"ÖLENE TABUT, KALANA ZABIT, MAKTUL DERDEST, KATİL FİRAR... ASAYİŞ BERKEMAL!"
"Senin Başbakan'ın hâlâ Bush'la konuşmaktan laf ediyor. Iraklılar sıcak takibi şimdilik kabul etmemişler. Iraklılar kim ki? Aşiret reisi Talabani'nin Devlet Başkanı olduğu Amerikan sömürgesi..." İşte Hasan Pulur'dan ilginç bir yazı...
13 şehit ve köhne Bizans
GECENİN ortasında aradı, 13 askerimizin şehit düştüğünü şimdi duymuştu, sesi boğuk ve kesik kesikti.
Şaşkındı, sordu:
"Şimdi ne yapılacak?"
Yapılacakları özetledik:
"Ölene tabut, kalana zabıt, maktul derdest, katil firar... Asayiş berkemal!"
Fena küfretti:
"Ben sana ne diyorum, sen ne diyorsun?
"Bırakmıyorsun ki lafımızın sonunu getireyim... Cumhurbaşkanı ile Başbakan Genelkurmay Başkanı'na başsağlığı diler, mesajlar gönderilir, akan kan yerde kalmaz nutukları çekilir, bandolar cenaze marşı çalar, yüreği yanık halk, şehitler ölmez, vatan bölünmez diye haykırır, sayın büyüğümüz Demirel'in lafını baş köşeye çıkarırlar: Akan kan yerde kalmaz! diye"...
* * *
YİNE celallendi:
"Bırak boş lafları, kan sel oldu akıyor, yerde kalmazmış, bırak Allah'ını seversen!
Sakinleştirmeye çalıştık:
"Yalnız Süleyman Bey mi? Avrupa'nın yolu Diyarbakır'dan geçer diyen Mesut Yılmaz'ı unutma! Ya Kürt sorunu benim sorunumdur, diyen Tayyip Erdoğan?.."
* * *
BİZİM arkadaşı yatıştırmak mümkün mü?
"Peki ne yapalım?" diye sorduk:
"Eşkıyayı inine kadar takip edelim, sıcak mı, ılık mı nasılsa!"
Yine yatıştırmaya çalıştık:
"Kim yapacak bunu?"
"Ordu, Silahlı Kuvvetler!"
"Orduya kim emir verecek?"
"Hükümet"
"İşte orada dur!"
"Senin Başbakan'ın hâlâ Bush'la konuşmaktan laf ediyor. Iraklılar sıcak takibi şimdilik kabul etmemişler. Iraklılar kim ki? Aşiret reisi Talabani'nin Devlet Başkanı olduğu Amerikan sömürgesi..."
* * *
DURDU, biz üstüne gittik:
"Amerika izin vermeden, Avrupa da kabul etmeden Iraklı parmağını bile oynatamaz. Türkiye Cumhuriyeti devletini bu hale getirdiler, Sevr'in intikamını alıyorlar. Karikatürcü Ercan Akyol'un yeni albümü çıktı, 85. sayfaya bak, Tayyip Erdoğan, bağırıyor: Lübnan'a asker göndermemizde, ülkemizin yüksek menfaatleri vardır, diyor. Çünkü Amerika istiyor da ondan, Lübnan'a değil, Fizan'a bile gönderin. Ama burnumuzun dibindeki Irak'a girip Kandil Dağı'na iki mermi sallayamaz."
* * *
EĞER anaysanız, babaysanız, Güneydoğu'da asker evladınız varsa, pazar gecesini düşünebilir misiniz? Hakan Evrensel "Geride Kalanlar"da anlatır. (Ümit Yayıncılık)
"Çok yıl geçti üzerinden; gözyaşımıza da alıştık, Oğuz'suzluğa da...
Ama bir tek şeyi hâlâ bir türlü kabullenemiyorum. O gece, ben o haberi alırken, gözüm kapının aralığından televizyondaki magazin programındaydı. Hâlâ da o görüntüleri unutamıyorum. Bana hep Yakup Kadri'nin Sodome ve Gomore'sini hatırlatıyor, o ekrandaki. Tanrı tarafından lanetlenen bu iki şehrin hikâyesi ile İstanbul'un Kurtuluş Savaşı sırasındaki aymazlığını birbirine benzetir büyük yazar. Ankara Kurtuluş Savaşı'nı verirken, İstanbul'un içinde bulunduğu sefahati anlatır. Ne kadar da güzel anlatır... Zaten Gazi de, Bizans İstanbul'dur, İstanbul Bizans... diye boşuna söylememiş. Benim oğlum terörist kurşunuyla şehit olduğu sırada, bazıları İstanbul'da bu magazin programları için malzeme topluyordu. Ülkemin bir köşesinde kan durmaksızın akarken, diğer köşesinde her taraf irin içinde. İşte buna bir türlü katlanamıyorum."
Tıpkı geçtiğimiz pazar gecesi gibi, çoğu TV 13 şehidin haberini altyazıyla bile vermediler.
* * *
NE der Tevfik Fikret "Sis"inde:
"Ey köhne Bizans, ey koca fertut-ı müsahhir
Ey bin kocadan arta kalan bive-i bakir
(........)
Milyonla barındığın ecsad arasından
Kaç nas
GECENİN ortasında aradı, 13 askerimizin şehit düştüğünü şimdi duymuştu, sesi boğuk ve kesik kesikti.
Şaşkındı, sordu:
"Şimdi ne yapılacak?"
Yapılacakları özetledik:
"Ölene tabut, kalana zabıt, maktul derdest, katil firar... Asayiş berkemal!"
Fena küfretti:
"Ben sana ne diyorum, sen ne diyorsun?
"Bırakmıyorsun ki lafımızın sonunu getireyim... Cumhurbaşkanı ile Başbakan Genelkurmay Başkanı'na başsağlığı diler, mesajlar gönderilir, akan kan yerde kalmaz nutukları çekilir, bandolar cenaze marşı çalar, yüreği yanık halk, şehitler ölmez, vatan bölünmez diye haykırır, sayın büyüğümüz Demirel'in lafını baş köşeye çıkarırlar: Akan kan yerde kalmaz! diye"...
* * *
YİNE celallendi:
"Bırak boş lafları, kan sel oldu akıyor, yerde kalmazmış, bırak Allah'ını seversen!
Sakinleştirmeye çalıştık:
"Yalnız Süleyman Bey mi? Avrupa'nın yolu Diyarbakır'dan geçer diyen Mesut Yılmaz'ı unutma! Ya Kürt sorunu benim sorunumdur, diyen Tayyip Erdoğan?.."
* * *
BİZİM arkadaşı yatıştırmak mümkün mü?
"Peki ne yapalım?" diye sorduk:
"Eşkıyayı inine kadar takip edelim, sıcak mı, ılık mı nasılsa!"
Yine yatıştırmaya çalıştık:
"Kim yapacak bunu?"
"Ordu, Silahlı Kuvvetler!"
"Orduya kim emir verecek?"
"Hükümet"
"İşte orada dur!"
"Senin Başbakan'ın hâlâ Bush'la konuşmaktan laf ediyor. Iraklılar sıcak takibi şimdilik kabul etmemişler. Iraklılar kim ki? Aşiret reisi Talabani'nin Devlet Başkanı olduğu Amerikan sömürgesi..."
* * *
DURDU, biz üstüne gittik:
"Amerika izin vermeden, Avrupa da kabul etmeden Iraklı parmağını bile oynatamaz. Türkiye Cumhuriyeti devletini bu hale getirdiler, Sevr'in intikamını alıyorlar. Karikatürcü Ercan Akyol'un yeni albümü çıktı, 85. sayfaya bak, Tayyip Erdoğan, bağırıyor: Lübnan'a asker göndermemizde, ülkemizin yüksek menfaatleri vardır, diyor. Çünkü Amerika istiyor da ondan, Lübnan'a değil, Fizan'a bile gönderin. Ama burnumuzun dibindeki Irak'a girip Kandil Dağı'na iki mermi sallayamaz."
* * *
EĞER anaysanız, babaysanız, Güneydoğu'da asker evladınız varsa, pazar gecesini düşünebilir misiniz? Hakan Evrensel "Geride Kalanlar"da anlatır. (Ümit Yayıncılık)
"Çok yıl geçti üzerinden; gözyaşımıza da alıştık, Oğuz'suzluğa da...
Ama bir tek şeyi hâlâ bir türlü kabullenemiyorum. O gece, ben o haberi alırken, gözüm kapının aralığından televizyondaki magazin programındaydı. Hâlâ da o görüntüleri unutamıyorum. Bana hep Yakup Kadri'nin Sodome ve Gomore'sini hatırlatıyor, o ekrandaki. Tanrı tarafından lanetlenen bu iki şehrin hikâyesi ile İstanbul'un Kurtuluş Savaşı sırasındaki aymazlığını birbirine benzetir büyük yazar. Ankara Kurtuluş Savaşı'nı verirken, İstanbul'un içinde bulunduğu sefahati anlatır. Ne kadar da güzel anlatır... Zaten Gazi de, Bizans İstanbul'dur, İstanbul Bizans... diye boşuna söylememiş. Benim oğlum terörist kurşunuyla şehit olduğu sırada, bazıları İstanbul'da bu magazin programları için malzeme topluyordu. Ülkemin bir köşesinde kan durmaksızın akarken, diğer köşesinde her taraf irin içinde. İşte buna bir türlü katlanamıyorum."
Tıpkı geçtiğimiz pazar gecesi gibi, çoğu TV 13 şehidin haberini altyazıyla bile vermediler.
* * *
NE der Tevfik Fikret "Sis"inde:
"Ey köhne Bizans, ey koca fertut-ı müsahhir
Ey bin kocadan arta kalan bive-i bakir
(........)
Milyonla barındığın ecsad arasından
Kaç nas