Özgür Mumcu'dan çarpıcı yazı: Macbeth oynanmasın çünkü...
Cumhuriyet yazarı, Devlet Tiyatroları'nın Kasım ayı programından çıkardığı 'Macbeth'i köşe yazısına taşıdı.
Cumhuriyet gazetesi yazarı Özgür Mumcu, Shakespeare'in 'Macbeth' isimli oyununun Devlet Tiyatroları'nın Kasım ayı programından çıkarılmasını bugünkü yazısıyla eleştirdi.
Mumcu yazısında, oyunda anlatılan 'iktidar hırsıyla suç işleyerek yükselen ‘Macbeth’in paranoyaklaşarak aklını yitirmesi ve trajik sonuna' değinerek, "Oyunu izleyen bakanlık yetkililerinin gördüklerinden pek hoşlanmadıkları söyleniyor" dedi ve "Herhalde sayın genel müdür, oyuna ne gerek var televizyona gazeteye baksalar da aynı oyunu izlemiş olacaklar diye düşünmüş olsa gerek" yorumunda bulundu.
Yazısında Macbeth'in bir bölümünde geçen, 'Ah zavallı ülkem! Kendini tanımaktan adeta korkuyor. Ona anamız değil ancak mezarımız denir: Orada her şeyden habersiz olanlardan başka gülümseyen yok; orada ahlar, iniltiler, göğü yırtan ağlayışlar sürüp gidiyor, duyan yok, fark edilmiyor bile' ifadelerine değinen Mumcu, "Bunu bilmek için oyunu izlemeye lüzum yok. ‘Macbeth’ oynanmasın. Pahalı dekorsa, en şaşaalısı dikildi. İktidar hırsıyla lanetlenmişlerse her gün ekranlarda" dedi.
İşte Mumcu'nun bugünkü köşe yazısı:
Fazıl Say’ın eserleri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın programından çıkartıldı. Fazıl Say bunu nerede öğrendi? Turnede olduğu Japonya’da. Dengesiz bir iştah ve kibirle içine kapanan bir memleket, ruh halinin yakışıklı bir fotoğrafını çektirmiş oldu.
Konser çıkışında klasik müzik seven Japonlara bu haber verilseydi ne düşünürlerdi acaba?
Mevzu ayrıca pek de kafa karıştırıcı. Hani Japonlar kendi kültürlerini koruyarak modernleşmişti? Hani bizim modernleşme tecrübemiz köksüzlük getirmişti de Japonya bu işi en güzelinden kıvırmıştı? Ne işi var Japonların klasik müzik konserinde. Milletin değerlerinden kopuk bir avuç Jakoben-Kemalist Japonun hareketleriyle yöneticimizin tercihlerini sorgulayacak değiliz.
Yine de insan anlayamıyor. Bazı Japonların Fazıl Say’ı dinlemeye koştuğu bir dünyada mesela ben neden bu sene bir orkestranın önünde ney, kanun, bendir ve kudümle çalınan İstanbul Senfonisi’ni dinleyemiyorum.
Fazıl Say’ın her sene 30’dan fazla ülkede 100’den fazla konseri var. Birinden birinde yakalayabilirim elbette. Dünya küreselleşti. Tuzu kuru bir beyaz Türk olduğuma göre yol ve konaklama masrafları gözümü korkutamaz.
Aynı şey Shakespeare için de geçerli. Bu sene ‘Macbeth’ oyunu Devlet Tiyatroları’nın programından çıkartıldı. Oyun, iktidar hırsıyla suç işleyerek yükselen ‘Macbeth’in paranoyaklaşarak aklını yitirmesi ve trajik sonunu anlatıyor.
Oyunu izleyen bakanlık yetkililerinin gördüklerinden pek hoşlanmadıkları söyleniyor. Ekim ortasında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt istifa etmiş ve kurumun sürgün yeri olarak nitelendirilen Strateji Geliştirme Başkanlığı’nda görevlendirilmişti. Yerine gelen yeni genelmüdürünse iktidarın TÜSAK projesinin destekçisi olduğu biliniyor.
Oyunun programdan çıkartılması için öne sürülen gerekçelerin gerçeği yansıtmaması üzerine bunun yeni genel müdürün siyasi bir tercihi olduğunu ileri sürenler var.
Bu yoruma katılmak imkânsız. Zannederim yeni genel müdür tasarruf tedbirleri gereğince bu kararı aldı. Neticede paranoyaklaşarak aklını yitiren hırslı bir siyasetçinin trajik sonunu izlemek için pahalı dekorları olan bir oyun izlenmesine ihtiyaç duyulmayan bir ülkede yaşıyoruz. Herhalde sayın genel müdür, oyuna ne gerek var televizyona gazeteye baksalar da aynı oyunu izlemiş olacaklar diye düşünmüş olsa gerek.
‘Macbeth’, 1940’lı yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçe yayımlanmıştı. Cumhuriyet gazetesi de bu kitapları okurlarına hediye etmişti. ‘Macbeth’teki bu bölüm o kitaptan:
“Ah zavallı ülkem! Kendini tanımaktan adeta korkuyor. Ona anamız değil ancak mezarımız denir: Orada her şeyden habersiz olanlardan başka gülümseyen yok; orada ahlar, iniltiler, göğü yırtan ağlayışlar sürüp gidiyor, duyan yok, fark edilmiyor bile. Büyük üzüntüler günlük kaygılar olmuş; ölüm çanı çalarken kime diye soran pek olmuyor; iyi insanların ömrü başlarındaki çiçeklerden önce geçiyor, çiçekler solmadan onlar ölüyor.”
Bunu bilmek için oyunu izlemeye lüzum yok. ‘Macbeth’ oynanmasın.
Pahalı dekorsa, en şaşaalısı dikildi. İktidar hırsıyla lanetlenmişlerse her gün ekranlarda.
Mumcu yazısında, oyunda anlatılan 'iktidar hırsıyla suç işleyerek yükselen ‘Macbeth’in paranoyaklaşarak aklını yitirmesi ve trajik sonuna' değinerek, "Oyunu izleyen bakanlık yetkililerinin gördüklerinden pek hoşlanmadıkları söyleniyor" dedi ve "Herhalde sayın genel müdür, oyuna ne gerek var televizyona gazeteye baksalar da aynı oyunu izlemiş olacaklar diye düşünmüş olsa gerek" yorumunda bulundu.
Yazısında Macbeth'in bir bölümünde geçen, 'Ah zavallı ülkem! Kendini tanımaktan adeta korkuyor. Ona anamız değil ancak mezarımız denir: Orada her şeyden habersiz olanlardan başka gülümseyen yok; orada ahlar, iniltiler, göğü yırtan ağlayışlar sürüp gidiyor, duyan yok, fark edilmiyor bile' ifadelerine değinen Mumcu, "Bunu bilmek için oyunu izlemeye lüzum yok. ‘Macbeth’ oynanmasın. Pahalı dekorsa, en şaşaalısı dikildi. İktidar hırsıyla lanetlenmişlerse her gün ekranlarda" dedi.
İşte Mumcu'nun bugünkü köşe yazısı:
Fazıl Say’ın eserleri Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın programından çıkartıldı. Fazıl Say bunu nerede öğrendi? Turnede olduğu Japonya’da. Dengesiz bir iştah ve kibirle içine kapanan bir memleket, ruh halinin yakışıklı bir fotoğrafını çektirmiş oldu.
Konser çıkışında klasik müzik seven Japonlara bu haber verilseydi ne düşünürlerdi acaba?
Mevzu ayrıca pek de kafa karıştırıcı. Hani Japonlar kendi kültürlerini koruyarak modernleşmişti? Hani bizim modernleşme tecrübemiz köksüzlük getirmişti de Japonya bu işi en güzelinden kıvırmıştı? Ne işi var Japonların klasik müzik konserinde. Milletin değerlerinden kopuk bir avuç Jakoben-Kemalist Japonun hareketleriyle yöneticimizin tercihlerini sorgulayacak değiliz.
Yine de insan anlayamıyor. Bazı Japonların Fazıl Say’ı dinlemeye koştuğu bir dünyada mesela ben neden bu sene bir orkestranın önünde ney, kanun, bendir ve kudümle çalınan İstanbul Senfonisi’ni dinleyemiyorum.
Fazıl Say’ın her sene 30’dan fazla ülkede 100’den fazla konseri var. Birinden birinde yakalayabilirim elbette. Dünya küreselleşti. Tuzu kuru bir beyaz Türk olduğuma göre yol ve konaklama masrafları gözümü korkutamaz.
Aynı şey Shakespeare için de geçerli. Bu sene ‘Macbeth’ oyunu Devlet Tiyatroları’nın programından çıkartıldı. Oyun, iktidar hırsıyla suç işleyerek yükselen ‘Macbeth’in paranoyaklaşarak aklını yitirmesi ve trajik sonunu anlatıyor.
Oyunu izleyen bakanlık yetkililerinin gördüklerinden pek hoşlanmadıkları söyleniyor. Ekim ortasında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt istifa etmiş ve kurumun sürgün yeri olarak nitelendirilen Strateji Geliştirme Başkanlığı’nda görevlendirilmişti. Yerine gelen yeni genelmüdürünse iktidarın TÜSAK projesinin destekçisi olduğu biliniyor.
Oyunun programdan çıkartılması için öne sürülen gerekçelerin gerçeği yansıtmaması üzerine bunun yeni genel müdürün siyasi bir tercihi olduğunu ileri sürenler var.
Bu yoruma katılmak imkânsız. Zannederim yeni genel müdür tasarruf tedbirleri gereğince bu kararı aldı. Neticede paranoyaklaşarak aklını yitiren hırslı bir siyasetçinin trajik sonunu izlemek için pahalı dekorları olan bir oyun izlenmesine ihtiyaç duyulmayan bir ülkede yaşıyoruz. Herhalde sayın genel müdür, oyuna ne gerek var televizyona gazeteye baksalar da aynı oyunu izlemiş olacaklar diye düşünmüş olsa gerek.
‘Macbeth’, 1940’lı yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkçe yayımlanmıştı. Cumhuriyet gazetesi de bu kitapları okurlarına hediye etmişti. ‘Macbeth’teki bu bölüm o kitaptan:
“Ah zavallı ülkem! Kendini tanımaktan adeta korkuyor. Ona anamız değil ancak mezarımız denir: Orada her şeyden habersiz olanlardan başka gülümseyen yok; orada ahlar, iniltiler, göğü yırtan ağlayışlar sürüp gidiyor, duyan yok, fark edilmiyor bile. Büyük üzüntüler günlük kaygılar olmuş; ölüm çanı çalarken kime diye soran pek olmuyor; iyi insanların ömrü başlarındaki çiçeklerden önce geçiyor, çiçekler solmadan onlar ölüyor.”
Bunu bilmek için oyunu izlemeye lüzum yok. ‘Macbeth’ oynanmasın.
Pahalı dekorsa, en şaşaalısı dikildi. İktidar hırsıyla lanetlenmişlerse her gün ekranlarda.