"ÖLÜNCE TABUTUMU AYYILDIZLI SİYAH BEYAZ BAYRAĞA SARACAKLAR"!..REHA MUHTAR GAZETECİNİN KADERİNİ YAZDI!..
İnsanlar gazetecilerin öldürülüşüne ilgi konusunda cimri davranıyor...Çünkü gazetecilik bir dava mesleği olarak algılanmıyor...Dürüstlük ve basın kelimeleri yan yana gelmiyor ki, dava ve gazete sözcükleri yan yana gelebilsin...
ERTUĞRUL ÖZKÖK VE GAZETECİNİN ÖLÜMÜ
Yaşarken hayatı anlatan gazeteciler, ölürken tarihe geçmek isterler...
Oysa gazeteciler ne ölürken, ne de öldürülürken tarihe geçerler...
Tarihe geçenler dava adamlarıdır...
Gazeteciler değil...
Ertuğrul Özkök geçenlerde Hürriyet'teki selefi Çetin Emeç'in, bir suikaste kurban gitmesine karşın basın şehiti olarak bile gösterilmediğini yazıyordu...
Ve soruyordu?..
"Neden Çetin Emeç'i basın şehitleri arasında saymak konusunda gizli bir cimrilik içindeler?"
Oysa cevap çok açık ve net...
Ne Ertuğrul Özkök, ne de bir başka gazeteci bu cevaptan memnun kalacak...
Salt gazetecilerin ölmeleri hatta öldürülmeleri, "dava adamı olarak sınıflandırılmadıkları" için toplumsal rağbet görmüyor...
Uğur Mumcu ya da Hrant Dink, öldürüldüklerinde gazeteci oldukları için insanları ayağa kaldırmadılar...
Bir davanın neferi oldukları için insanlar cenazelerinde sel oldu...
Muammer Aksoy için de hatta bir ölçüde Abdi İpekçi için de bu geçerlidir...
Oysa salt gazeteciler teröristler tarafından öldürülseler bile "dava adamı" sayılmıyorlar...
Sanki her gün toplumun nabzını tutmak, hayatı aksettirip, demokrasinin ve özgürlüklerin önüne açmak istemek bir dava değilmiş gibi...
Dün Habertürk'te suikastin yıldönümünde, Çetin Emeç'in kızı Mehveş Emeç veTufan Türenç'in bir sözlerine takıldım:
"Çetin Bey" diyordu Tufan, "Gece saat 11'den önce çıkmazdı... Her gün yaptığı gazete mükemmel olsun diye yapmadığı kalmazdı... Gazateciliğin doğası gereği bir iş tam mükemmel olmaz... Ama o mükemmeli yakalayabilmek için sonsuz uğraşırdı..."
***
Ben de Çetin Emeç'le çalıştım...
O bitmek bilmez uğraşının yakın tanığıyım...
Uykusuz geceler, bir kase yoğurt ve iki dilim ekmekle geçirilen öğleler, mükemmel bir gazete yapabilmek için sinir ve stersle geçirilen saatler...
Ama ne yazık, bir kesimin, bir davanın sözcüsü görülmedi Çetin Emeç...
Demokrasi ve laiklik düşmanlarının hedefi olmasına rağmen, hedef olduğu karşı bir toplumsal infial yaratamadı...
İnsanlar gazetecilerin öldürülüşüne ilgi konusunda cimri davranıyor...
Çünkü gazetecilik bir dava mesleği olarak algılanmıyor...
Elbet bunda, mesleği yıllarca iki paralık eden, "Basın bunu yazıyorsa mutlaka bir ketenpere vardır" kurnazlığına iten, meslek sahtekarlarının unutulmaz rolleri var...
Dürüstlük ve basın kelimeleri yan yana gelmiyor ki, dava ve gazete sözcükleri yan yana gelebilsin...
Allah herkese uzun ömür versin ama biliyorum ki, ne Ertuğrul ne de herhangi bir gazetecinin ölümü Çetin Bey'e gösterilen ilgiden daha fazla olacak...
Dava adamları ölürken kazanacak...
Gazeteciler dava adamından sayılmadıklarından ölümlerinde sıradanlaşacak...
Örsan Öymen, İlhami Soysal, Teoman Erel, Metin Toker için ne yapıldı ki başkaları için yapılsın?..
Belki, İslam Çupi'de olduğu gibi, yazdığı bir satırı hatırlayan çıkarsa ölen gazetecinin ruhu şad olur...
Oysa dava adamlarının arkasından şarkılar türküler okunuyor...
"Yiğidim aslanım burda yatıyor" deniyor...
O sonsuz ve sınırsız tehditler altında gazete yapanlar, bir gün ölseler de öldürülseler de, dava sınırlarının ve şehit mertebesinin dışında bırakılacak...
Meslek soysuzlarının bunda ne kadar rolü var kim bilir?..
Yaşarken hayatı anlatan gazeteciler, ölürken tarihe geçmek isterler...
Oysa gazeteciler ne ölürken, ne de öldürülürken tarihe geçerler...
Tarihe geçenler dava adamlarıdır...
Gazeteciler değil...
Ertuğrul Özkök geçenlerde Hürriyet'teki selefi Çetin Emeç'in, bir suikaste kurban gitmesine karşın basın şehiti olarak bile gösterilmediğini yazıyordu...
Ve soruyordu?..
"Neden Çetin Emeç'i basın şehitleri arasında saymak konusunda gizli bir cimrilik içindeler?"
Oysa cevap çok açık ve net...
Ne Ertuğrul Özkök, ne de bir başka gazeteci bu cevaptan memnun kalacak...
Salt gazetecilerin ölmeleri hatta öldürülmeleri, "dava adamı olarak sınıflandırılmadıkları" için toplumsal rağbet görmüyor...
Uğur Mumcu ya da Hrant Dink, öldürüldüklerinde gazeteci oldukları için insanları ayağa kaldırmadılar...
Bir davanın neferi oldukları için insanlar cenazelerinde sel oldu...
Muammer Aksoy için de hatta bir ölçüde Abdi İpekçi için de bu geçerlidir...
Oysa salt gazeteciler teröristler tarafından öldürülseler bile "dava adamı" sayılmıyorlar...
Sanki her gün toplumun nabzını tutmak, hayatı aksettirip, demokrasinin ve özgürlüklerin önüne açmak istemek bir dava değilmiş gibi...
Dün Habertürk'te suikastin yıldönümünde, Çetin Emeç'in kızı Mehveş Emeç veTufan Türenç'in bir sözlerine takıldım:
"Çetin Bey" diyordu Tufan, "Gece saat 11'den önce çıkmazdı... Her gün yaptığı gazete mükemmel olsun diye yapmadığı kalmazdı... Gazateciliğin doğası gereği bir iş tam mükemmel olmaz... Ama o mükemmeli yakalayabilmek için sonsuz uğraşırdı..."
***
Ben de Çetin Emeç'le çalıştım...
O bitmek bilmez uğraşının yakın tanığıyım...
Uykusuz geceler, bir kase yoğurt ve iki dilim ekmekle geçirilen öğleler, mükemmel bir gazete yapabilmek için sinir ve stersle geçirilen saatler...
Ama ne yazık, bir kesimin, bir davanın sözcüsü görülmedi Çetin Emeç...
Demokrasi ve laiklik düşmanlarının hedefi olmasına rağmen, hedef olduğu karşı bir toplumsal infial yaratamadı...
İnsanlar gazetecilerin öldürülüşüne ilgi konusunda cimri davranıyor...
Çünkü gazetecilik bir dava mesleği olarak algılanmıyor...
Elbet bunda, mesleği yıllarca iki paralık eden, "Basın bunu yazıyorsa mutlaka bir ketenpere vardır" kurnazlığına iten, meslek sahtekarlarının unutulmaz rolleri var...
Dürüstlük ve basın kelimeleri yan yana gelmiyor ki, dava ve gazete sözcükleri yan yana gelebilsin...
Allah herkese uzun ömür versin ama biliyorum ki, ne Ertuğrul ne de herhangi bir gazetecinin ölümü Çetin Bey'e gösterilen ilgiden daha fazla olacak...
Dava adamları ölürken kazanacak...
Gazeteciler dava adamından sayılmadıklarından ölümlerinde sıradanlaşacak...
Örsan Öymen, İlhami Soysal, Teoman Erel, Metin Toker için ne yapıldı ki başkaları için yapılsın?..
Belki, İslam Çupi'de olduğu gibi, yazdığı bir satırı hatırlayan çıkarsa ölen gazetecinin ruhu şad olur...
Oysa dava adamlarının arkasından şarkılar türküler okunuyor...
"Yiğidim aslanım burda yatıyor" deniyor...
O sonsuz ve sınırsız tehditler altında gazete yapanlar, bir gün ölseler de öldürülseler de, dava sınırlarının ve şehit mertebesinin dışında bırakılacak...
Meslek soysuzlarının bunda ne kadar rolü var kim bilir?..