ORHAN PAMUK TARİHİ GERÇEKLERİ ÇARPITTI MI? 'ORHAN PAMUK'TAN MASALLAR'DA NELER VAR?

Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu, Orhan Pamuk'un The Guardian gazetesinde çıkan değerlendirmelerine sert eleştirilerde bulundu

Pamuk’un “1950’lerde ve 60’larda çocukluğumun Türk okul kitaplarında Avrupa bir pembe masal ülkesiydi…” demesini tarihi bir kez daha çarpıtmak olarak niteledi.

Nilgün Cerrahoğlu’nun “Orhan Pamuk’tan Masallar” başlıklı yazısı şöyleydi:

“50’li-60’lı yılların ders kitaplarında Avrupa bize gerçekten de böyle toz kondurulmayan, pembe bir masal dünyası olarak mı okutuluyordu?”

Pamuk’la benim gibi aynı kuşaktan gelen tüm okurlara buradan bu soruyu sormak istiyorum…

Soruya “doğru yanıtı” vermek önemli…

Pamuk, Cumhuriyet Türkiyesi’ni çünkü –Erbakan’ı aratmayan bir “Sizi gidi Batı taklitçileri sizi!”- sığlığıyla yargılıyor…

Beğenir beğenmezsiniz; Orhan Pamuk küresel ölçekte izlenen Nobelli bir yazar…

“Guardian”da “Avrupa’ya dair umut ve korkuların anlatıldığı”, dünya çapında yazarların kaleme aldığı, “Benim Avrupam” başlıklı bir yazı dizisinde yer almış…

Dizi, Pamuk’la başlıyor. İlk yazıda Pamuk şu cevheri yumurtluyor:

“1950’lerde ve 60’larda çocukluğumun Türk okul kitaplarında Avrupa bir pembe masal ülkesiydi… Yenilen ve dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntılarından Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken Kemal Atatürk Yunan ordularıyla savaşmış, ama sonra ordunun desteğiyle Batı karşıtı değil, Batı yanlısı, modernleşmeci bir dizi kültürel, toplumsal reforma girişmişti. Yeni Türk devletini kuran seçkinlerin iktidarını sağlamlaştıran ve seksen yıldır Türkiye’de tartışılan bu reformları meşrulaştırmak için taklit etmek zorunda olduğumuz pespembe –occidentalist- bir Avrupa hayaline inanmamız gerekiyordu…”

Anlatılan Avrupa “çift yüzlü Janus” gibiydi

Pamuk’la aynı yıllarda Cumhuriyet okullarının sıralarından geçen ben, Avrupa’yı hiç de böyle mükemmel bir “pembe masal dünyası tasviri” içinde çağrışımı ile hatırlamıyorum.

Geri dönüp baktığımda o yılların “Avrupa anlatımlarından” aklımda kalan imge olarak, iki yüzlü Roma tanrısı “Janus”a bir gönderme yapabilirim.

Bizlere okutulan Avrupa’nın –Janus gibi tıpkı-“çirkin ve güzel… iki yüzü” vardı:

“Çirkin yüz”… anımsadığım tüm okul kitaplarında açık biçimde eleştirilen ve tarih önünde yargılanan “Avrupa sömürgeciliği” idi…

Batı Avrupa ülkelerine karşı girişilen tüm “sömürgecilik mücadelelerinde”; Atatürk’ün bir “ilki” gerçekleştirdiği ve sömürgecilikten kurtulan ülkelere “örnek” olduğu, ilkokul sıralarından itibaren bize döne döne anlatılırdı…

Bunun “eksiği var, fazlası yok” bir söylem olduğunu geçen yıl gittiğim Hindistan’da fark ettim…

Bildiğim kadarıyla Pamuk’un, kendisi de yazar olan, Hintli bir sevgilisi var. Şimdiye dek görmediyse sevgilisiyle Yeni Delhi’deki “Teen Murti Nehru Memorial”ı lütfedip dikkatlice gezsin…

Kurtuluş Savaşı mücadelesini Nehru’dan okuyun.

Hindistan’ın ilk Başbakanı ve bağımsızlık lideri Jawarharlal Nehru’nun rezidansı olan ve liderin ölümü ardından “Hindistan bağımsızlık mücadelesi müzesine” dönüştürülen saray Nehru’nun anılarıyla dolu..

Ülkesinin bağımsızlık savaşı sırasında İngilizler tarafından defalarca hapse atılan Hintli lider; hapiste dünya tarihini yazmış…

“Glimpses of World History” adıyla yayımladığı “1155 sayfalık” kitapta Türkiye’ye -“Türkiye Avrupa’nın Hasta Adamı Oluyor”, “Yeni Türkiye küllerinden yükseliyor”, “Mustafa Kemal geçmişle bağları kopartıyor” adlı- üç bölüm ayırmış…

Pamuk’un –vaktiyle!- “Benden başka kimse söylemeye cesaret edemedi ama biz 1 milyon Ermeniyi kıtır kıtır kestik” diye söz ettiği Ermeni meselesinden Nehru mesela, bir “soykırım” değil; “Çarlık Rusyası” ile “büyük Batılı güçlerin”; Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullandığı bir silah olarak bahsediyor….

Kurtuluş Savaşı’ndan söz ederken de; “Mustafa Kemal’in İzmir’de Yunanlıları denize döktüğünü haber aldığımızda…” diye anlatıyor: “Biz Lucknow hapishanesindeydik. Türklerin zaferini, hücremizi elimize geçirebildiğimiz ıvır zıvırla donatarak kutladık; gece ışıkları açık bıraktık…”

Hapisteki hücresinden; Hindistan bağımsızlık liderinin başta “Kurtuluş Savaşı” olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun tüm aşamalarını, -İsmet Paşa’nın Lozan’da ustalıkla kullandığı “sağırlığı” dahil- coşku içinde izlemiş olmasına “Teen Murti”yi gezerken hayret etmiş; Cumhuriyetin “tarih kitaplarında”, ulusların bağımsızlık savaşı adına ülkemizin oluşturduğu örnek bağlamında bize aktarılanların mütevazı kaldığını düşünmüştüm…

Yerkürenin beri ucundaki bir hapishane hücresinden, Nehru herhalde bunları durduk yerde kursağından atmıyordu...

“Bağımsızlık tarihi” o yıllarda henüz yeni yazılmakta ve şekillenmekte olduğu için, “resmi tarih” yazdığı da söylenemezdi…

Okul kitaplarında bize anlatılan “Avrupa’nın” bir çehresi buysa; diğer çehresi de öte yandan gayet tabii çok büyük bir “uygarlık kaynağı, aydınlanma yuvası, sanat ve estetik dünyasıydı”…

Bütün bunlar yalan mı?

Aşırı bazı basitleştirmeler ve banalleştirmeler ötesinde, bu Avrupa tasvirinin bugün her zamankinden geçerli ve isabetli; özde çok gerçekçi olduğunu düşünüyorum.

Sade İngiliz “Guardian” okurları için değil, Pamuk’la... bizim gibi aynı dönemi yaşamayan Türkiye’nin genç kuşakları adına, sorumsuzca böyle “tarihi çarpıtmanın” cevap verilmesi gereken ciddi bir konu olduğunu düşündüğümden... Kaldığım yerden devam edeceğim