''ÖLÜM DE VAR AHMET HAKAN!'' SEN MİSİN REFERANDUMA HAYIR DİYECEĞİNİ AÇIKLAYAN?
Ahmet Hakan, referandumda "Hayır" diyeceğini açıkladıktan sonra bakın nasıl uyarılar aldı?
‘Hayır’ diyen adamın kısa ve basit notları
REFERANDUMDA “hayır” diyeceğimi ifşa ettikten sonra...
Bazı “dini bütün” okurlarım, “Ölüm de var Ahmet Hakan... Öteki dünyada nasıl hesap vereceksin?” falan diye mesajlar sarkıtmaya başlamasın mı?
Şaştım kaldım doğrusu...
Sanki referandumda “Allah’ın varlığı ve birliği” oylanacak.
* * *
Bazıları da şunu söylüyor:
“Hep iktidar mı yargının baskısı altında kalacak birader? Bırak da bundan sonra yargı iktidarın baskısı altında kalsın.”
Bu yaklaşımın “ilkesizliğini” bir tarafa bıraksak bile...
Fena halde budalaca olduğunu göz ardı edemeyiz.
“Budalaca”, çünkü...
Şunu göz ardı ediyor:
Diyelim ki Tayyip Erdoğan iktidardan gitti ve yerine Kemal Bey ile Devlet Bey geldi...
O zaman ne yapılacak?
Yargı Kemal Bey ile Devlet Bey’in baskısı altına girmiş olmayacak mı?
O zaman...
Yargıyı iktidarın baskısı altına sokmak yerine, herkesin kabul edebileceği türden adam gibi bir reform yapmak gerekmez mi?
* * *
Ben de Türkiye’deki yüksek yargının dar ve katı laiklik yorumlarından hiç ama memnun değilim.
Tıpkı YÖK’ten memnun olmadığım gibi...
Ama yüksek yargıdaki sorunların, “Yüksek yargıyı ele geçirelim, olsun bitsin” mantığıyla çözülmesine itiraz ediyorum.
Tıpkı YÖK sorununun, “YÖK’ü ele geçirdik, oldu-bitti” mantığıyla çözülmesine itiraz ettiğim gibi.
* * *
Ben mecbur muyum “bunların yargısı” ile “şunların yargısı” arasında bir tercih yapmaya?
“Bu zamana kadar ‘bunlar’ ekmek yedi, şimdi de ‘şunlar’ ekmek yesin.”
Mesele bu mudur yani?
Eğer buysa...
Benden paso...
Ben “bunların yargısı” ile “şunların yargısı” arasında sıkışıp kalmak yerine...
“Adil yargı” peşinde koşmak istiyorum.
* * *
Büyük demokratik devrimler, Anadolu’da görev yapan herhangi bir savcının attığı herhangi bir adıma öfkelenerek yapılmaz.
Büyük reform hareketleri, “araya sıkıştırılmış bazı güzel şeyler” ile esas maksat kamufle edilerek atılmaz.
Topyekûn değişime imza atacaksınız.
Herkesi yapmak istediğinizin güzelliğine ikna edeceksiniz.
Sadece kafa denklerinizle değil toplumun bütün kesimleriyle beraber yürümeye talip olacaksınız.
Kısacası: Uzlaşacaksınız.
Başka çare yok.
* * *
Bir de şu var:
Siz itiraz eden, “hayır” diyen, kafası yatmayan birileri seslerini hafiften yükseltmeye başlayınca...
Hemen, “Yılanın başı küçükken ezilsin” azmiyle...
“Vay darbeci! Vay Ergenekoncu! Vay şer cephesi! Vay şu! Vay bu!” diye çemkirme vaziyeti alırsanız...
Kim inanır sizin yüksek ideallere sahip olduğunuza?
Kim inanır demokratik bir toplum tasavvuruna sahip olduğunuza?
Kim inanır özgürlükler için hareket ettiğinize?
Şu kadarını söyleyeyim:
Kadir İnanır bile inanmaz.
Pazar röportajları
NİHAT DOĞAN: Röportajı baştan sona büyük bir dikkatle okudum. Ve sonunda şöyle dedim: “Allah’ım şu Nihat’ın düşünce sistemini bir günlüğüne bana versen de, bir gün rahat bir uyku çeksem.”
DENİZ AKKAYA: Çocuğunun babasıyla yaşadığı inişli çıkışlı ilişki hakkında yüz seksen ikinci kez aynı sözcüklerle, aynı mülayim ve alttan alıcı tavırla verilmiş bir röportaj... Sanırım “Bıktım artık bu adamdan” çıkışı yakındır.
ZÜLFÜ LİVANELİ: Çektiği “Veda” adlı filme Başbakan’ın gitmesinden yola çıkarak, “AK Parti’nin Atatürk’e bakışı değişti” yorumunu yapması beni gülümsetti.
HALİS TOPRAK: Halis Toprak’ın “Ben artık züğürt ağa oldum” esprisinden bu kadar ekmek çıkarmasına siz de hafiften kıl olmuyor musunuz?
ÖNDER AYTAÇ: Öyle yerinde duramayan, öyle kışkırtıcı bir edayla çabalıyordu ki, “Bu adam üç vakte kadar patlar” diyordum. İşte patladı. Apo’yla ilgili söylediği bir söz yüzünden başı belaya girmiş. Ama bana daha çok bu durumun keyfini çıkarıyor gibi geldi.
KİBARİYE: Eğer Tarkan’a duyduğu büyük sevgi ile Tayyip Erdoğan’a olan hayranlığı olmasaydı sanırım kendisiyle tam sayfa röportaj yapmak mümkün olmayacaktı.
Ahmet HAKAN / HÜRRİYET
REFERANDUMDA “hayır” diyeceğimi ifşa ettikten sonra...
Bazı “dini bütün” okurlarım, “Ölüm de var Ahmet Hakan... Öteki dünyada nasıl hesap vereceksin?” falan diye mesajlar sarkıtmaya başlamasın mı?
Şaştım kaldım doğrusu...
Sanki referandumda “Allah’ın varlığı ve birliği” oylanacak.
* * *
Bazıları da şunu söylüyor:
“Hep iktidar mı yargının baskısı altında kalacak birader? Bırak da bundan sonra yargı iktidarın baskısı altında kalsın.”
Bu yaklaşımın “ilkesizliğini” bir tarafa bıraksak bile...
Fena halde budalaca olduğunu göz ardı edemeyiz.
“Budalaca”, çünkü...
Şunu göz ardı ediyor:
Diyelim ki Tayyip Erdoğan iktidardan gitti ve yerine Kemal Bey ile Devlet Bey geldi...
O zaman ne yapılacak?
Yargı Kemal Bey ile Devlet Bey’in baskısı altına girmiş olmayacak mı?
O zaman...
Yargıyı iktidarın baskısı altına sokmak yerine, herkesin kabul edebileceği türden adam gibi bir reform yapmak gerekmez mi?
* * *
Ben de Türkiye’deki yüksek yargının dar ve katı laiklik yorumlarından hiç ama memnun değilim.
Tıpkı YÖK’ten memnun olmadığım gibi...
Ama yüksek yargıdaki sorunların, “Yüksek yargıyı ele geçirelim, olsun bitsin” mantığıyla çözülmesine itiraz ediyorum.
Tıpkı YÖK sorununun, “YÖK’ü ele geçirdik, oldu-bitti” mantığıyla çözülmesine itiraz ettiğim gibi.
* * *
Ben mecbur muyum “bunların yargısı” ile “şunların yargısı” arasında bir tercih yapmaya?
“Bu zamana kadar ‘bunlar’ ekmek yedi, şimdi de ‘şunlar’ ekmek yesin.”
Mesele bu mudur yani?
Eğer buysa...
Benden paso...
Ben “bunların yargısı” ile “şunların yargısı” arasında sıkışıp kalmak yerine...
“Adil yargı” peşinde koşmak istiyorum.
* * *
Büyük demokratik devrimler, Anadolu’da görev yapan herhangi bir savcının attığı herhangi bir adıma öfkelenerek yapılmaz.
Büyük reform hareketleri, “araya sıkıştırılmış bazı güzel şeyler” ile esas maksat kamufle edilerek atılmaz.
Topyekûn değişime imza atacaksınız.
Herkesi yapmak istediğinizin güzelliğine ikna edeceksiniz.
Sadece kafa denklerinizle değil toplumun bütün kesimleriyle beraber yürümeye talip olacaksınız.
Kısacası: Uzlaşacaksınız.
Başka çare yok.
* * *
Bir de şu var:
Siz itiraz eden, “hayır” diyen, kafası yatmayan birileri seslerini hafiften yükseltmeye başlayınca...
Hemen, “Yılanın başı küçükken ezilsin” azmiyle...
“Vay darbeci! Vay Ergenekoncu! Vay şer cephesi! Vay şu! Vay bu!” diye çemkirme vaziyeti alırsanız...
Kim inanır sizin yüksek ideallere sahip olduğunuza?
Kim inanır demokratik bir toplum tasavvuruna sahip olduğunuza?
Kim inanır özgürlükler için hareket ettiğinize?
Şu kadarını söyleyeyim:
Kadir İnanır bile inanmaz.
Pazar röportajları
NİHAT DOĞAN: Röportajı baştan sona büyük bir dikkatle okudum. Ve sonunda şöyle dedim: “Allah’ım şu Nihat’ın düşünce sistemini bir günlüğüne bana versen de, bir gün rahat bir uyku çeksem.”
DENİZ AKKAYA: Çocuğunun babasıyla yaşadığı inişli çıkışlı ilişki hakkında yüz seksen ikinci kez aynı sözcüklerle, aynı mülayim ve alttan alıcı tavırla verilmiş bir röportaj... Sanırım “Bıktım artık bu adamdan” çıkışı yakındır.
ZÜLFÜ LİVANELİ: Çektiği “Veda” adlı filme Başbakan’ın gitmesinden yola çıkarak, “AK Parti’nin Atatürk’e bakışı değişti” yorumunu yapması beni gülümsetti.
HALİS TOPRAK: Halis Toprak’ın “Ben artık züğürt ağa oldum” esprisinden bu kadar ekmek çıkarmasına siz de hafiften kıl olmuyor musunuz?
ÖNDER AYTAÇ: Öyle yerinde duramayan, öyle kışkırtıcı bir edayla çabalıyordu ki, “Bu adam üç vakte kadar patlar” diyordum. İşte patladı. Apo’yla ilgili söylediği bir söz yüzünden başı belaya girmiş. Ama bana daha çok bu durumun keyfini çıkarıyor gibi geldi.
KİBARİYE: Eğer Tarkan’a duyduğu büyük sevgi ile Tayyip Erdoğan’a olan hayranlığı olmasaydı sanırım kendisiyle tam sayfa röportaj yapmak mümkün olmayacaktı.
Ahmet HAKAN / HÜRRİYET