ORAY EĞİN SEFA KAPLAN'DAN ÖZÜR DİLEMEYİ DÜŞÜNMÜYOR!
"Kusura bakmayın, okuduğu yazıyı anlamayan Sefa Kaplan'a bir özür borcum yok."
Gerçekten okuduğunu anlamıyor
Geçenlerde birkaç arkadaş dünyada yazının nereye gideceğini konuşuyorduk, benim bir cümleme itiraz etti: 'Çok uzun, kısalt. Artık twitter çağında yaşıyoruz kimsenin böyle uzun cümlelere tahammülü yok. Orhan Pamuk türü cümle kurmalar ölüyor.' 140 karakterle haberleşmeye alışan bir kültür doğal olarak birbirine virgülle bağlanan cümleleri yadırgıyor. Ben de -pek başarılı olamasam da henüz- son zamanlarda yedi-sekiz kelimeden oluşan cümleler kurmaya çalışıyorum.
Bu konuda daha çok çalışmam ve kısa cümlelerde ısrarcı olmam gerektiğini dün bir kez daha anladım.
Baksanıza, en 'entelektüel' haberci Sefa Kaplan bile birbirine bağlanan cümlelerden ne kastettiğimi anlamıyor.
Hürriyet'te benden yapılan alıntının doğru olmadığı şikayetim üzerine okur temsilcisi Faruk Bildirici'den bir e-mail aldım. Bildirici, Sefa Kaplan'ın benden yaptığı Beyaz Türklük alıntısının iki sene önce yazdığım bir yazıda yer aldığına dikkat çekiyordu.
Elbette iki sene önce yazdığım yazıyı unutacak kadar bunamadım.
Ancak söz konusu yazımda bir Beyaz Türk tanımı yapmıyor, daha çok Beyaz Türk köşe yazarlarından bahsediyordum. Aradaki ince ayrımı görmemiş olabilir mi Sefa Kaplan? 'Beyaz Türk köşe yazarlarına mahalle baskısı' başlıklı yazımda bir köşe yazarları topluluğunun özelliğini sayıyordum, Beyaz Türkler'in değil. Bodrum'a tatile giden, iktidar sofralarında yer almayı seven, vs. diyerek.
Beyaz Türk tanımı yapmakla, Beyaz Türkler gibi yaşayan köşe yazarlarını anlatmak arasında bir fark var.
Zaten yazının tamamı da Hasan Cemal, Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas gibi siyasal İslam'a destek verince kendi çevrelerinde dışlanan gazeteciler hakkında.
Ne acıklı; 'entelektüel' haberleri yapma iddiasında olan bir gazeteciye buradan virgülle anlatım, cümle bölmek, bağlaç, tamlama gibi konulardan bahsetmek zorunda kalıyorum şimdi.
Her şey bir yana, daha iki-üç gün önce bildiğimiz Beyaz Türk tanımının artık geçerli olmayacağını, bu tanımın evrim geçirdiğinden bahsetmişim. Benden alıntı yapan gazeteci Sefa Kaplan'ın iki gün önceki değil de, iki yıl önceki yazıdan bahsetmesi mesleki
açıdan ne kadar yerinde?
Ya okumuyor... Ya da okuduğunu anlamıyor...
Gerçi, ben onun okumadığını da biliyorum. Çünkü hakkında haber yaptığı, olumsuz yazılar yazdığı 'Efendi'yi okumadığını (sadece göz attığını) kitabın yazarı Soner Yalçın onu aradığında itiraf edivermiş!
Böyle oluyor günümüzün zaptiyesi demek ki.
Kusura bakmayın, okuduğu yazıyı anlamayan Sefa Kaplan'a bir özür borcum yok.
Oray EĞİN / AKŞAM
Geçenlerde birkaç arkadaş dünyada yazının nereye gideceğini konuşuyorduk, benim bir cümleme itiraz etti: 'Çok uzun, kısalt. Artık twitter çağında yaşıyoruz kimsenin böyle uzun cümlelere tahammülü yok. Orhan Pamuk türü cümle kurmalar ölüyor.' 140 karakterle haberleşmeye alışan bir kültür doğal olarak birbirine virgülle bağlanan cümleleri yadırgıyor. Ben de -pek başarılı olamasam da henüz- son zamanlarda yedi-sekiz kelimeden oluşan cümleler kurmaya çalışıyorum.
Bu konuda daha çok çalışmam ve kısa cümlelerde ısrarcı olmam gerektiğini dün bir kez daha anladım.
Baksanıza, en 'entelektüel' haberci Sefa Kaplan bile birbirine bağlanan cümlelerden ne kastettiğimi anlamıyor.
Hürriyet'te benden yapılan alıntının doğru olmadığı şikayetim üzerine okur temsilcisi Faruk Bildirici'den bir e-mail aldım. Bildirici, Sefa Kaplan'ın benden yaptığı Beyaz Türklük alıntısının iki sene önce yazdığım bir yazıda yer aldığına dikkat çekiyordu.
Elbette iki sene önce yazdığım yazıyı unutacak kadar bunamadım.
Ancak söz konusu yazımda bir Beyaz Türk tanımı yapmıyor, daha çok Beyaz Türk köşe yazarlarından bahsediyordum. Aradaki ince ayrımı görmemiş olabilir mi Sefa Kaplan? 'Beyaz Türk köşe yazarlarına mahalle baskısı' başlıklı yazımda bir köşe yazarları topluluğunun özelliğini sayıyordum, Beyaz Türkler'in değil. Bodrum'a tatile giden, iktidar sofralarında yer almayı seven, vs. diyerek.
Beyaz Türk tanımı yapmakla, Beyaz Türkler gibi yaşayan köşe yazarlarını anlatmak arasında bir fark var.
Zaten yazının tamamı da Hasan Cemal, Nazlı Ilıcak, Mehmet Barlas gibi siyasal İslam'a destek verince kendi çevrelerinde dışlanan gazeteciler hakkında.
Ne acıklı; 'entelektüel' haberleri yapma iddiasında olan bir gazeteciye buradan virgülle anlatım, cümle bölmek, bağlaç, tamlama gibi konulardan bahsetmek zorunda kalıyorum şimdi.
Her şey bir yana, daha iki-üç gün önce bildiğimiz Beyaz Türk tanımının artık geçerli olmayacağını, bu tanımın evrim geçirdiğinden bahsetmişim. Benden alıntı yapan gazeteci Sefa Kaplan'ın iki gün önceki değil de, iki yıl önceki yazıdan bahsetmesi mesleki
açıdan ne kadar yerinde?
Ya okumuyor... Ya da okuduğunu anlamıyor...
Gerçi, ben onun okumadığını da biliyorum. Çünkü hakkında haber yaptığı, olumsuz yazılar yazdığı 'Efendi'yi okumadığını (sadece göz attığını) kitabın yazarı Soner Yalçın onu aradığında itiraf edivermiş!
Böyle oluyor günümüzün zaptiyesi demek ki.
Kusura bakmayın, okuduğu yazıyı anlamayan Sefa Kaplan'a bir özür borcum yok.
Oray EĞİN / AKŞAM