyor domuz kovalıyor bizi. Bütün gün 40 derecenin altında kilometrelerce yol yapıp, akşamüstü çektiğimiz fotoğrafları ayıklıyoruz, haber yazıp gazeteye gönderiyoruz. Sonra Bodrum'da dolaşmaya çıkıyoruz, birilerini görmek haber almak için. Haftanın yedi günü böyle... Bir gün iznimiz yok. Evet, ünlüleri bazen tanıyamayabiliyoruz; kafada kocaman şapka varken nasıl tanıyabiliriz, elinize vicdanınıza koyun. Gazeteden günlük 50-100 TL harçlık alabiliyoruz, benzinimiz de dahil. Tekne kiralamak günlük 400 TL. E ben nasıl ödeyeyim o parayı, bazen tekne kiralamak zorunda kaldığımızda bir de gazete muhasebesinden fırça yiyoruz. Bu adalet mi?"
İŞİNE AŞIK OLMAK...
Suat haklı mı? Kendi açısından evet. Magazin muhabirliği bir yerde gelip bütçeye de dayanmıyor değil. Yurtdışındaki paparazzilerin bin bir türlü imkanı var, doğru. Fakat işine aşık olmak başka bir şey sanki... Bundan yedi sene önce SABAH'ta işe girdiğim zaman, ev kiramı ödedikten sonra cebime sadece gazeteye gidip gelme param kalıyordu. Parasızlıktan gerçekten aç kaldığım günler oldu. Benden aktüel yazılar beklenirken, dışarı çıkıp gezip haber yapmak için, kitap almak, sinemaya gitmek için bir kuruş bulamadığım günler oldu. Hatta gazeteden eve gitmek için para denkleştiremeyip gazetenin ortasında hüngür hüngür ağladığım o günü hiç unutamam.
HINCALIM'DAN FIRÇA
Eve gitsem, evde bilgisayarım ve internetim yoktu, ertesi gün yazı yazamayacaktım. Gazetede kalsam nerede yatacaktım... 'Tamam kızım bittin sen, al çantanı sıkıyorsa git annenin evine' dedim kendi kendime. Sağolsun o zamanki müdürüm Memed Güler halimi görüp yetişti de günü kurtardım. Bu arada o gün avaz avaz ağladıktan sonra Hıncalım'dan da okkalı bir fırça yedim! Çünkü o bana mazeret üretmeyi ve 'ama'ları yasaklamıştı... "Şikayet etme! İşini yap! Daha iyi, sonra daha iyi yap!" buyurmuştu... O zaman çok kızmıştım ona, çok öfkelenmiştim. Hep bir şeyler yapmamı talep ediyorlar ama bana hiç yardım etmiyorlardı. Saçlarımı bile kestirmek zorunda kalmıştım, hep aynı kıyafetlerle geziyordum. "Çık gez" demek kolaydı, nasıl yapacaktım. Sonra anladım ki bu meslekte kimse sana yardım etmez! Armut pişip ağzına düşmez. Zorluklara ne kadar göğüs gerebilirsen, ne kadar geri adım atmazsan o kadar başarırsın. Ve ben o gün bugün hiçbir şekilde 'ama' demedim, demiyorum. Bilmem anlatabildim mi?
Ayşe Özyılmazel/Sabah