Osman Ulagay 24 yıl sonra Cumhuriyet'te: Göreve başladığımda tek adam "Evren Paşa" vardı, şimdi de Erdoğan!
35 yıl önce, 1981 yılında genel yayın yönetmenliğini Hasan Cemal'in yaptığı Cumhuriyet gazetesinde ekonomi sayfasını başlatan Osman Ulugay, 24 yıl sonra Cumhuriyet'te döndü.
35 yıl önce, 1981 yılında genel yayın yönetmenliğini Hasan Cemal'in yaptığı Cumhuriyet gazetesinde ekonomi sayfasını başlatan Osman Ulugay, yeniden Cumhuriyet'te döndü. Bugün ilk yazısını kaleme alan Ulagay, "Göreve başladığım dönemde 12 Eylül askeri yönetimi bütün ağırlığıyla ülkenin üzerine çökmüştü. Cumhuriyet, sol elle kalem tutanlara bile kötü gözle bakan 12 Eylül yönetiminin zorlukla tahammül ettiği bir gazeteydi" dedi. O dönem ülkenin Kenan Evren liderliğindeki darbe yönetimi altında olduğunu hatırlatan Ulagay, "Erdoğan’ın Evren Paşa’dan daha geniş bir repertuvarı var. Ekonomi dahil her konuda fikir beyan edebiliyor" ifadesini kullandı. "Bugün Erdoğan’ı dinlemek 35 yıl önce Evren’i dinlemekten çok daha zor geliyor bana" diyen Ulagay, "Çünkü Erdoğan’ın Türkiye’nin geleceğine çok daha kalıcı bir damga vurmak üzere olduğunu görüyorum" görüşünü dile getirdi.
Osman Ulagay'ın Cumhuriyet'te "Seçilmiş ‘tek adam’ modası" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Tam 35 yıl önce, 1981 yılının Mayıs ayında, yeni genel yayın yönetmeni Hasan Cemal’in teklifini kabul ederek Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım. Cumhuriyet’te her gün yayımlanacak bir ekonomi sayfası hazırlayacak, ayrıca ekonomi söyleşileri yapacaktım.
Şimdi yeniden Cumhuriyet’te yazmaya başlarken ister istemez 35 yıl önce hangi ortamda göreve başladığımı hatırladım. 12 Eylül askeri yönetimi bütün ağırlığıyla ülkenin üzerine çökmüştü. Cumhuriyet, sol elle kalem tutanlara bile kötü gözle bakan 12 Eylül yönetiminin zorlukla tahammül ettiği bir gazeteydi. Nitekim ben göreve başladıktan sonra iki kez keyfi gerekçelerle kapatıldı ve yayınına ara vermek zorunda kaldı gazetemiz.
O dönemde iş dünyasının da kuşkuyla baktığı bir gazeteydi Cumhuriyet. Türkiye ekonomisinde ise piyasalaşma ve dışa açılma dönemi yeni başlamıştı. Benim gibi “çaylak” sayılabilecek bir gazeteci için zorluklarla dolu ama heyecan verici bir dönemdi o dönem.
12 Eylül’ün tek adamı Evren Paşa
12 Eylül rejiminin her şeyden anlayan ve her konuda fikir beyan eden “tek adamı” Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren idi. “Evren Paşa” ülkeyi dolaşıyor, değişik yerlerde, değişik vesilelerle halka hitap ediyordu. Komünizm tehlikesinden irtica tehlikesine, dış tehditlerden iç tehditlere, fazla yeme içmenin zararlarından idam mahkûmlarını uzun süre beslemenin gereksizliğine kadar akla gelebilecek her konuda konuşuyor ve tabii coşkuyla alkışlanıyordu. Birçok kimsenin gözünde, ülkenin birliğini ve beraberliğini korumuş olan bir komutandı o.
Evren Paşa, müthiş bir özgüvenle her konuda halkı aydınlatıyor ve her şeyin doğrusunu bilen büyük lider olarak talimatlar veriyordu. Aklı başında olan bir insanın bu konuşmalara tahammül etmesi kolay değildi ama Türkiye’deki askeri yönetimlerin kalıcı olmadığını hatırlayarak bu dönemin de geride kalacağını düşünebiliyorduk. Her şeye karşın çok umutsuz değildik.
Yeni ‘tek adam’ Erdoğan
Bugün karşımızda seçilmiş bir “tek adam” var. Tayyip Erdoğan da tıpkı Kenan Evren’in 35 yıl önce yaptığı gibi, halkımızı her konuda aydınlatmak ve yönlendirmek misyonunu üstlenmiş durumda. Akla gelebilecek her konuda, kendisine göre tartışılması mümkün olmayan doğruları söylüyor, millete doğru yolu gösteriyor.
Erdoğan’ın Evren Paşa’dan daha geniş bir repertuvarı var. Ekonomi dahil her konuda fikir beyan edebiliyor. Anımsadığım kadarıyla, Evren Paşa ekonomik konuların ayrıntısına pek girmez, topu o dönemde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olan Turgut Özal’a atardı. Erdoğan ise faiz lobisinden alın terinin sömürülmesine kadar her konuda fikir beyan ediyor ve ekonomi literatürüne “özgün” katkılar yapıyor.
Bugün Erdoğan’ı dinlemek 35 yıl önce Evren’i dinlemekten çok daha zor geliyor bana çünkü Erdoğan’ın Türkiye’nin geleceğine çok daha kalıcı bir damga vurmak üzere olduğunu görüyorum.
Dünyadaki değişimi anlayan kazandı
Son 35 yılda müthiş bir değişim ve dönüşüm yaşandı dünyada. Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında rakipsiz kalan kapitalizmin küresel bir sistem haline gelme hayali gerçekleşti. Küreselleşme süreci ve teknolojideki atılımlar dünyanın dengelerini değiştirdi. Bu süreçte en büyük atılımı gerçekleştiren Çin’in dünya ekonomisindeki payı 1981’de yüzde 2’den 2015’te yüzde 17’ye yükseldi. Çin ve diğer “yükselen pazar” ülkelerinin dünya ekonomisindeki payı yüzde 54’ü buldu. Süreci başlatan Batı’nın dünya ekonomisindeki payı azalırken dünyayı istediği gibi yönlendirme kapasitesi de azaldı.
Son 35 yılda dünyada yaşanan değişimin etkileri kaçınılmaz olarak Türkiye’de de hissedildi ve ülkemizde de önemli bir değişim süreci yaşandı. Türkiye’de yaşanan sürecin en dikkate değer özelliği ise CHP’ye ve sol eğilimli partilere oy veren ve laiklik ilkesini önemseyen kesimin, dünyada yaşanmakta olan değişimi kavrama ve buna göre yeni açılımlar yapma, yeni alternatifler üretme, yeni liderler yetiştirme konusunda çok yetersiz kalması oldu.
Sağın ve özellikle İslamcı kesimin dünyadaki ve Türkiye’deki değişime ayak uydurma konusunda daha duyarlı olması bizi bu günlere getirdi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002’den beri ülkeyi yönetmesi ve bu partinin kurucusu olan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni “tek adam” haline gelmesi de bu sayede mümkün oldu. Erdoğan’ın şimdi dünyada moda haline gelen “seçilmiş tek adam” rejiminin öncülüğünü yapanlardan biri olduğunu unutmayalım.
Şu anda çok kritik bir kavşağa gelmiş bulunmaktayız. Bu aşamada, fiili “tek adam” rejiminin anayasa değişikliği ile resmen Türkiye’nin yeni rejimi haline getirilmesine çalışılacak.
Bu tehlikenin farkında olanların görüşlerini yansıtabilecek yayın organlarının iyice azaldığı şu günlerde Cumhuriyet’e ve bu gazetede çalışanlara önemli bir görev düşüyor. Dünyanın Türkiye’deki gelişmeleri kaygıyla izlediği ve Erdoğan’ın itibarının yerlerde süründüğü bir ortamda, “tek adam” rejiminin Türkiye’nin kaderi olmadığını savunan herkesin ortak bir paydada buluşmasını sağlamak için çaba harcamak zorundayız.
Seçilmiş ‘tek adam’ modası yayılıyor
2016 yılında dünyamız, yetersiz ekonomik büyümeden hızla tırmanan eşitsizliğe, jeopolitik gerilimlerden terör eylemlerine, devasa boyutlar kazanan göçmen sorunundan küresel ısınmaya kadar uzanan ürkütücü sorunlarla karşı karşıya. Pek çok ülkede iş başında olan hükümetlerin bu sorunlarla baş etme konusunda acze düştüğü izlenimi de giderek güçleniyor.
Küreselleşme sürecini dünyanın gündemine getiren küresel seçkinlerin işlerin bu noktaya gelmesinde başrolü oynadığını düşünenlerin tepkisi dünyada yeni bir arayışa yol açtı. Küreselleşmeye ve küresel seçkinlere karşı çıkan ve “eski güzel günlere” geri dönüşü özleyen geniş kitleden destek alan siyasetçilerin kurtarıcı rolüne soyunduğu bir döneme girmiş bulunmaktayız.
Rusya Devlet Başkanı Putin ve Erdoğan, seçilmiş tek adam modelinin öncüleri sayılabilir. Onları Macaristan Başbakanı Victor Orban izliyor. Kulübe katılabilecek en önemli isim ise ABD başkanlığına aday olan Donald Trump. Filipinler’in yeni seçilen devlet başkanı Rodrigo Duterte de kulübe katılmaya aday görünüyor.
Seçilmiş tek adamlar, onları bu konuma getiren seçmen desteğini korumak için savaş dahil her türlü seçeneği göze alabilecek tipler. Küresel seçkinlere tepki gösteren sıradan insanların dilini iyi anlıyor ve onlara inandırıcı vaatlerde bulunuyorlar. Ancak bu kitleleri refaha kavuşturacak ve eski güzel günleri geri getirecek hiçbir somut planları yok. Bu da onları daha da tehlikeli hale getiriyor.
Osman Ulagay kimdir?
İstanbul’da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi’ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu’nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere’de, Manchester Üniversitesi’nde “Kemalizm ve Ulusal Kalkınma” konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere’de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği “İngiltere Mektupları” ile basın dünyasına ilk adımını atan Ulagay, Türkiye’ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981’de ekonomi servisi şefi olarak Cumhuriyet’te çalışmaya başlayan Ulagay, kendi oluşturduğu ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu. 1992’de Cumhuriyet’ten ayrılarak köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçen Ulagay, köşe yazarlığını 1993’ten sonra Milliyet gazetesinde sürdürdü. 2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başlayan Ulagay, 10 Mayıs 2016 tarihi itibariyle Cumhuriyet gazetesine dönüş yaptı. Gazete yazılarının yanı sıra kitap çalınmalarına da önem veren ve Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi adlı kitabıyla Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nü alan Osman Ulagay’ın yayımlanmış 14 kitabı bulunuyor. Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü (2000), AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu (2008) ile Türkiye Kime Kalacak? (2012) adlı kitapları Doğan Kitap tarafından yayımlandı.
Osman Ulagay'ın Cumhuriyet'te "Seçilmiş ‘tek adam’ modası" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Tam 35 yıl önce, 1981 yılının Mayıs ayında, yeni genel yayın yönetmeni Hasan Cemal’in teklifini kabul ederek Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım. Cumhuriyet’te her gün yayımlanacak bir ekonomi sayfası hazırlayacak, ayrıca ekonomi söyleşileri yapacaktım.
Şimdi yeniden Cumhuriyet’te yazmaya başlarken ister istemez 35 yıl önce hangi ortamda göreve başladığımı hatırladım. 12 Eylül askeri yönetimi bütün ağırlığıyla ülkenin üzerine çökmüştü. Cumhuriyet, sol elle kalem tutanlara bile kötü gözle bakan 12 Eylül yönetiminin zorlukla tahammül ettiği bir gazeteydi. Nitekim ben göreve başladıktan sonra iki kez keyfi gerekçelerle kapatıldı ve yayınına ara vermek zorunda kaldı gazetemiz.
O dönemde iş dünyasının da kuşkuyla baktığı bir gazeteydi Cumhuriyet. Türkiye ekonomisinde ise piyasalaşma ve dışa açılma dönemi yeni başlamıştı. Benim gibi “çaylak” sayılabilecek bir gazeteci için zorluklarla dolu ama heyecan verici bir dönemdi o dönem.
12 Eylül’ün tek adamı Evren Paşa
12 Eylül rejiminin her şeyden anlayan ve her konuda fikir beyan eden “tek adamı” Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren idi. “Evren Paşa” ülkeyi dolaşıyor, değişik yerlerde, değişik vesilelerle halka hitap ediyordu. Komünizm tehlikesinden irtica tehlikesine, dış tehditlerden iç tehditlere, fazla yeme içmenin zararlarından idam mahkûmlarını uzun süre beslemenin gereksizliğine kadar akla gelebilecek her konuda konuşuyor ve tabii coşkuyla alkışlanıyordu. Birçok kimsenin gözünde, ülkenin birliğini ve beraberliğini korumuş olan bir komutandı o.
Evren Paşa, müthiş bir özgüvenle her konuda halkı aydınlatıyor ve her şeyin doğrusunu bilen büyük lider olarak talimatlar veriyordu. Aklı başında olan bir insanın bu konuşmalara tahammül etmesi kolay değildi ama Türkiye’deki askeri yönetimlerin kalıcı olmadığını hatırlayarak bu dönemin de geride kalacağını düşünebiliyorduk. Her şeye karşın çok umutsuz değildik.
Yeni ‘tek adam’ Erdoğan
Bugün karşımızda seçilmiş bir “tek adam” var. Tayyip Erdoğan da tıpkı Kenan Evren’in 35 yıl önce yaptığı gibi, halkımızı her konuda aydınlatmak ve yönlendirmek misyonunu üstlenmiş durumda. Akla gelebilecek her konuda, kendisine göre tartışılması mümkün olmayan doğruları söylüyor, millete doğru yolu gösteriyor.
Erdoğan’ın Evren Paşa’dan daha geniş bir repertuvarı var. Ekonomi dahil her konuda fikir beyan edebiliyor. Anımsadığım kadarıyla, Evren Paşa ekonomik konuların ayrıntısına pek girmez, topu o dönemde ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olan Turgut Özal’a atardı. Erdoğan ise faiz lobisinden alın terinin sömürülmesine kadar her konuda fikir beyan ediyor ve ekonomi literatürüne “özgün” katkılar yapıyor.
Bugün Erdoğan’ı dinlemek 35 yıl önce Evren’i dinlemekten çok daha zor geliyor bana çünkü Erdoğan’ın Türkiye’nin geleceğine çok daha kalıcı bir damga vurmak üzere olduğunu görüyorum.
Dünyadaki değişimi anlayan kazandı
Son 35 yılda müthiş bir değişim ve dönüşüm yaşandı dünyada. Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında rakipsiz kalan kapitalizmin küresel bir sistem haline gelme hayali gerçekleşti. Küreselleşme süreci ve teknolojideki atılımlar dünyanın dengelerini değiştirdi. Bu süreçte en büyük atılımı gerçekleştiren Çin’in dünya ekonomisindeki payı 1981’de yüzde 2’den 2015’te yüzde 17’ye yükseldi. Çin ve diğer “yükselen pazar” ülkelerinin dünya ekonomisindeki payı yüzde 54’ü buldu. Süreci başlatan Batı’nın dünya ekonomisindeki payı azalırken dünyayı istediği gibi yönlendirme kapasitesi de azaldı.
Son 35 yılda dünyada yaşanan değişimin etkileri kaçınılmaz olarak Türkiye’de de hissedildi ve ülkemizde de önemli bir değişim süreci yaşandı. Türkiye’de yaşanan sürecin en dikkate değer özelliği ise CHP’ye ve sol eğilimli partilere oy veren ve laiklik ilkesini önemseyen kesimin, dünyada yaşanmakta olan değişimi kavrama ve buna göre yeni açılımlar yapma, yeni alternatifler üretme, yeni liderler yetiştirme konusunda çok yetersiz kalması oldu.
Sağın ve özellikle İslamcı kesimin dünyadaki ve Türkiye’deki değişime ayak uydurma konusunda daha duyarlı olması bizi bu günlere getirdi. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2002’den beri ülkeyi yönetmesi ve bu partinin kurucusu olan Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni “tek adam” haline gelmesi de bu sayede mümkün oldu. Erdoğan’ın şimdi dünyada moda haline gelen “seçilmiş tek adam” rejiminin öncülüğünü yapanlardan biri olduğunu unutmayalım.
Şu anda çok kritik bir kavşağa gelmiş bulunmaktayız. Bu aşamada, fiili “tek adam” rejiminin anayasa değişikliği ile resmen Türkiye’nin yeni rejimi haline getirilmesine çalışılacak.
Bu tehlikenin farkında olanların görüşlerini yansıtabilecek yayın organlarının iyice azaldığı şu günlerde Cumhuriyet’e ve bu gazetede çalışanlara önemli bir görev düşüyor. Dünyanın Türkiye’deki gelişmeleri kaygıyla izlediği ve Erdoğan’ın itibarının yerlerde süründüğü bir ortamda, “tek adam” rejiminin Türkiye’nin kaderi olmadığını savunan herkesin ortak bir paydada buluşmasını sağlamak için çaba harcamak zorundayız.
Seçilmiş ‘tek adam’ modası yayılıyor
2016 yılında dünyamız, yetersiz ekonomik büyümeden hızla tırmanan eşitsizliğe, jeopolitik gerilimlerden terör eylemlerine, devasa boyutlar kazanan göçmen sorunundan küresel ısınmaya kadar uzanan ürkütücü sorunlarla karşı karşıya. Pek çok ülkede iş başında olan hükümetlerin bu sorunlarla baş etme konusunda acze düştüğü izlenimi de giderek güçleniyor.
Küreselleşme sürecini dünyanın gündemine getiren küresel seçkinlerin işlerin bu noktaya gelmesinde başrolü oynadığını düşünenlerin tepkisi dünyada yeni bir arayışa yol açtı. Küreselleşmeye ve küresel seçkinlere karşı çıkan ve “eski güzel günlere” geri dönüşü özleyen geniş kitleden destek alan siyasetçilerin kurtarıcı rolüne soyunduğu bir döneme girmiş bulunmaktayız.
Rusya Devlet Başkanı Putin ve Erdoğan, seçilmiş tek adam modelinin öncüleri sayılabilir. Onları Macaristan Başbakanı Victor Orban izliyor. Kulübe katılabilecek en önemli isim ise ABD başkanlığına aday olan Donald Trump. Filipinler’in yeni seçilen devlet başkanı Rodrigo Duterte de kulübe katılmaya aday görünüyor.
Seçilmiş tek adamlar, onları bu konuma getiren seçmen desteğini korumak için savaş dahil her türlü seçeneği göze alabilecek tipler. Küresel seçkinlere tepki gösteren sıradan insanların dilini iyi anlıyor ve onlara inandırıcı vaatlerde bulunuyorlar. Ancak bu kitleleri refaha kavuşturacak ve eski güzel günleri geri getirecek hiçbir somut planları yok. Bu da onları daha da tehlikeli hale getiriyor.
Osman Ulagay kimdir?
İstanbul’da sanayici bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Robert Kolej Lisesi’ni ve daha sonra Boğaziçi Üniversitesi’ne dönüşen Robert Kolej Yüksek Okulu’nun ekonomi bölümünü bitirdi. İngiltere’de, Manchester Üniversitesi’nde “Kemalizm ve Ulusal Kalkınma” konulu tez çalışmasıyla siyasal bilimler dalında master derecesini aldı. İngiltere’de bulunduğu dönemde Cumhuriyet gazetesine gönderdiği “İngiltere Mektupları” ile basın dünyasına ilk adımını atan Ulagay, Türkiye’ye döndüğünde Cumhuriyet gazetesiyle ilişkisini sürdürdü. 1981’de ekonomi servisi şefi olarak Cumhuriyet’te çalışmaya başlayan Ulagay, kendi oluşturduğu ekonomi sayfasını yönetmenin yanı sıra, haftalık söyleşilerle ve köşe yazılarıyla ekonomi gazeteciliğinin gelişme sürecine katkıda bulundu. 1992’de Cumhuriyet’ten ayrılarak köşe yazarı olarak Sabah gazetesine geçen Ulagay, köşe yazarlığını 1993’ten sonra Milliyet gazetesinde sürdürdü. 2013 yılında Dünya gazetesinde ekonomi yazılarına başlayan Ulagay, 10 Mayıs 2016 tarihi itibariyle Cumhuriyet gazetesine dönüş yaptı. Gazete yazılarının yanı sıra kitap çalınmalarına da önem veren ve Küreselleşme Korkusu ve 2001 Krizi adlı kitabıyla Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nü alan Osman Ulagay’ın yayımlanmış 14 kitabı bulunuyor. Quo Vadis? Küreselleşmenin İki Yüzü (2000), AKP Gerçeği ve Laik Darbe Fiyaskosu (2008) ile Türkiye Kime Kalacak? (2012) adlı kitapları Doğan Kitap tarafından yayımlandı.