Oyuncu Haluk Bilginer: Ar perdemiz yırtıldı bizim!
Usta oyuncu Haluk Bilginer, başkanlık sistemi, terör saldırıları ve son gelişmeler üzerine konuştuğu bir röportaj verdi.
Haluk Bİlginer, son dönemde art arda gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin olarak, "Kan kanıksanırsa çok tehlikeli bir şey olur. Maalesef kan kanıksanmaya başladı. Artık patlayan her bombadan sonra istatistik konuşuyoruz sadece. İnsanları; ölenler ve ölenler yüzünden etkilenenleri çok az konu ediyoruz. Bu da çok tehlikeli" dedi. "Korku çok insani bir duygudur. Korkmayan aptaldır zaten" diyen Bilginer, "Ben de korkuyorum ama korkak değilim. Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir. O yüzden cesur olmak zorundayız" ifadesini kullandı.
Bilginer, yaşanan tacizlere, kadının uğradığı şiddete ve çocuk istismarına ilişkin olarak, "Üzülerek söylüyorum ki biz vicdanımızı yitirdik. Yaşadıklarımızın önemli bir sebebi artık vicdan muhakemesi yapamamamız" dedi. "Toplumdaki tabuların artık yıkıldığını" söyleyen Bilginer, "Erkek egemenliğine de gelirsek... Erkekler beş para etmez! Bu dünya erkeklerden arındırılmalı" görüşünü dile getirdi.
"Biz aslında ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk" diyen Bilginer, "Ar perdemiz yırtıldı bizim" ifadesini kullandı. Bilginer, "Bir tane Türkiye var. Türkiyeliyiz. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok" diye konuştu.
Haluk Bilginer, Okan Yalabık ve Serkan Keskin, cuma günü BluTV’de yayımlanmaya başlayacak olan internet dizisi ‘Masum’da birlikte rol alacak.
Hürriyet'ten Hakan Gence'nin sorularını yanıtlayan (22 Ocak 2017) Haluk Bilginer'in açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Diziniz ‘Masum’un adından yola çıkarsak, sizce ne kadar masumuz?
- Masumiyeti nasıl tanımladığınıza bağlı. Önceden planlı bir kötülük varsa, niyetiniz kendi menfaatiniz için birini ortadan kaldırmaksa bunu yapmak masumluk değildir. Aslına bakarsan hepimizin içinde bir katil var. Bizim insan olarak görevimiz bu katili içeride tutmak.
Bunu nasıl başaracağız?
- Aklımız ve vicdanımızla... Akıl ve vicdandan sığınacak başka hiçbir şeyimiz yok. Benim vicdanım bana yetiyor. Yetmeyenler düşünsün!
Peki yaşanan tacizlere, kadının uğradığı şiddete, çocuk istismarına baktığımızda ne kadar vicdanlıyız?
- Üzülerek söylüyorum ki biz vicdanımızı yitirdik. Yaşadıklarımızın önemli bir sebebi artık vicdan muhakemesi yapamamamız.
"Erkekler beş para etmez;
bu dünya erkeklerden arındırılmalı"
Toplumdaki tabuları ve erkek egemenliğini nasıl görüyorsunuz?
- O tabular artık yıkılıyor. Üstelik o tabuları koyanlar yıkıyor. İçi başka, dışı başka insanlardan kork! Bayağı kork... Çok ürkünç... Erkek egemenliğine de gelirsek... Erkekler beş para etmez! Bu dünya erkeklerden arındırılmalı.
Çok iddialı oldu. Siz de erkeksiniz ama...
- Bunu ‘Erkekleri yok edelim’ anlamında söylemiyorum. Erkek iktidarını yok edelim diyorum. Keşke dünyayı kadınlar yönetiyor ya da dünyanın çoğunluğu kadınlardan oluşuyor olsaydı...
Dizinizin fragmanlarında şiddet ve bunu sıradanlaştırmış bir aile var. Günümüzde şiddeti sıradanlaştırdık mı?
- Kan kanıksanırsa çok tehlikeli bir şey olur. Maalesef kan kanıksanmaya başladı. Artık patlayan her bombadan sonra istatistik konuşuyoruz sadece. İnsanları; ölenler ve ölenler yüzünden etkilenenleri çok az konu ediyoruz. Bu da çok tehlikeli...
Peki kanıksanan şiddet bizi ne kadar korkak yaptı?
- Korku çok insani bir duygudur. Korkmayan aptaldır zaten. Ben de korkuyorum ama korkak değilim. Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir. O yüzden cesur olmak zorundayız...
Tutuklanan gazetecilere, işsiz kalan oyunculara bakınca cesur olmak ne kadar mümkün?
- Sana tek sözüm; her zaman cesur olmak zorundayız!
"Ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk"
Az önce sohbet ederken dijitalde daha özgür sanat yapılabilme ‘ihtimalinden’ mutlulukla bahsettiğinizi fark ettim...
- Aslında zaten var olması gereken, erdem olmayan bir şeyi özlüyoruz. Ben buna ‘kolay açılır kapak sendromu’ diyorum.
Nedir o?
- Bir zamanlar bir kola firması metal kapaklar dilimizi kesmesin diye kapakları plastiğe çevirdi. Bunun da reklamını kamuoyuna, ‘kolay açılır kapak’ diye yaptı. Bu bir erdem mi? Ya şekerli su satıyorsun. Bir de elimi kesseydim senin şekerli suyunu açarken! Bu, doğal olan bir şeyi erdemmiş gibi göstermek... Bu reklamı bir Batı ülkesinde yapsalardı, onlarla dalga geçerlerdi. Ama Türkiye’de satışları arttı.
Ekranda içki kadehlerinin buzlanması, öpüşme sahnelerinin kesilmesi ya da ‘gay’ kelimesinin bip’lenmesi... Dijitalde bunlardan muaf mı olacağız?
- Evet, dijital yapımların amaçlarından biri sansürden ya da bazı kurallardan muaf olmak. Mesela ‘Masum’ dizisini ulusal kanallarda yayımlamamız mümkün değil. Çünkü artık Kemal Sunal’ın ‘Eşşoğlueşşek’ lafı dahi bip’leniyor.
Beren Saat bir röportajımızda “Tuttu Frutti’yle büyüdük de sapık mı olduk” demişti. Bu sansürler gelecek için herhangi bir şeyin çözümü olabilir mi?
- Büyük harfle yaz burayı: ASLA. Tarihte bunun bir örneği yok. Sansür, baskı başka yerden fırlar, başımıza başka işler açar. Biz aslında ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk. Ahlak bekçiliğini görev olarak gören herkes önce kendi ahlakına bakmalı.
Peki ‘ahlak’ı siz nasıl tanımlarsınız?
- “Ahlak; utanmayı bilmektir”. Bu Ercan Kesal’ın ‘Cin Aynası’ kitabındaki öykülerinden birinin adı. Önce utanmayı bileceğiz.
Utanma duygumuzu kaybettik mi?
-Tabii, ar perdemiz yırtıldı bizim!
"Burada kalıp devam etmekten başka çare yok"
Peki kendinize otosansür uyguladığınız oluyor mu?
- En kötüsü o zaten. Uygulamamaya çalışıyorum ama bir toplumda yaşarken ister istemez onun kurallarıyla yaşamaya başlıyorsunuz.
Bizi üzen bunca şeye rağmen yola nasıl devam edeceğiz?
- Yaptığımızın en iyisini yapmaktan başka çaremiz yok.
Herkesin dilinde gelecek için bir ‘B planı’ var. Bu noktada devreye o mu giriyor?
- Yok. Bir tane Türkiye var. Türkiyeliyiz. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok.
Siz kalbinizi ve aklınızı korumak için ne yapıyorsunuz?
- Hâlâ tiyatro yapıyorum. Biri uzaydan dünyaya ve Türkiye’ye baksa ve burada film çeken, tiyatro yapan insanları görse “Bunlar ne yapıyor? Nasıl oluyor da oluyor” diye düşünür. Bizler ‘Nasıl oluyor da oluyor’u oldurmaya çalışan insanlarız. Sürekli ‘bir şeylere rağmen’, bir şeyler yapıyoruz. Kimse bize gümüş tepside olanaklar sunmuyor.
"Atatürk’ü iyice irdeleyerek
ve akıl kullanarak anlayabiliriz"
Peki başkanlık sistemiyle ilgili ne söylersiniz?
- İnternette sokak röportajlarında görüyorum. Ellerinde mikrofon, çeşitli şehirlerde dolaşıyor ve “Anayasanın 18’inci maddesi değişiyor, ne düşünüyorsunuz” diye soruyorlar. Hiç kimsenin bir fikri yok. Bu insanlar yarın, öbür gün referandumda ‘evet’ ya da ‘hayır’ diye oy verecek. ‘Hükümet yapıyorsa vardır bildiği’ diyorlar. Hükümetin tek başına yaptığını sanıyorlar. Bunu hükümetin değil, Meclis’in yaptığını, Meclis kavramını da bilmiyorlar.
Başkanlık sisteminin getirileri ve götürüleri ne olur?
- ‘Masum’dan iyice uzaklaştık...
O zaman son bir soru; bir söyleşinizde “Atatürk’ü insan olarak anlamak gerekiyor” demişsiniz. Şimdilerde Fenerbahçe’nin basketbol maçlarında Atatürk marşları söyleniyor. Bir yerde Atatürk heykelleri kaldırılıyor. Sizce o zamanlarda ettiğiniz bu cümle üzerinden ne kadar yol aldık?
- Evet. Atatürk’ü iyice irdeleyerek ve akıl kullanarak anlayabiliriz. O marşlar Atatürk için söylenseydi 1923’ten beri her gün söylenirdi. Ama ne için söylendiğini keşke daha iyi anlayabilseydik.
Söyleşinin tamamı için tıklayın
Bilginer, yaşanan tacizlere, kadının uğradığı şiddete ve çocuk istismarına ilişkin olarak, "Üzülerek söylüyorum ki biz vicdanımızı yitirdik. Yaşadıklarımızın önemli bir sebebi artık vicdan muhakemesi yapamamamız" dedi. "Toplumdaki tabuların artık yıkıldığını" söyleyen Bilginer, "Erkek egemenliğine de gelirsek... Erkekler beş para etmez! Bu dünya erkeklerden arındırılmalı" görüşünü dile getirdi.
"Biz aslında ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk" diyen Bilginer, "Ar perdemiz yırtıldı bizim" ifadesini kullandı. Bilginer, "Bir tane Türkiye var. Türkiyeliyiz. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok" diye konuştu.
Haluk Bilginer, Okan Yalabık ve Serkan Keskin, cuma günü BluTV’de yayımlanmaya başlayacak olan internet dizisi ‘Masum’da birlikte rol alacak.
Hürriyet'ten Hakan Gence'nin sorularını yanıtlayan (22 Ocak 2017) Haluk Bilginer'in açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Diziniz ‘Masum’un adından yola çıkarsak, sizce ne kadar masumuz?
- Masumiyeti nasıl tanımladığınıza bağlı. Önceden planlı bir kötülük varsa, niyetiniz kendi menfaatiniz için birini ortadan kaldırmaksa bunu yapmak masumluk değildir. Aslına bakarsan hepimizin içinde bir katil var. Bizim insan olarak görevimiz bu katili içeride tutmak.
Bunu nasıl başaracağız?
- Aklımız ve vicdanımızla... Akıl ve vicdandan sığınacak başka hiçbir şeyimiz yok. Benim vicdanım bana yetiyor. Yetmeyenler düşünsün!
Peki yaşanan tacizlere, kadının uğradığı şiddete, çocuk istismarına baktığımızda ne kadar vicdanlıyız?
- Üzülerek söylüyorum ki biz vicdanımızı yitirdik. Yaşadıklarımızın önemli bir sebebi artık vicdan muhakemesi yapamamamız.
"Erkekler beş para etmez;
bu dünya erkeklerden arındırılmalı"
Toplumdaki tabuları ve erkek egemenliğini nasıl görüyorsunuz?
- O tabular artık yıkılıyor. Üstelik o tabuları koyanlar yıkıyor. İçi başka, dışı başka insanlardan kork! Bayağı kork... Çok ürkünç... Erkek egemenliğine de gelirsek... Erkekler beş para etmez! Bu dünya erkeklerden arındırılmalı.
Çok iddialı oldu. Siz de erkeksiniz ama...
- Bunu ‘Erkekleri yok edelim’ anlamında söylemiyorum. Erkek iktidarını yok edelim diyorum. Keşke dünyayı kadınlar yönetiyor ya da dünyanın çoğunluğu kadınlardan oluşuyor olsaydı...
Dizinizin fragmanlarında şiddet ve bunu sıradanlaştırmış bir aile var. Günümüzde şiddeti sıradanlaştırdık mı?
- Kan kanıksanırsa çok tehlikeli bir şey olur. Maalesef kan kanıksanmaya başladı. Artık patlayan her bombadan sonra istatistik konuşuyoruz sadece. İnsanları; ölenler ve ölenler yüzünden etkilenenleri çok az konu ediyoruz. Bu da çok tehlikeli...
Peki kanıksanan şiddet bizi ne kadar korkak yaptı?
- Korku çok insani bir duygudur. Korkmayan aptaldır zaten. Ben de korkuyorum ama korkak değilim. Cesaret korkuya rağmen bir şeyin üzerine gitmektir. O yüzden cesur olmak zorundayız...
Tutuklanan gazetecilere, işsiz kalan oyunculara bakınca cesur olmak ne kadar mümkün?
- Sana tek sözüm; her zaman cesur olmak zorundayız!
"Ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk"
Az önce sohbet ederken dijitalde daha özgür sanat yapılabilme ‘ihtimalinden’ mutlulukla bahsettiğinizi fark ettim...
- Aslında zaten var olması gereken, erdem olmayan bir şeyi özlüyoruz. Ben buna ‘kolay açılır kapak sendromu’ diyorum.
Nedir o?
- Bir zamanlar bir kola firması metal kapaklar dilimizi kesmesin diye kapakları plastiğe çevirdi. Bunun da reklamını kamuoyuna, ‘kolay açılır kapak’ diye yaptı. Bu bir erdem mi? Ya şekerli su satıyorsun. Bir de elimi kesseydim senin şekerli suyunu açarken! Bu, doğal olan bir şeyi erdemmiş gibi göstermek... Bu reklamı bir Batı ülkesinde yapsalardı, onlarla dalga geçerlerdi. Ama Türkiye’de satışları arttı.
Ekranda içki kadehlerinin buzlanması, öpüşme sahnelerinin kesilmesi ya da ‘gay’ kelimesinin bip’lenmesi... Dijitalde bunlardan muaf mı olacağız?
- Evet, dijital yapımların amaçlarından biri sansürden ya da bazı kurallardan muaf olmak. Mesela ‘Masum’ dizisini ulusal kanallarda yayımlamamız mümkün değil. Çünkü artık Kemal Sunal’ın ‘Eşşoğlueşşek’ lafı dahi bip’leniyor.
Beren Saat bir röportajımızda “Tuttu Frutti’yle büyüdük de sapık mı olduk” demişti. Bu sansürler gelecek için herhangi bir şeyin çözümü olabilir mi?
- Büyük harfle yaz burayı: ASLA. Tarihte bunun bir örneği yok. Sansür, baskı başka yerden fırlar, başımıza başka işler açar. Biz aslında ahlak bekçiliği yaparak sapık olduk. Ahlak bekçiliğini görev olarak gören herkes önce kendi ahlakına bakmalı.
Peki ‘ahlak’ı siz nasıl tanımlarsınız?
- “Ahlak; utanmayı bilmektir”. Bu Ercan Kesal’ın ‘Cin Aynası’ kitabındaki öykülerinden birinin adı. Önce utanmayı bileceğiz.
Utanma duygumuzu kaybettik mi?
-Tabii, ar perdemiz yırtıldı bizim!
"Burada kalıp devam etmekten başka çare yok"
Peki kendinize otosansür uyguladığınız oluyor mu?
- En kötüsü o zaten. Uygulamamaya çalışıyorum ama bir toplumda yaşarken ister istemez onun kurallarıyla yaşamaya başlıyorsunuz.
Bizi üzen bunca şeye rağmen yola nasıl devam edeceğiz?
- Yaptığımızın en iyisini yapmaktan başka çaremiz yok.
Herkesin dilinde gelecek için bir ‘B planı’ var. Bu noktada devreye o mu giriyor?
- Yok. Bir tane Türkiye var. Türkiyeliyiz. Türkiye’de üretiyor ve yaşıyoruz. Onun için burada kalıp devam etmekten başka çare yok.
Siz kalbinizi ve aklınızı korumak için ne yapıyorsunuz?
- Hâlâ tiyatro yapıyorum. Biri uzaydan dünyaya ve Türkiye’ye baksa ve burada film çeken, tiyatro yapan insanları görse “Bunlar ne yapıyor? Nasıl oluyor da oluyor” diye düşünür. Bizler ‘Nasıl oluyor da oluyor’u oldurmaya çalışan insanlarız. Sürekli ‘bir şeylere rağmen’, bir şeyler yapıyoruz. Kimse bize gümüş tepside olanaklar sunmuyor.
"Atatürk’ü iyice irdeleyerek
ve akıl kullanarak anlayabiliriz"
Peki başkanlık sistemiyle ilgili ne söylersiniz?
- İnternette sokak röportajlarında görüyorum. Ellerinde mikrofon, çeşitli şehirlerde dolaşıyor ve “Anayasanın 18’inci maddesi değişiyor, ne düşünüyorsunuz” diye soruyorlar. Hiç kimsenin bir fikri yok. Bu insanlar yarın, öbür gün referandumda ‘evet’ ya da ‘hayır’ diye oy verecek. ‘Hükümet yapıyorsa vardır bildiği’ diyorlar. Hükümetin tek başına yaptığını sanıyorlar. Bunu hükümetin değil, Meclis’in yaptığını, Meclis kavramını da bilmiyorlar.
Başkanlık sisteminin getirileri ve götürüleri ne olur?
- ‘Masum’dan iyice uzaklaştık...
O zaman son bir soru; bir söyleşinizde “Atatürk’ü insan olarak anlamak gerekiyor” demişsiniz. Şimdilerde Fenerbahçe’nin basketbol maçlarında Atatürk marşları söyleniyor. Bir yerde Atatürk heykelleri kaldırılıyor. Sizce o zamanlarda ettiğiniz bu cümle üzerinden ne kadar yol aldık?
- Evet. Atatürk’ü iyice irdeleyerek ve akıl kullanarak anlayabiliriz. O marşlar Atatürk için söylenseydi 1923’ten beri her gün söylenirdi. Ama ne için söylendiğini keşke daha iyi anlayabilseydik.
Söyleşinin tamamı için tıklayın