ÖRÜMCEK ADAM'IN İNANILMAZ MACERASI!

İnanılmaz Örümcek-Adam gişeleri sallamak için ülkemiz sinemalarında... Ezeli düşmanı Kertenkele ile aşkı uğruna gökdelen tepesinde kapışıyor! Murat Tolga Şen haftanın filmlerini inceliyor.

Vurdulu, kırdılı, hoplamalı, zıplamalı ve tırmanmalı bir hafta... Ramazan öncesi herkesi bir tatil telaşı sarmışken bile gösterime giren filmlerde bir azalma yok. Tam yedi film sinema salonlarında arz-ı endam ediyor. Haftanın en dikkat çeken iki filmi; İnanılmaz Örümcek Adam ve Dedektif Dee’nin maceraları... Örümcek Adam’ın gişenin kazananı olacağı şimdiden belli.. Diğer filmler de fena değil ancak festival yorgunu ve az kopyalılar...

İşte haftanın filmleri!

İNANILMAZ ÖRÜMCEK ADAM / Aksiyon, Fantastik, Macera / 136 dk




Yönetmen: Marc Webb

Oyuncular: Andrew Garfield, Emma Stone, Rhys Ifans

Özet: Peter Parker gerçek ailesi tarafından terk edilmiş dayısı ve yengesinin büyüttüğü dahası sosyal hayatta zayıf karakterli, lise çağında bir gençtir. Her ergenin yaşadığı "ben kimim?, nereye aitim?" sorunları daha derin sormaktadır. Bir yandan da Gwen Stacy’ye kör kütük aşıktır. Bir gün babasına ait bir çanta bulan Parker, anne ve babasının ortadan kaybolmasının ardındaki sırları çözmeye karar verir. Karşısına Oscorp şirketi ve babasının eski ortağı olan Dr. Curt Connor’ın laboratuvarı çıkar. Artık hiçbir şey Peter Parker eskisi gibi olmayacaktır...

2012 yılı, Örümcek-Adam’ın 50. yıldönümü. Örümcek Adam ilk olarak 1962 yılında Amazing Fantasy (Ağustos 1962) antoloji serisinin 15. sayısında ortaya çıktı. Amazing Fantasy bu sayıyla birlikte sona erdi ve Örümcek Adam’ın maceraları yeni seri “The Amazing Spider-Man/İnanılmaz Örümcek-Adam”la 1963 yılında tekrar başladı.

Bu hafta gösterime giren The Amazing Spider-Man’ da işte bu seriden uyarlanmış yani hikayeyi revize edilmemiş ve bana göre en güzel haliyle izliyoruz.

Yeni maceranın kötüsü Peter Parker’ın babasının çalışma arkadaşı olan ve kafasını türler arası genetik değişime takmış Dr. Curt Connor… Peter’ın yanık olduğu Gwen Stacy’de onun laboratuvarında stajyer… Aynen çizgi romanda olduğu gibi deri çizmeler ve mini eteklerle “hem seksiyim hem de zeki” dercesine ortalarda dolaşıyor ancak yine çizgi romanı okuyanların itiraz edeceği üzere çemçük ağızlı Emma Watson’dan Gwen o-l-m-a-z! Örümcek-Adam uyarlamaları yanlış castlar kurmaya devam ediyor. Neyse, zamanında bir kolunu kaybetmiş olan Dr. Connor’un kendisini de iyileştirebilmek gibi bir amacı var ancak o kötüyse Oscorp denen adi şirket ondan daha kötü… Peter’ın da yardımlarıyla geliştirilen bir formülü kendi üzerinde deneyen Dr. Connor yeniden kol çıkarmaktan fazlasına kavuşup dev bir kertenkeleye dönüşüyor ve şehri teröre boğuyor. Tabi karşısında zavallı Amerikalıların koruyucusu Örümcek-Adam var!

Örümcek Adam idealize edilmiş süper kahramanların son temsilcilerinden biri… Tıpkı Clark Kent gibi Peter Parker’ı da büyütenler basit, dürüst ve sağduyulu ebeveynler… May hala ve Ben amcası bir süper kahramanın, süper bir manyağa dönüşmesini engelleyen sorumluluk duygusunu ona her gün doz aşımı içerecek şekilde aşılıyorlar. Peter bocalasa da, ergen sorunlarıyla uğraşsa da sonunda bu güçlü deniz fenerinin çağrısını hatırlayıp kendine geliyor. Ben amcanın tavsiyelerine kulak asmamak mümkün değil: “Büyük güç büyük bir sorumluluk getirir”.

Örümceği oynayan Andrew Garfield ise ilk bölümde Harry Pooter benzeri bilinçli bir titreklik içinde oynasa da role oturmuş. Aktörü bizim “Umutsuz Ev Kadınları”nda Mert’i oynayan Batuhan Karacakaya’ya çok benzettim. Ayrıca daha zayıf ancak daha atletik gösteren ve kir pas içindeki yeni Örümcek kostümü de çok hoşuma gitti. Filmin “biri neden böyle saçma bir kostüm giyer ki?” sorusuna da verilecek çok sıkı cevapları var.

Uzun lafın kısası; Yeni Örümcek-Adam maceramız gayet keyifli bir seyirlik ancak fazlasını aramayın. 215 milyon dolarlık bir bütçe için CGI efektler biraz zayıf kalmış olsa da filmi IMAX izlemenin keyfi her şeyi unutturuyor. CGI’ın devrimi sanırım sona erdi ve artık her şey limitler dahilinde… Size de mutlaka bu deneyimi tavsiye ediyorum. Geriye kalan üç boyutlandırma sistemleri ile IMAX arasında korkunç bir deneyim farkı var. Filmi bu şekilde izlerseniz gerçekten binaların arasında ağ fırlatıp ilerlediğinizi düşündürecek kadar başarılı planlar var. Bir tür Rollercoaster’a binmiş gibi hissettiriyor.

Hoplayan, zıplayan, yapışan ve tırmanan bir süper kahraman Spider-Man ancak bir yandan da okuldaki güzel kızı tavlamak isteyen bir ergen… Çizgiromandaki Örümcek Adam’ın, bana göre, en iyi sinemalaştırılmış halini görmek isterseniz buyurun.

DEDEKTİF DEE VE GİZEMLİ ALEV / Aksiyon, Gerilim / 122 dk



Yönetmen: Tsui Hark

Oyuncular: Andy Lau, Binbing Li, Tony Leung, Ka Fai

Özet: M.S. 7 yüzyılda geçen hikayede, dönemin en güçlü ülkesi olan Çin’in Luoyang kentinde Kraliyet Sarayı’nın yakınlarında ülkenin en büyük Budist anıtı inşa edilmektedir. Çin’in ilk kadın İmparatoru olarak taç giyecek Wu Zetian ise tahta geçmek için anıtın bitmesini beklemektedir. Fakat yakın zamanda yeni kraliçenin tahta çıkışını tehdit eden bir seri olay yaşanır. Kraliçenin güvenerek görevlendirdiği yüksek mevkilerdeki adamları, gündüz vakti halkın gözü önünde diri diri yanmaya başlar. Kimse nasıl olduğunu anlamaz ve arkasındaki "gücü" bulamaz. Wu Zetian taç giyme töreni öncesi bu sır gibi ölümlerin arkasındaki gerçeği öğrenmeye kararlıdır.

Gerçeği ortaya çıkartmak için yıllar önce kendi elleriyle sürgüne yolladığı dedektif Dee Renjie’yi kente geri getirerek onu yaşananları araştırması için görevlendirir.

(2001)The Legend of Zu, Seven Swords (2005) gibi filmlerin yönetmeni Çinli sinemacı Tsui Hark’ın son filminin başrollerini Andy Lau, Carina Lau, Li Bing Bing paylaşıyor.

Dedektif Dee’yi izledikten sonra da "nereden nereye" dedim. O ucuz setlerde çekilen, basmakalıp senaryolardan mamul kahramanlık tefrikalarından şimdiki gibi görkemli seyirliklere uzanan gayretli bir yolun son durağı bu film... Hani diyoruz ya, "Türk sineması çok gelişiyor" diye... Elin sineması da pek yerinde durmuyor!

Hong Kong gişe sineması, 80’lerde filmlerini dışarı pazarlayabilir hale geldiğinde, geçirdiği bir dizi değişimle Hollywood taklitçisi bir kurgu ve görsellikten medet umar hale geldi. Bütçeler arttı, kalite yükseldi. Derken, taklit etmekten ötesini yapabilir hale geldiler. Olaya gişe sineması açısından yaklaşırsak, Dedektif Dee gibi filmler sayesinde epey ileride durduklarını söylemek mümkün.

Filmin yönetmeni Tsui Hark, tam da bahsettiğim zamanlardan gelen bir sinemacı... Bizde daha çok Jean-Claude Van Damme’lı İkiz Kan (Double Impact) ve Son Vuruş (Knock Off) filmleri ile tanınıyor ancak yönetmenin, tekniği güçlü ve kendine ait bir aksiyon dili var.

Dee’yi canlandıran Uzakdoğu yıldızı Andy Lau ise, Sherlock Holmes ’un Robert Downey Jr.’ını taklit edecek şekilde yazılmış bir role kendi oyunculuğunu katıp, onu başka bir yere taşımasını biliyor. Aslına bakarsanız Dee koskoca Çin İmparatoriçesine ayar verecek kadar kendine güvenen bir tip. O dönemde ortaya koyduğunuzun şerefiniz ve daha da önemlisi kelleniz olduğunu düşünürseniz bu hem zekasıyla olayları çözen hem de sıkı tekmeler savuran karakter Sherlock’dan çok daha cüretkar bir durum.

O kadar övdükten sonra filmin bazı sıkıntılarını da es geçmemek lazım. Wuxia’lar, pek çok fantastik absürtlüğün yaşandığı, doğu mitolojisini kendisine göre yağmalayan yapımlardır çoğu zaman. O yüzden böyle "Sherlock Holmes" tarzı bir gizem öyküsünde, konuşan geyikler gibi fantastik yaratıkların cirit atıyor olması, meselenin algıladığımız dünya mantığında çözülebilir olmasını güçleştiriyor/güçsüzleştiriyor. Ayrıca filmdeki CGI’lar daha iyi olabilirdi ancak bütçesiyle (13 milyon Hong Kong doları) kıyaslandığında çok daha görkemli görünen bir film Dedektif Dee...

Çok fazla kopyayla gösterime girmese de haftanın en ilgiye değer yapımlarından biri Dedektif Dee ve Gizemli Alev... Asya gişe sinemasının yükselişini görmek adına da önemli bir seyirlik... Gönül rahatlığıyla, görmenizi tavsiye ediyorum.


KIYAMET KİTABI / Bilimkurgu, fantastik / 115 dk



Yönetmen: Kim Ji-woon, Pil-Sung Yim

Oyuncular: Kim Kang-woo, Seung-beom Ryu, Song Sae-byuk


Özet: A cool new world, Heaven’s Creation ve Happy Birthday adında üç hikayeden oluşan filmde dünyanın ve insanlığın sonuna ilginç bakış açıları getiriliyor.

"A Cool New World" bölümündeyse dünyanın nüfusu bir virüs tarafından tehdit edilmektedir, insanların zombiye dönüşmesi genç bir adamın gözünden anlatılır.

“Heaven’s Creation “ da ise elektrik mühendisi Pak Do-won bir tapınakta "aydınlandığı" ve Buda olduğu iddia edilen bir robotun arızasını gidermek için tapınağa vardığında bu durumun oradaki rahipler tarafından da benimsendiğini görür ve robot RU-4’le konuştuktan sonra büyük bir ikileme düşer. Robotu üreten şirket ise tek yolun onun imhası olduğunu düşünmektedir.

Son bölüm "Happy Birthday" çok serbest salınan bir fantezi… Bu bölümde babasının 8 numaralı bilardo topunu kıran bir kız amcasının Ufo gördüğü bir vakitte internetten bilardo topu sipariş veriyor. Sonra dünyaya dev bir meteor yaklaşıyor ve görülüyor ki bu 10 km çapındaki meteor aslında 8 numaralı bilardo topu! Kız ve ailesi dünyanın sonunu getirecek bu teslimatı önlemek için sığınaklarında mücadele etmeye (siparişi iptal etmeye) çalışıyorlar.

Üç öykü, biri mutlaka size uyar. Ben en çok Nirvanaya ulaşmış Robor’un olduğu bölümü sevdim.

AŞK SANATI / Komedi / 85 dk



Yönetmen: Emmanuel Mouret

Oyuncular: François Cluzet, Julie Depardieu, Ariane Ascaride

Özet: Zoe en iyi arkadaşı Isabelle’e kocasıyla bir ilişki yaşamasını teklif eder. Achille ise yeni taşınan komşunu peşi sıra kovalayarak, beraber olmanın yollarını arar. Amélie ise tam bir sadakat örneğidir ve arkadaşı Isabelle’den yerine getirilmesi çok zor bir istekte bulunur. Emmanuelle de sevgilisi Paul’u terk etmenin yollarını arar. Vanessa ise kocasına başka çiftlerle birlikte olurlarsa seks açısından daha da özgürleşeceklerini iddia eder!

Fransız sinemacı Emmanuel Mouret ’Aşk sanatını’ seyircilerine öğretmeye kararlı. Başrollerini Fransızların gözde oyuncuları arasında yer alan Gaspard Ulliel, Judith Godrèche, François Cluzet, Julie Depardieu’nun paylaştığı filmde ilişkilerin çıkmaz sokakları ve bolca aşk üçgeni mevcut!

Günümüz modern ve karmaşık kadın-erkek ilişkilerinin masaya yatırıldığı romantik komedinin senaryosu da oyuncu Emmanuel Mouret’in kaleminden çıkmış...

BU DANS SENİN / Dram, Komedi / 116 dk



Yönetmen: Sarah Polley

Oyuncular: Seth Rogen, Michelle Williams, Sarah Silverman

Özet: Margot ve Lou beş yıldır evli olan ve dışarıdan bakıldığında sorunsuz ilişki yürüten bir çifttir. Fakat Margot’un tesadüfen tanıştığı Daniel’e karşı hissettiği çekim, evliliklerindeki tüm düzenin, her şeyin yönünü değiştirecektir. Zira Daniel ile engel olamadıkları cinsel yakınlaşma Margot’un kendisini daha fazla tanımasına ve evliliğinin gidişatını sorgulamasına neden olacaktır...

Çektiği çeşitli kısa filmlerden sonra ilk uzun metraj filmi olan Ondan Uzakta (Away from Her, 2006) ile En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar adaylığı olan oyuncu Sarah Polley’in ikinci uzun metrajlı filmi olan yapım sevgi, bağlılık, ihanet üzerine günümüz evliliklerine bir bakış açısı sunuyor.

2011 yılında Toronto, Atlantik, Vancouver, San Sebastian Film festivallerini gezen yapımın başrollerini ise Michelle Williams, Seth Rogen ve Luke Kirby paylaşıyor. Film ülkemizde !f 2012’nin Hit Filmler kuşağında seyirci ile buluşmuştu.

PEKİ ŞİMDİ NEREYE? / Dram, komedi / 110 dk



Yönetmen: Nadine Labaki

Oyuncular: Nadine Labaki, Claude Baz Moussawbaa, Layla Hakim

Özet: 2007 yılında çektiği ilk filmi Karamel’in dünya çapındaki başarısından sonra oyuncu Nadine Labaki, yapımcılığını, senaryosunu, yönetmenliğini üstlendiği ayrıca rol aldığı ikinci filmi Where do we go now? ile tekrar sınırları dışındaki seyircilere ulaşmayı hedefliyor.

Ortadoğu’nun diken üstündeki coğrafyasında dinsel çatışmalara ve savaşın anlamsızlığına kadınların zeki ve pratik çözümleriyle cevap veren Labaki kamerasını Lübnan’da hiçliğin ortasında küçük bir köye çeviriyor. Savaş sonrası Müslüman-Hristiyan ayrımı yapmadan yaşamaya devam eden köylüler çatışma haberlerinin gelmesi üzerine birbirlerine düşman kesilmeye başlarlar. Şiddeti çıkartan erkekleri yatıştırma görevi ise kendilerine has yöntemlerle bu buna başaran kadınlara düşer.

2011 Cannes Film Festivali’nde beğeniyle karşılanan film bu seneki Toronto Fim Festivali’nden de Halk Ödülü ile döndü...

YENİDEN VİZYONDA: BERLİN KAPLANI / Dram, Komedi / 95 dk



Yönetmen: Hakan Algül

Oyuncular: Ata Demirer, Tarık Ünlüoğlu, Necati Bilgiç

Özet : Ayhan Kaplan, Berlin’de yaşayan, geçimini boksörlük ve bodyguardlık yaparak sağlayan bir Türk vatandaşıdır. Ayhan ve antrenörü Cemal için işler pek yolunda gitmemektedir. İkisi de artık hayattan bir mucize beklemektedir.’’

Eyvah Eyvah filmleri ile Yeşilçam romantik komedilerini özleyen seyirciye büyük bir ödül vermişti Ata Demirer... Bir kez daha ve yine Hakan Algül’le aynı formülü deniyor. Aşırı iyi niyetli, kirlenmemiş insanların öykülerini anlatmayı, oynamayı seven komedyenin Berlin’li boksör Ayhan Kaplan tiplemesi çok başarılı... Aslında eğlenceli ve başarılı bir film fakat bu defa filmin tüm komedi yükünün Ata Demirer’in üzerine yıkılması ve Nihal Yalçın gibi bu film için yanlış oyuncu seçimleri Berlin Kaplanı’nı, Eyvah Eyvah serisiyle girdiği savaştan mağlup çıkarıyor. Yine de her yaştan seyircinin keyif alacağı bir "güzel insanlık" dersi... Çocuğunuzla gidin.

Murat tolga Şen /