Kavala'nın eşinden Özkök'e mektup: “Kocam niye 21 aydır dört duvar arasında?”

Osman Kavala’nın eşi Prof. Ayşe Buğra, Hürriyet köşe yazarı Ertuğrul Özkök’ün “Bakın Osman Kavala’nın adını nerede gördüm...” başlıklı yazısına bir mektupla yanıt verdi.

Gezi Parkı eylemlerine ilişkin olarak açılan dava kapsamında 630 gündür tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’nın eşi Prof. Ayşe Buğra, Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ün “Bakın Osman Kavala’nın adını nerede gördüm...” başlıklı yazısına bir mektupla yanıt verdi.

Özkök, 20 Temmuz tarihli yazısında Osman Kavala’nın 2008’de Ergenekon davasının derinleştirilmesi gerektiğine ilişkin yazılan bir bildiride Kavala’nın imzası olduğunu yazmıştı.

Bildiride imzası olan Ayşe Buğra mektubunda Özkök’ün yazısına üzüldüğünü söyledi. Buğra, “2008 tarihinde yeni başlamış olan Ergenekon davasıyla ilgili bildiri Hrant Dink cinayetinin yarattığı dehşet ve endişe ortamında yazılmıştı” dedi.

Buğra, 2011 yılında eşi ile birlikte ikinci bir bildiriye daha imza attıklarını hatırlattı. Buğra, ”Yargı sürecinin işleyişi sırasındaki gelişmeleri endişe verici bulmaya başlamıştık. Mesela 2009’da Türkan Saylan’a yönelen saldırının kabul edilmezliğini görmemiz hiç zor değildi” ifadesini kullandı.

Eşinin Gezi davası kapsamında 21 aydır dört duvar arasında olduğunu söyleyen Buğra, dosyadaki gizlilik olduğunu vurguladı. Buğra, “Bize gösterilmeyen iddialar algı yaratmada kullanıldı” dedi.

İşte Özkök'ün "Osman Kavala’nın eşinden gelen mektup... Ergenekon’un başındaki iyimserliğimiz yanlışmış" başlıklı o yazısı:

20 Temmuz günü yazdığım yazının başlığı şuydu:
“Bakın Osman Kavala’nın adını nerede gördüm...”

2008’de 300 aydın, sanatçı, hukukçunun Ergenekon soruşturmasını desteklemek için yayınladığı bildiriyi hatırlatmıştım.

Daha sonra Türk tarihinin en büyük zulümlerinden birine yol açan ve bir FETÖ kumpası olduğu ortaya çıkan “Ergenekon soruşturmasının” derinleştirilmesini istiyorlardı.

*

O bildiride, Osman Kavala ve eşi Prof. Ayşe Buğra’nın da imzası vardı.

O yazıyı, geçmişte hepimizin nasıl hatalar yaptığını anlatmak için yazmıştım. Ama asıl büyük hatanın adalet ve yargıda yapıldığını söylemek istemiştim.

*

Söylemek istediğim de tam olarak şuydu:

“İnsanları temelsiz iddialarla hapislere atma ve süründürme yanlışlığı nesilden nesle aktarılıyor.”

*

Osman Kavala’nın eşi Prof. Ayşe Buğra bu yazıma üzülmüş.

Bana çok nazik bir mektup gönderdi.

Bence eşi haksızlıklara uğrayan bir insan olarak hepimize yol gösterecek özelliklere sahip bir mektup.

Bugün size o mektubu aktarıyorum:

MEKTUP 1… O GÜN O BİLDİRİYE NEDEN İMZA ATTIK

- “YAZINIZA iki sebepten ötürü, çok üzüldüğümü söylemek istiyorum.

O yazınızda sözünü ettiğiniz, 2008 tarihinde yeni başlamış olan Ergenekon davasıyla ilgili bildiri Hrant Dink cinayetinin yarattığı dehşet ve endişe ortamında yazılmıştı.”

- “(Amacımız) Bu ortamda, yakın tarihin karanlık olaylarını aydınlatması umulan bir süreçle ilgili talepleri dile getirmekti.”

ÜÇ YIL SONRA 13 İMZALI BAŞKA BİLDİRİ YAYINLADIK

- “Ama 2011 yılına gelindiğinde, dava sürecindeki uygulamalardan rahatsızlık duyduk ve bunu dile getirmek için 13 imzalı başka bir bildiri (daha) yayınladık. Bu bildiride eşimin ve benim de imzalarımız vardı.”

- “Bu ikinci bildirinin yayınlanmasından önce de yargı sürecinin işleyişi sırasındaki gelişmeleri endişe verici bulmaya başlamıştık. Mesela 2009’da Türkan Saylan’a yönelen saldırının kabul edilmezliğini görmemiz hiç zor değildi.”

O GÜN ARNAVUTKÖY’DEKİ EVİN ÖNÜNDE BİZ DE VARDIK

- “Benim annem, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin yayın kurulu üyesiydi. Eşim ve ben, Türkan Saylan’ı şahsen tanımak onuruna sahip olduk. Onun hastalığının son aşamasında evi aranarak taciz edilmesi, bizi çok etkiledi. Arnavutköy’deki evinin önüne gidip kendisine dayanışma mesajı veren küçük grubun içinde biz de vardık. Cenazesine katılan büyük kalabalığın da içindeydik.”

BALYOZ DAVASINI ANLATMAK İSTEDİK AMA AZ KİŞİ GELDİ

- “2010 yılında, Balyoz davası sürerken, Pınar Doğan ve Dani Rodrik iddianamedeki çelişkileri ve delillerin kabul edilemez niteliğini açıkça ortaya koyan araştırmalar yaptılar. Bu araştırmaları kamuoyuyla paylaşabilmeleri için eşim onları basın mensuplarıyla buluşturmaya çalıştı. Ne yazık ki az insan geldi.”

-“Bütün bunları hatırlarken, Ergenekon sürecinin ilk başındaki iyimserliğimizin yanlışlığını görüyor ve üzülüyorum.”

MEKTUP 2… KOCAM NİYE 21 AYDIR DÖRT DUVAR ARASINDA

- “BUGÜNE gelince... Bir yargı sürecinde konuşulması gereken konular, suçun niteliği, sanığın bu suçla ilişkisi ve bu ilişkinin ne olup ne olmadığını gösteren deliller olmalı diye düşünüyorum.”

- “Altı yıl önce yaşanmış ve beraatla sonuçlanan bazı davalara konu olmuş olayların, neden bugün tekrar ve bu defa daha çok daha ağır suçlamalarla gündeme getirildiğini sormak gerekir diye düşünüyorum.”

-“Ayrıca, davanın sanıkları arasında neden sadece eşimin tutuklu yargılandığını; yeri yurdu belli, bütün faaliyetleri son derece açık ve şeffaf olan bir insanın, mesela adli kontrolle serbest bırakılacak yerde, hangi kaçma veya delilleri karartma şüphesiyle 21 aydır dört duvar arasında tutulduğunu sormak gerekir diye düşünüyorum.”

MEKTUP 3... BİZE GÖSTERİLMEYEN İDDİALAR ALGI YARATMADA KULLANILDI

- “EŞİMİN tutuklanması öncesinde ve tutuklu olduğu dönemde, kendisi bazı medya organlarında ‘karanlık’ bir insan olarak kamuoyuna tanıtıldı. Bir itibarsızlaştırma çabasının hedefi haline geldi.”

- “Yargıya intikal etmiş dosyadaki kısıtlılık kararı nedeniyle biz yakınlarının bile vakıf olmadığı bazı seçilmiş iddialar, ortada tehlikeli bir suçlu varmış izlenimini yaratmaya yönelik bir algı operasyonuna konu oldu.”

Yazının devamı için tıklayın