ORAY EĞİN DE ''KELLE'' MODASINA UYDU! EĞİN KİMİN KELLESİNİ İSTİYOR?
Akşam Gazetesi yazarı Oray Eğin, son günlerin modasına uyarak önemli bir ismin kellesini istedi!
Bu kızın eylemde ne işi var
Hamile genç kıza uyarılara rağmen ısrarla vuran, çocuğunun düşmesine neden olan polis bir bebek katilidir. ’Bebek katili’ bu ülkenin hafızasında bir teröristle özdeşleşmiş bir tabirdir. Ve bugün aynısını bir polis için kullanmak zorunda kalıyorum. Aklıma daha hafifi gelmiyor çünkü.
Bu genç kızın düşen bebeğinin hesabının sonuna kadar sorulmasını istiyorum. Gerekirse Emniyet Müdürü’nün kellesi alınarak. Gerekirse İçişleri Bakanlığı’nın kapısına dayanılarak. Nasıl olursa artık...
Polis sadece bebeğini düşüren genç kızın değil, gözaltından yüzü yara içinde, burnu kırılmış bir şekilde çıkan genç erkeğin de hesabını vermelidir.
Ancak bu haklı tepkimizi dile getirirken hiç kimsenin şu anda duymak istemediği bir o soruyu da sormak zorundayız:
Hamile genç kızın orada ne işi vardı?
Ben bu ülkede derbi maçlar olduğunda ya da Milli Takım galip geldiğinde bile sokağa çıkmamayı tercih ediyorum. Asker uğurlamaları esnasında canımdan endişe ediyorum. Beyoğlu’nda tek başımaysam ıssız ara sokaklardan geçmemeye çalışıyorum.
Başka türlü bir terörün hüküm sürdüğü bir suç şehrinde yaşadığımı biliyorum. Hiçbir otoriteye de canımı emanet edecek kadar güvenmiyorum.
Herhalde herkes herhangi bir konuda eylem yapacaksa bu ülkede çiçeklerle karşılanmayacağını bilir. Buranın bir İskandinav ülkesi olmadığını, medeniyetten uzak tepkilerle karşılanacağını hesap etmemiz için çok fazla şey bilmemiz de gerekmez zaten. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz yeter: 1 Mayıslar’da polisin nasıl davrandığını, Vali’den Emniyet Müdürü’ne otoritenin nasıl tavır aldığı ortada.
Bir günde de Türkiye’ye demokrasi gelmediğine göre...
Canlarından korkup sokaklara çıkmasınlar, isyan etmesinler, seslerini yükseltmesinler demiyorum tabii ki. Keşke onların izinden yüz binler yürüse, keşke o Dolmabahçe bir dahaki toplantıda bir öğrenci seline dönüşse bu da isyana dönüşse...
Ama eğer az kişiyseniz ve engellemelere rağmen eyleme gidiyorsanız herhalde başınıza bir şeyler gelmesini göze alacaksınız demektir. Gözaltına alınmayı, dayak yemeyi, coplanmayı. Bu polis yıllardır böyle davranıyor.
Bunu bilmeyen var mı aramızda?
Peki o zaman hamile bir genç kız göz göre göre kendisini bu savaş alanına neden atar? Şiddetle sonuçlanacağı belli bir eylemde neden kendi hayatını, bebeğinin hayatını bu kadar kolay riske edebilir?
’Sen yanmasan, ben yanmasam’ diye açıklanamaz bu tercih.
O kızın eylemde ne işi vardı?
İşte bu sorunun yanıtını bulamıyorum. Hadi 19 yaşın isyanıyla ailesini dinlemedi; ben olsam ben de dinlemezdim. Ama etrafında hiç mi aklı başında bir arkadaşı yok? Uyarsın, engellesin, ’Saçmalama’ desin... Eylemciler arasında bir kişi bile çıkıp ’Ya hamile hamile buraya gelmek biraz aptalca’ diyemedi mi?
Kaderin böyle işlemiş olması, belki gündelik bir heyecanın, isyan arzusunun böylesi bir sona varması elbette polisin şiddetini meşru kılmıyor. Acıyı hafifletmiyor. Öfkemi dindirmiyor.
Ama şuursuzluğa karşı sessiz kalamıyorum.
Oray EĞİN / AKŞAM
Hamile genç kıza uyarılara rağmen ısrarla vuran, çocuğunun düşmesine neden olan polis bir bebek katilidir. ’Bebek katili’ bu ülkenin hafızasında bir teröristle özdeşleşmiş bir tabirdir. Ve bugün aynısını bir polis için kullanmak zorunda kalıyorum. Aklıma daha hafifi gelmiyor çünkü.
Bu genç kızın düşen bebeğinin hesabının sonuna kadar sorulmasını istiyorum. Gerekirse Emniyet Müdürü’nün kellesi alınarak. Gerekirse İçişleri Bakanlığı’nın kapısına dayanılarak. Nasıl olursa artık...
Polis sadece bebeğini düşüren genç kızın değil, gözaltından yüzü yara içinde, burnu kırılmış bir şekilde çıkan genç erkeğin de hesabını vermelidir.
Ancak bu haklı tepkimizi dile getirirken hiç kimsenin şu anda duymak istemediği bir o soruyu da sormak zorundayız:
Hamile genç kızın orada ne işi vardı?
Ben bu ülkede derbi maçlar olduğunda ya da Milli Takım galip geldiğinde bile sokağa çıkmamayı tercih ediyorum. Asker uğurlamaları esnasında canımdan endişe ediyorum. Beyoğlu’nda tek başımaysam ıssız ara sokaklardan geçmemeye çalışıyorum.
Başka türlü bir terörün hüküm sürdüğü bir suç şehrinde yaşadığımı biliyorum. Hiçbir otoriteye de canımı emanet edecek kadar güvenmiyorum.
Herhalde herkes herhangi bir konuda eylem yapacaksa bu ülkede çiçeklerle karşılanmayacağını bilir. Buranın bir İskandinav ülkesi olmadığını, medeniyetten uzak tepkilerle karşılanacağını hesap etmemiz için çok fazla şey bilmemiz de gerekmez zaten. Yaşadıklarımız, gördüklerimiz yeter: 1 Mayıslar’da polisin nasıl davrandığını, Vali’den Emniyet Müdürü’ne otoritenin nasıl tavır aldığı ortada.
Bir günde de Türkiye’ye demokrasi gelmediğine göre...
Canlarından korkup sokaklara çıkmasınlar, isyan etmesinler, seslerini yükseltmesinler demiyorum tabii ki. Keşke onların izinden yüz binler yürüse, keşke o Dolmabahçe bir dahaki toplantıda bir öğrenci seline dönüşse bu da isyana dönüşse...
Ama eğer az kişiyseniz ve engellemelere rağmen eyleme gidiyorsanız herhalde başınıza bir şeyler gelmesini göze alacaksınız demektir. Gözaltına alınmayı, dayak yemeyi, coplanmayı. Bu polis yıllardır böyle davranıyor.
Bunu bilmeyen var mı aramızda?
Peki o zaman hamile bir genç kız göz göre göre kendisini bu savaş alanına neden atar? Şiddetle sonuçlanacağı belli bir eylemde neden kendi hayatını, bebeğinin hayatını bu kadar kolay riske edebilir?
’Sen yanmasan, ben yanmasam’ diye açıklanamaz bu tercih.
O kızın eylemde ne işi vardı?
İşte bu sorunun yanıtını bulamıyorum. Hadi 19 yaşın isyanıyla ailesini dinlemedi; ben olsam ben de dinlemezdim. Ama etrafında hiç mi aklı başında bir arkadaşı yok? Uyarsın, engellesin, ’Saçmalama’ desin... Eylemciler arasında bir kişi bile çıkıp ’Ya hamile hamile buraya gelmek biraz aptalca’ diyemedi mi?
Kaderin böyle işlemiş olması, belki gündelik bir heyecanın, isyan arzusunun böylesi bir sona varması elbette polisin şiddetini meşru kılmıyor. Acıyı hafifletmiyor. Öfkemi dindirmiyor.
Ama şuursuzluğa karşı sessiz kalamıyorum.
Oray EĞİN / AKŞAM