HAMAS’ın İsrail’e saldırısından bu yana gelişen olaylara dair epeyce farklı düşünüyorum. Sırf bu yüzden bile sağlı – sollu linçlere maruz kalabilirim. Maalesef olaya anlama gayretindeki analizlerden çok “Ya o ya bu” şeklinde ideolojik yahut inançsal klişeler hakimdir. Yaşanan olağanüstü vahşet ortamında zaten kimsenin bunları fark etmesi beklenemez. Ancak her şey olup bittikten, sonuçlar ortaya çıktıktan sonra anlaşılabilir. Tabii bu bile “Anlamak isteme” şartına bağlıdır!..
Saldırılar Vahim Boyuttadır!..
Olay görünürde nedir? Bir grup HAMAS militanı İsrail’e saldırmış, siviller öldürülmüş ve kaçırılmıştır. Buna mukabil bu konularda zaten sabıkalı “Siyonist klik” tekrar katliamcı meşrebine uygun olarak Gazze’ye yönelik son derece acımasız bir harekât başlatmıştır. Bunun karşılığı olarak da yüzlerce insan ölmüş, yaralanmıştır. Ayrıca binlerce kişi Gazze’yi terk etmeye zorlanmaktadır. Şu anki manzara budur!
Herkes olayları bu kalıplar üzerinden okumakta, onun üzerinden tepkiler vermektedir. (Zaten onlarda bizim bu kadarını görmemizi, buralara takılıp kalmamızı istemektedirler.) Peki ama olay ya “görünene rağmen” başka türlü cereyan etmekte ise? Ya olaylar başka türlü kurgulanmışsa? Her iki tarafı da içine çeken vahşet girdabı dünyadaki bir “odak” için “ödenmesi gerekli bedeller” kategorisinde ise? Hangi taraftan olursa olsun, binlerce insanın ölmesi onlar için “önemsiz bir ayrıntı” ise? Bizler sloganların sarhoşluğunu yaşarken onlar bölgeye yeni bir dizayn verme peşindeyse?..
Asıl Hedef “Sorunu Zorla Çözmek” mi?..
Çatışmayı kurgulayan ve yönlendiren güç bana göre batı kaynaklı güçtür. “Operasyon” bunların bir operasyonudur. Hedefledikleri yeni Ortadoğu planlarında artık bu “fuzuli” çatışmaya yer yoktur. O halde “baş ağrısı” bitirilmelidir. O yüzden size belki de garip gibi gelecek bir şey söyleyeyim: bu olaylar bana Filistin - İsrail sorununu daha da derinleştirmek için değil tam tersine “Sorunu çözmek” için yapılmış gibi geliyor. O kadar ki şiddet –maalesef- bunun bir yolu olmuş. Olan gene masum sivil İsraillilere ve asıl mazlum taraf Filistin halkına olmuştur!..
Tabii bu ezberletilmiş kalıplarla düşünenlere hayli acayip gelecektir. Çünkü tüm hazır düşünce konforları sarsılacaktır. Verilecek ilk tepki “Bu nasıl sorunu çözmektir?” olacaktır. (Şeklen haklıdır da!) Çünkü onlara göre büyük sorunlar sadece masa başında çözülür. Oysa masa başı başlangıç değil, sonuçtur. Öncesinde hep savaş vardır. Tabii artık çığırından çıkan bu “soykırım”a savaş denebilirse!..
İki Uç Tasfiye Olacaktır!..
Bugün Filistin sorununun çözümünün önünde iki faktör vardır. Birincisi İsrail’deki tümüyle dini geleneklere göre hareket eden Siyonist yapı. Ki, bunlar sorunun çözümünü Arapların topraklardan atılması, bunun içinde olayı her dozda şiddetin meşru olduğu şeklinde görmektedirler. İkincisi ise Filistin’de HAMAS anlayışında şekillenen, gene dini form almış, Yahudilerin bu topraklardan atılmasını, İsrail’in silinmesi gerektiğini ve bunun içinde her tür şiddetin meşru ve geçerli olduğunu savunan görüştür.
Birinci görüş Filistin devletini tanımamakta direnirken, ikinci görüşte İsrail devletini tanımamakta, onu “işgalci” görmekte direnmektedir. Her iki yaklaşım da rasyonel değildir. Çünkü 1948’den beri çok şey değişmiştir. Ne İsrail’in ne de Filistinlilerin varlığını ve kendi yönetimlerini kurma hakkını tanımayan hiçbir zihniyet, sorunu çözmek için değil, çözmemek için var demektir. Dolayısıyla bu iki bakışın bir şekilde tasfiyesi ya da etkisizleştirilmesi gerekmektedir. Bu çirkin şiddet şovu onun için sahnelenmektedir!..
Her İki Tarafta Yemi Yutmuşlardır!..
Bunun için ise her iki bakışın önce dünya kamuoyunda, sonra bölge ve kendi toplumlarında iyice itibarsızlaştırılmalarının, silkelenip, etkisizleştirilmelerinin, imajlarının iyice yara alıp, gözden düşürülmesi gerekmektedir. Şu an yapılmakta olan operasyon budur. Sorunu biraz daha yormak gerekmiştir. Her iki taraf da yemi yutmuşlardır!
Zaten hazır her iki tarafı şiddete, insanlık dışı her tür davranışa iterek, provoke ederek onların sallantıda görünen imajlarının iyice yıpratılması hedeflenmiştir. Verebilecekleri standart tepkiler hesaplanmıştır. Birini “terör suçu”na yöneltirken, ötekini “savaş suçu”na, katliama en üst seviyede bulaştırarak her iki tarafı “birbirinden beter” göstermişlerdir. Böylelikle süreçte iki anlayışın tasfiyesinin psikolojik zemini sağlanmıştır. Klasik çatışmanın sınırlarına gelinmiştir. Vahşet politikası halen sürdürülmek istense bile tıkanmıştır!..
Ortadoğu Satrancında Şiddetin Rolü!..
Olaylar sonrasında “saldırgan yaklaşımcı” kanat geriletilirken, Filistin’de de HAMAS’a yönelik tepkiler yoğunlaştırılacaktır. Muhtemelen Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) yeniden aktör konuma getirilecektir. Bu eksende Binyamin Netanyahu’nun da suyu ısınmıştır. (Böylelikle önce 1995’te İzak Rabin’in ardından da 2004’te Yaser Arafat’ın gizli suikastla öldürülmesinden bu yana ilk defa bir anlaşmanın zemini tekrar yaratılacaktır.) Bu ihtimal ki Birleşmiş Milletler’in (BM) daha önce aldığı “iki devletli çözüm” kararına –belki biraz revizyonla- uygun olacaktır. Ne yazık ki bu noktaya çok acı çekilerek gelinecektir.
Batı başkaları el atmadan İsrail – Filistin sorununa kendi inisiyatiflerinde çözüm aramaktadır. Bunun için Amerikan ve İngiliz donanması bölge sularına yerleşmişlerdir. (Zaten hiçbir zaman bölgeden elini çekmeyen batılı emperyaller, tekrar yerleşmenin altyapısını şiddet aracılığıyla sağlamaktadır) Joe Biden’ın “İki devletli çözüm”ü hatırlatması manidardır. İki devlet, iki uç bakışın tasfiyesini ve lanetlenmesini gerektirmektedir. Şu an bunun sağlanma aşamasıdır. “Barış Melekleri” (!) ondan sonra devreye gireceklerdir. Kurgusal şiddet “düzenleyici” bir rol oynayacaktır. Taraflar şimdilik şiddetle terbiye ediliyor!..
Önce Kaos Yarat Sonra Düzen Ver!..
Aynı şekilde Batı istihbarat servisleri eliyle, arka planda kalarak, sızarak, her iki tarafı da şu veya bu biçimde etkileyerek bu çatışmaya teşvik etmiş olmalıdır. Plana göre Filistin ve İsrail’deki iki “savaşçı klik” boşa düşecektir. İkisi de böylesi bir duruma sebebiyet verdikleri için prestij kaybedeceklerdir. İsrail’deki anlayış Yahudi vatandaşların, Filistin’deki anlayış ise kendi halkının zorda kalmasına yol açmaktadır. İkisi de tasfiye olacaklardır. Bu anlayışlardan aslında herkes usanmıştır…
Bundan sonra her iki tarafın “aşırıları” suçlanacak, artık istenmemeleri sağlanacaktır. Şu an her iki uç anlayışın tasfiyesine gerekçe hazırlanmaktadır. Bence -çok acı ve tuhaf da olsa- bu olaylar sonucunda Filistin sorununun “zoraki çözümü”ne bir adım daha yaklaşılmıştır. Keşke bu trajedilere hiç gerek kalmasaydı!..
Tescilli katliamcı İsrail’in Filistin halkına yönelik zulmünü lanetliyorum…
18. 10. 2023
NOT 1: Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesi’nin vurulması ile şiddet bir üst boyuta sıçramış bulunuyor. (Bu hastane Hıristiyan sivil yardım kuruşlarının kurduğu bir hastanedir. Bu gibi yerlerin batılı ajan kaynadığını da hatırlatırım.) Görüntüler insanlık adına utanç verici. Hiç şüphesiz baş zanlı sabıkalı İsrail olsa da belirttiğim çerçevede başka bir soru da aklıma gelmiyor değil. Herkes birbirini suçlarken acaba dizaynı kurgulayan batılı bir “3. Güç”ün parmağı olabilir mi? İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin bir gün önce "Hamas hastanelerin ve okulların altına tünel mi inşa ediyor?" başlıklı haberi hepten şüphe çekiyor. Bilemiyorum ama sormadan da edemiyorum.
NOT 2: Türkiye’nin şu ana kadar taraflara “itidal” tavsiye eden politikası doğrudur. Ancak süreç içinde bir tür arabulucu veya garantör rolü de oynayabilir.
NOT 3: Türkiye’de İsrail karşıtlığı artmaktadır. O yüzden kimi güçler bunu kaşımak isteyebilirler. Bu süreçte Türkiye’deki Yahudi vatandaşlarımıza ve sığınan İsrail vatandaşlarına yönelik muhtemel herhangi bir eylemi önlemek için devletin azami önlemleri alıp, dikkat göstermesi gerekmektedir. Türkiye zorda kalır.
NOT 4: Merak edenlere söyleyeyim. Buradan bir “3. Dünya Savaşı” veya “Armageddon” bekleyenler boşuna beklerler…