ONLAR BÜYÜKÇEKMECE'DEKİ RANT DÜZENİNİ DEŞİFRE ETMEYE KALKTILAR!..JANDARMA,ADALET,EMNİYET MENSUPLARIYLA İŞADAMLARININ OLUŞTURDUĞU ARAZİ PAYLAŞIM SAVAŞINA ÇOMAK SOKTULAR!..NELER Mİ OLDU?..İŞTE İKİ KOMUTANIN FAZİLET MÜCADELESİ!..

Albay Hami Çakır,İstanbul Jandarma Alay Komutanıydı.Geleceğin generallerindendi. Binbaşı Zeki Bingöl ise devletin zirvesine uzanan operasyonlar yaptı.Birlikte bir yolsuzluk dosyasına el atınca bakın neler oldu?..

Albay Hami Çakır, Harp Okulu´nu 1974´te bitirip Jandarma teşkilatına teğmen olarak katıldı. Askerlik hayatının yaklaşık 15 yılı Güneydoğu bölgesindeki görevlerde geçti. Yarbay rütbesiyle Hakkari´de görevli iken 1997´de, "Yüksekova Çetesi" olarak bilinen oluşumun ortaya çıkmasını sağlayanlardan biriydi. Bu olayda bazı jandarma ve emniyet görevlileri ile korucular ve sivil kişilerden oluşan bir grup, bölgede devletin gücünü kullanarak çeşitli faaliyet ve eylemler yapmakla suçlanıyordu.

Çakır, albay rütbesinde iken 1999´da Edirne Jandarma Alay Komutanı oldu. Esenyurt Belediye Başkanı Gürbüz Çapan ve kardeşlerine yönelik yolsuzluk operasyonunu yapan timler onun alayındandı. Normalde bu görev İstanbul Jandarması´na aitti. Ama Ankara, o dönemde İstanbul Jandarması´nı devre dışı bırakıp bu işi Hami Çakır eliyle yapmayı uygun buldu. 2001 yılı ortasında Çakır artık İstanbul Jandarma Alay Komutanıydı ve iki yıl sonra general olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Çünkü jandarma teşkilatının en parlak subaylarından biriydi. Zaten geleceğin generalleri gözü ile bakılan albaylara İstanbul Alay Komutanlığı görevi veriliyordu. Çakır´ın en büyük özelliği, 24 saat görev bilincini özümsemiş bir subay olmasıydı. Telefonunu 24 saat ulaşılabilir şekilde açık tuttuğu gibi, birlikte görev yaptığı jandarma mensuplarına "İşinizi eşiniz gibi görün" öğüdünde bulunurdu. Bir askerî birliğe gidince ayrı yemek istemez, o gün asker ne yiyorsa, aynısını yerdi.

Binbaşı Zeki Bingöl, Harp Okulu´nu 1988´de bitirdi. 1993´te üsteğmen rütbesinde iken Şırnak´ta 13 timi olan seyyar bir bölüğün komutanı oldu. Şırnak´ta Tugay Komutanı Tuğgeneral Mete Sayar´dı ve terörün en yoğun olduğu dönemdi. Üç yıl Şırnak´ta görev yapan Bingöl, yüzbaşı iken Bingöl ilindeki komando taburunun komutanıydı. 2000 yılında Bayrampaşa Cezaevi´nde görevli jandarma taburunun istihbarat harekât subayı olarak İstanbul´a geldi. Bayrampaşa Cezaevi´ndeki manzara şöyleydi: Normal kapasitesi 800 kişi olan bu cezaevinde 3 bin 500-4 bin kişi kalıyordu. 40 kişilik koğuşlarda 120 kişi vardı. Cezaevinin deposu, hamamı, iş atölyeleri bile koğuş yapılmıştı. Koğuşlar bir numaralı, iki numaralı, üç numaralı koğuş olarak değil; koğuşlardaki organize suç gruplarının lideri her kimse onun ismiyle anılıyordu. Bu gruplar zaman zaman onlarca kişinin ölümü ile sonuçlanan çatışmalara girecek kadar silahlanmıştı. Devlet bırakın koğuşlardaki tabancaları toplamayı, koğuş kapılarını bile açamıyordu.

Buradaki kaosu yönetmekle görevli bin gardiyanla birlikte, bin civarında askerden oluşan jandarma taburu vardı, ama devlet cezaevine bir türlü hâkim olamıyordu. İstanbul´daki mahkemelerin bir günde aldığı tutuklama kararları üzerine tutuklanan kişilerin yarısı Bayrampaşa´ya geliyordu. Burası öyle bir yerdi ki, yolu mahkemeye düşüp de burada yatmamış kimse yoktu. 1989 döneminde Başbakan Erdoğan da, seçim yasakları ile ilgili bir dava sebebiyle kısa bir süreliğine Bayrampaşa´da yatmıştı.

Albay Hami Çakır´ın İstanbul Alay Komutanı, Yüzbaşı Zeki Bingöl´ün Bayrampaşa Cezaevi istihbarat subayı olduğu bu dönemde, İstanbul´un Büyükçekmece bölgesinde artık ayyuka çıkmış olan; ama nedense o tarihe kadar devletin ortaya çıkarmayı başaramadığı bir yolsuzluk dosyası vardı. 1990´lardan itibaren İstanbul´un rant bölgesi haline gelen Büyükçekmece ve Beylikdüzü´nde belediye başkanlarından üst düzey jandarma görevlilerine, emniyet mensuplarına, hakimlere, savcılar