"ORAY EĞİN İLE ADININ AYNI YAZIDA GEÇMESİ HASAN CEMAL'İ YETERİ KADAR İNCİTMİŞTİR!"
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Hasan Cemal'i eleştirirken Oray Eğin'e de çakmayı ihmal etmedi!
O 'ucube' heykel var ya...
Yüzyıllar boyunca hemen her alanda havlu atmış bir "medeniyetin" çocuklarının "şanlı tarih"e sığınmalarında anlaşılmayacak bir şey yok.
Cemil Meriç üstadımızın ifadesiyle, "Murdar bir hâlden muhteşem bir maziye kanatlanmak..." hülyasıdır bu!
Bütün mesele kafayla maziye çakılı kalmamakta!
Fazla kanatlanıp da maziye çakılı kaldın mı, işte o fena!
Soru şudur:
Dans yüzünden Fransa'ya racon kesen Kanuni'yi şarapçı, haremden çıkmayan ve sapkın ilişkilere teşne şekilde gösterirseniz "şanlı tarih"e sığınan bir insanın ne yapmasını beklersiniz?
"Yaşa... Nurol... Varol..." demesini mi?
"Şanlı tarih" bellediği mazinin en "şanlı" dönemine mührünü vuran haşmetli hükümdar hakkındaki algısını tarumar eden bir diziye tepki göstermemesi daha tuhaf olmaz mıydı?
Hiç tepki göstermemesi için "fırıldak ruhlu" (Ertuğrul Beyciğimin kulakları çınlasın) olması gerek.
Bütün mesele, tepkisini ortaya koyma tarzında.
"Yasaklansın!" demekle, "Söyletmen vurun!" yahut "Vurun kahpeye!" tarzı yıkıcı tepkilerle olmaz ama!
Eleştirsin, mesnetlerini dillendirsin, tezini ortaya koysun, hatta elinden geliyorsa daha iyisini yapsın.
Budur. Bu kadardır.
Bu arada, "Söyletmen vurun" zihniyeti ile "söyleneni" gündüz gözüyle çarpıtmak arasında zihinsel akrabalık olduğunu belirtmeyi ihmal etmeyelim.
Mesela...
Akşam gazetesinden Oray Eğin adlı köşe yazarı, "Onlar için heykel sanırım hala put yerine geçiyor ve İslam inanışı putperestliği ortadan kaldırdığı için heykelleri yıkarak geleneği sürdürüyor olabilirler..." diyor.
Muhafazakarlar içinde heykelleri put tesmiye edenler var mı bilemem.
Benim bildiğim şudur:
O heykel var ya...
Hani Başbakanımızın ifadesiyle o "ucube" heykel...
Dört dörtlük bir putperestten başkası, o heykele "ucube" denilmesinden hareketle, "Evet, kan istiyorlar. / Ve intikam peşindeler. / Nefret dolular..." sonucunu çıkaramaz!
Ayrıca...
Her halükarda özgürlüklerden yana olan köşe yazarlarımız da kantarın topuzunu kaçırıp her eleştiriyi "yasakçılıkla" bir tutmasın.
En azından bunun da bir tür "yasakçılık" olduğunu akıllarına düşürsünler.
Hasan Cemal gibi araya "kaynak" yaparak toptancılığa kalkışmasınlar.
Yanlış anlaşılmasın:
"Muhteşem Yüzyıl"a, Can Dündar'ın "Mustafa"sına veya "Hür Adam"a tepki gösterenleri aynı mesabede değerlendirmesini kastetmiyorum.
"Bilgi Üniversitesi'nde akademik özgürlüğün sınırlarını sınayan genç yönetmen adayının başına yıldırımlar yağdıranlar..." şeklinde malum porno filmini arkalamasına lafım yok.
"Hür Adam"a yapılanlarla, üniversitede porno film çeken "genç yönetmen adayına" yapılanları bir tutarcasına dile getirmesini de yasakçılığa karşı duyduğu coşkuya verelim.
Peki...
"Kusturica'yla Naipaul'u bu topraklardan kovalamayı marifet sananlar..." ne demek oluyor?
Semih Kaplanoğlu son derece anlamlı bir jestle, soykırımı destekleyen Kusturica'nın jüri üyesi olduğu festivalden filmini çekmişti.
Biz de, cami bombalamayı "yaratıcı tutku" şeklinde alkışlayan "kültürel bir ırkçı"nın "İstanbul 2010 Ajansı" tarafından "şeref konuğu" olarak davet edilmesine karşı çıkmıştık.
Kusturica Antalya'dan evvel Bursa'ya gelmişti; Naipaul da İstanbul'a. Birinin bütün filmleri Türkiye'de gösterildi, diğerinin birçok eseri Türkçeye çevrildi. (Bütün eserlerinin tercüme edilmesi gerektiğini de dercetmiştim.)
Hasan Cemal araya sıkıştırdığı bu tarz cümlelerle bizim üzerimizden özgürlük tutkusunu veya yasakçılığa duyduğu alerjiyi dillendirmeden evvel, "Ben eğer bir 'sivil faşizm'e doğru sürüklendiğimize inansam, AK Parti hükümetini hangi yolla olursa olsun iktidardan alaşağı etmek için elimden geleni yapardım..." ifadesinin ne anlama geldiğini açıklasın daha iyi.
"Hasan abi"mizi daha fazla incitmek istemem.
Oray Eğin ile aynı yazıda adının geçmesi zaten yeterince incitici olmuştur.
Salih TUNA / YENİ ŞAFAK