ÖZKÖK'ÜN SPERMİ NELERE KADİRMİŞ! İLK MEYVELERİNİ VERMEYE BAŞLADI BİLE!
Ertuğrul Özkök'ün spermi iki haftada Türkiye'yi bakın hangi gelişmelere gebe bıraktı...
Ertuğrul Özkök’ün "sperm"i nelere kadirmiş! O yazının üzerinden iki hafta geçmiş, kendisi "pornocu" ilan edilmek suretiyle yıpratılmaya çalışılmışsa da Özkök yılmadı, yıpranmadı. Ve "sperm" ilk meyvelerini vermeye başladı. Özkök ise gururlu. Çünkü o sperm sayesinde şimdi Türkiye çok şeylere gebe...
İşte Ertuğrul Özkök’ün o yazısı...
Karar veremedim.
Acaba tesadüf mü;
Yoksa “Bazı gerçekler, bazı zamanları mı beklermiş?”
Malum “Bediüzzaman’ın” “Dördüncü sual” meselesi.
Hani şu, “Dominique Strauss-Kahn’ı” kurtaran savcı belgesindeki cümle.
İsterseniz bir daha hatırlatayım:
“Bir suçsuzu mahkûm etmek, on suçluyu beraat ettirmekten daha kötüdür.”
Sözün patentinin Voltaire’e ait olduğu yazılmıştı.
“Said Nursi”, bu cümleyi soru şekline getirmişti.
Ben de üç kere üst üste yazmıştım.
* * *
Meğer aynı cümleyi, çok önemli bir davanın bir savcısı da söylemiş.
2007 yılından itibaren Ergenekon davasını yürüten savcılardan sorumlu Cumhuriyet Başsavcıvekili olarak görev yapan Turan Çolakkadı’nın “Tırşık” dergisinin Aralık 2010 sayısında bir mülakatı yayınlanmış.
Bu mülakat daha sonra, Sezai Şengönül’ün, “Sormak Lazım” adlı kitabında yer almış.
Bu mülakattan, Yeni Şafak yazarı, “Abdullah Muradoğlu’nun yazısı sayesinde haberdar oldum.
Turan Çolakkadı, Ergenekon davasının önde gelen isimlerinden.
Dolayısıyla onun kişiliği hakkında ilginç ipuçları veren bu mülakatı ilgiyle okudum.
Özellikle şu soruya verdiği cevap çok önemliydi:
“Bir hukuk adamı olarak mesleğinizde en titiz olduğunuz hususlar nelerdir?”
Cevabı aynen şöyle:
“Adalette hata yapmaktan korkarım. Bir masumu cezalandırmaktansa on suçlunun cezasız kalması evladır.”
Cümleyi hatırladınız değil mi?
Hani şu “Şey’den” söz ettiğim için beni pornocu ilan ettikleri o belge var ya, işte orada.
* * *
Turan Çolakkadı, şimdi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı makamında oturuyor.
Artık, sözünü ettiği o adalet duygusunun gerçekleşmesini daha iyi görebilecek ve uygulatabilecek bir mevkide.
Kendisi hakkında bugüne kadar iyi şeyler duyduk. Umarım, Voltaire’in söylediği, Said Nursi’nin “Dördüncü sual” olarak sorduğu, Amerikan yargısının altını çizdiği ve Cumhuriyet Başsavcısı’nın hassasiyetle üzerinde durduğu bu evrensel hukuk ilkesi, Türkiye’deki davalarda da etkili olmaya başlar.
BİR BAŞSAVCININ KENDİ DÜNYASI
Bu arada aynı söyleşiden Cumhuriyet Başsavcısı’nın ilginç bazı özelliklerini de öğrendim.
- EN SEVDİĞİ şairler: Mevlana, Karacaoğlan, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’muş.
- EN SEVDİĞİ tarihi kişilikler: Fatih Sultan Mehmet ve Ahmet Cevdet Paşa.
- Çocukluğunda gezici bir kitapçıdan şu kitapları almış: Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Dadaloğlu, Karacoğlan ve Namaz Hocası.
- EN ETKİLENDİĞİ film: Çöl Aslanı.
- HUKUKÇU olmasaymış, pilot olmayı istermiş.
- EN ÖNEMLİ cümleleri: “Dünyanın en tehlikeli adamı, sadece hukuk bilen hukukçudur.” Palcal’ın şu sözü: Kuvvete dayanmayan adalet aciz; adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.
Hepsine ama özellikle son cümleye bütün kalbimle imza atıyorum.
BAKIN ‘O ŞEY’DEN’ SONRA NELER NELER OLDU
- Son 2 haftadır ilginç bazı şeyler oluyor. Türkiye güzel şeyler konuşuyor.
- TUTUKLULUK SÜRELERİ: Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak, tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesini eleştirdi. Bu konuda iktidar yanlısı kalemlerden bile sesler yükselmeye başladı.
- SANIK LEHİNE DELİLLER: Deniz Feneri davası, savcıların, “Sanık lehine delilleri de toplamakla yükümlü” olduğunu gündeme getirdi. Oysa bugüne kadar bırakın aramayı, sanık lehine deliller saklanıyordu.
- TELEFON VE ORTAM DİNLEME: Telefon ve ortam dinleme konusunda yavaş yavaş hassasiyet oluşmaya başladı. Çünkü bu sorunun, herkes için tehdit olduğu ortaya çıktı.
- SAVCI DEĞİŞTİRMELER: Deniz Feneri davasında adli süreci belli bir noktaya getiren savcıların görevden alınması, iktidara yakın birçok kalemi de rahatsız etti. Adalet Bakanı bu konuda kendini savunmakta zorluk çekmeye başladı.
- ÇİÇEK’İN UYARISI: TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Tutukluluk bir tedbirdir, mahkûmiyet değil. Sadece Türk Ceza Hukuku’nu değil, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de göz önüne alın” uyarısı yaptı.
Bütün bunlar iyi gelişmelerdir.
Türkiye’de gerçek anlamda “ileri demokrasi” istiyorsak, işe her şeyden önce “Adalet duygusunun” tam olarak yerleşmesiyle başlamalıyız.
Sonra da şu malum “Korku iklimini” ortadan kaldırmak için harekete geçmeliyiz.
Son cümleye geldim ama kendimi tutamayacağım.
Malum “Sperm” yazısının üzerinden 2 hafta geçmeden, Türkiye, adalet konusunda ilk defa ciddi meseleleri konuşmaya başladı.
Nasıl mı oldu?
İsterseniz onu da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın kendi yazdığı şiirden iki mısra ile vereyim:
Ağaçlarda bir fısıltı başlar
Duyulurdu o fısıltılar her yerde...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
İşte Ertuğrul Özkök’ün o yazısı...
Karar veremedim.
Acaba tesadüf mü;
Yoksa “Bazı gerçekler, bazı zamanları mı beklermiş?”
Malum “Bediüzzaman’ın” “Dördüncü sual” meselesi.
Hani şu, “Dominique Strauss-Kahn’ı” kurtaran savcı belgesindeki cümle.
İsterseniz bir daha hatırlatayım:
“Bir suçsuzu mahkûm etmek, on suçluyu beraat ettirmekten daha kötüdür.”
Sözün patentinin Voltaire’e ait olduğu yazılmıştı.
“Said Nursi”, bu cümleyi soru şekline getirmişti.
Ben de üç kere üst üste yazmıştım.
* * *
Meğer aynı cümleyi, çok önemli bir davanın bir savcısı da söylemiş.
2007 yılından itibaren Ergenekon davasını yürüten savcılardan sorumlu Cumhuriyet Başsavcıvekili olarak görev yapan Turan Çolakkadı’nın “Tırşık” dergisinin Aralık 2010 sayısında bir mülakatı yayınlanmış.
Bu mülakat daha sonra, Sezai Şengönül’ün, “Sormak Lazım” adlı kitabında yer almış.
Bu mülakattan, Yeni Şafak yazarı, “Abdullah Muradoğlu’nun yazısı sayesinde haberdar oldum.
Turan Çolakkadı, Ergenekon davasının önde gelen isimlerinden.
Dolayısıyla onun kişiliği hakkında ilginç ipuçları veren bu mülakatı ilgiyle okudum.
Özellikle şu soruya verdiği cevap çok önemliydi:
“Bir hukuk adamı olarak mesleğinizde en titiz olduğunuz hususlar nelerdir?”
Cevabı aynen şöyle:
“Adalette hata yapmaktan korkarım. Bir masumu cezalandırmaktansa on suçlunun cezasız kalması evladır.”
Cümleyi hatırladınız değil mi?
Hani şu “Şey’den” söz ettiğim için beni pornocu ilan ettikleri o belge var ya, işte orada.
* * *
Turan Çolakkadı, şimdi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı makamında oturuyor.
Artık, sözünü ettiği o adalet duygusunun gerçekleşmesini daha iyi görebilecek ve uygulatabilecek bir mevkide.
Kendisi hakkında bugüne kadar iyi şeyler duyduk. Umarım, Voltaire’in söylediği, Said Nursi’nin “Dördüncü sual” olarak sorduğu, Amerikan yargısının altını çizdiği ve Cumhuriyet Başsavcısı’nın hassasiyetle üzerinde durduğu bu evrensel hukuk ilkesi, Türkiye’deki davalarda da etkili olmaya başlar.
BİR BAŞSAVCININ KENDİ DÜNYASI
Bu arada aynı söyleşiden Cumhuriyet Başsavcısı’nın ilginç bazı özelliklerini de öğrendim.
- EN SEVDİĞİ şairler: Mevlana, Karacaoğlan, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’muş.
- EN SEVDİĞİ tarihi kişilikler: Fatih Sultan Mehmet ve Ahmet Cevdet Paşa.
- Çocukluğunda gezici bir kitapçıdan şu kitapları almış: Kerem ile Aslı, Âşık Garip, Dadaloğlu, Karacoğlan ve Namaz Hocası.
- EN ETKİLENDİĞİ film: Çöl Aslanı.
- HUKUKÇU olmasaymış, pilot olmayı istermiş.
- EN ÖNEMLİ cümleleri: “Dünyanın en tehlikeli adamı, sadece hukuk bilen hukukçudur.” Palcal’ın şu sözü: Kuvvete dayanmayan adalet aciz; adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.
Hepsine ama özellikle son cümleye bütün kalbimle imza atıyorum.
BAKIN ‘O ŞEY’DEN’ SONRA NELER NELER OLDU
- Son 2 haftadır ilginç bazı şeyler oluyor. Türkiye güzel şeyler konuşuyor.
- TUTUKLULUK SÜRELERİ: Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak, tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesini eleştirdi. Bu konuda iktidar yanlısı kalemlerden bile sesler yükselmeye başladı.
- SANIK LEHİNE DELİLLER: Deniz Feneri davası, savcıların, “Sanık lehine delilleri de toplamakla yükümlü” olduğunu gündeme getirdi. Oysa bugüne kadar bırakın aramayı, sanık lehine deliller saklanıyordu.
- TELEFON VE ORTAM DİNLEME: Telefon ve ortam dinleme konusunda yavaş yavaş hassasiyet oluşmaya başladı. Çünkü bu sorunun, herkes için tehdit olduğu ortaya çıktı.
- SAVCI DEĞİŞTİRMELER: Deniz Feneri davasında adli süreci belli bir noktaya getiren savcıların görevden alınması, iktidara yakın birçok kalemi de rahatsız etti. Adalet Bakanı bu konuda kendini savunmakta zorluk çekmeye başladı.
- ÇİÇEK’İN UYARISI: TBMM Başkanı Cemil Çiçek, “Tutukluluk bir tedbirdir, mahkûmiyet değil. Sadece Türk Ceza Hukuku’nu değil, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de göz önüne alın” uyarısı yaptı.
Bütün bunlar iyi gelişmelerdir.
Türkiye’de gerçek anlamda “ileri demokrasi” istiyorsak, işe her şeyden önce “Adalet duygusunun” tam olarak yerleşmesiyle başlamalıyız.
Sonra da şu malum “Korku iklimini” ortadan kaldırmak için harekete geçmeliyiz.
Son cümleye geldim ama kendimi tutamayacağım.
Malum “Sperm” yazısının üzerinden 2 hafta geçmeden, Türkiye, adalet konusunda ilk defa ciddi meseleleri konuşmaya başladı.
Nasıl mı oldu?
İsterseniz onu da İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı’nın kendi yazdığı şiirden iki mısra ile vereyim:
Ağaçlarda bir fısıltı başlar
Duyulurdu o fısıltılar her yerde...
Ertuğrul Özkök/Hürriyet