ÖTEKİ MAHALLEDE "ŞIK" KAVGA! SALİH TUNA, EKREM DUMANLI'YA NASIL SERT ÇIKTI?

Basılmamış kitabın basılması muhafazakar medyada derin bir çatlak yarattı. Salih Tuna Zaman'ın tepe ismine çaktı.

Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın dünkü yazısına en sert tepki kendi mahallesinden geldi.Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Dumanlı'ya çaktı.

Ekrem Dumanlı, Ahmet Şık olayını "kara propaganda" olarak nitelemiş ve kendi mahallesinden "iyiniyetli" kişilerin de bu propagandaya alet olduklarını yazmıştı.İşte Tuna'nun bu yazıya cevabı...

Ahmet Şık’ın ucube şemsiyesi

Demek ki Mehmet Barlas’tan Taha Akyol’a, Ahmet Altan’dan Ali Bayramoğlu’na kadar herkes ’kara propagandaya’ kapılıyor!

Demek ki ’Ergenekon’da Radikal Yanlış’ diyen Taraf gazetesi de, Hrant Dink davası için yürüyenler de sağa sola savruluyor!

Demek ki ’Bu dava torba dava haline getirilmesin’ diyen Şamil Tayyar kardeşimiz çoktan ’savrulmuş’ da haberi yok!

Kimi arkadaşlarımızın demelerine bakacak olursak, henüz yayımlanmamış malum ’kitap’ hakkında yürütülen operasyonları eleştirenlerin hali böyle!

’Gaflet ve dalalet’ içindesiniz demiyorlar tabii. Nezakete azami derecede dikkat ediyorlar.

Hulasa kırmamaya, incitmemeye özen gösteriyorlar.

Mesela?
’Burada olan, kara propaganda seylâplarına kapılarak sağa sola savrulan bazı iyi niyetli insanlara oluyor?’ şeklinde son derece şefkatli, hamiyetli ifadeler kullanıyorlar.

Aynı kanaate sahip olsaydım bu denli hijyenik, bu denli nezih, bu denli ölçülü olmayı asla beceremezdim.

Aşağı yukarı şöyle şeyler söylerdim:

Ayak altında dolaşmayın lan! Ya o kitabı yazan veya apaçık şekilde yardım ve yataklık edenlerden olun; ya da Ergenekon marifeti bir kitap bu, alayını tıkın içeri diyenlerden?

Ne kadar nobran, ne kadar kırıcı değil mi?

İyi ki böyle netameli ifadeler serdedecek kanaatlerim, rizikolu düşüncelerim falan yok.

Ya olsaydı?

Maazallah baltanın sapı hep elimde kalırdı.

Rabbü’l-âlemin dağına göre kar veriyor, çok şükür.

Düşünsenize, feminist olsaydım bu ifade yeteneğiyle neler olurdu?

En azından bütün feministler isyan ederdi.

Daha da kötüsü bizzat ’feminizm’ olmaktı ki, sadece iç güzelliği olan kadınlar asla ve kat’a feminist olamazdı. (Emre Aköz, Engin Ardıç, hadi anacım safları sıklaştıralım.)

Neyse konuyu dağıtmayalım.

Demem o ki, ifade gücüm sınırlı.

Hiçbir dönemde ’resmi hizmete mahsus’ kanaatlerim olmadı.

Gelgelelim ifade yeteneğinin yetmediği zamanlar da vardır.

Kara propagandadan bahseder, o ’kitabın’ operasyonel amaç için kaleme alındığını güzel güzel anlatırsınız. (Kitap sözcüğünü özellikle tırnak içine aldım; çünkü henüz yayımlanmadığı için bir ’kitap projesi’ bu!)

Yazık ki yazık, bazen şiddetle karşı çıktıklarınıza hiç farkında olmadan hizmet etmiş olursunuz.

Basılmamış bir kitabı engellemek gibi bir gayretin içinde olmadığını belirtmek veya internet ortamının geldiği noktada kitap basımının engellenmesinin mümkün olmadığına vurgu yapmak her şeyden evvel ferâsetli olmanın ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.

Bu ferâsetli tavrı örnek almak gerekmez mi?

Şamil Tayyar gibi ’Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmedi’ diyenleri ’sağa sola savrulan iyi niyetli insanlar’ yerine, ’ferâsetli insanlar’ tesmiye etmek daha doğru değil mi?

’Kişiler hakkındaki ’şüphe sebepleri’ ne olursa olsun, yazdıkları kitaplar ’anayasal düzene karşı’ ve ’şiddet’ unsurlarını içermiyorsa kesinlikle ’suç unsuru’ sayılamazlar, bilgisayarlarda imha edilemezler...’ diyen Taha Akyol’a ne diyeceğiz peki?

’Vah yazık, kara propaganda seylâplarına kapılıp gitti!’ mi diyeceğiz?

Hepsinden geçtim, ne kadar Ergenekoncu varsa hepsi birden Ahmet Şık’ın şemsiyesi altına girdi ya, ben ona yanıyorum!

Sormak isterim:

Bunca darbecinin, ’darbesevicinin’ Ahmet Şık’ın şemsiyesine sığınmasına neden olmanın hiç mi vebali yok?

Şemsiye de şemsiye ha!

Bir tek sahibine hayrı yok!

Salih TUNA / YENİ ŞAFAK