OKURUNDAN ZAMAN YAZARINA SERT ELEŞTİRİ; "OOO ÇOK SERT"

"Dik dur, dik otur" başlıklı yazıyla farkında olmadan gazeteci-okuyucu ilişkisinin sinir uçlarından birine dokunmuş olmalıyım.

Ooo, çok sert!

"Dik dur, dik otur" başlıklı yazıyla farkında olmadan gazeteci-okuyucu ilişkisinin sinir uçlarından birine dokunmuş olmalıyım. Nasıl olsa memleketin lüzumundan da fazla sahibi bulunduğu cihetle ve "Birkaç günlük ihmâlden bir şey olmaz" iyimserliğinin çoğalttığı gafletle aynı meseleye devam edeyim diyorum...

İşte bilmeden dokunduğum kâse-i fağfûrdan tınlayan ve temsil niteliğini haiz olduğunu sandığım bir ses. Diyor ki okuyucu, "Yazarların kendi sıkıntılarını konu edinerek problem çözmelerine kızıyorum. Köşelerini silah gibi kullanıp kendi işlerini hallediyor diğer insanlarla ilgilenmiyorlar ve bu hiç de ahlâki değil... Mesela siz internetle ilgili şikâyetinizi bu yolla hallettiniz fakat Telekom hâlâ ensemizde boza pişiriyor... Evet, sizin sorununuz değil, ne sizin sorununuz ki zaten? [Tam bu esnada internet yine gümlemez mi? /Yazarın notu!]

Gazetenin bazı haberleri setredip, bazı haberleri kasıtlı olarak büyütmesinden, aldığı reklamların niteliğinden şikâyetçiyim. Bunu defalarca dile getirdim. Bir okur olarak hem de ta 90'lardan beri bir okur olarak gazeteye karşı, haklı olduğuma inandığım bir konuda elimde Aboneliği bırakma kozundan başka neyim var? Mail atarsınız okumazlar, açıklama yazmazlar, cevap vermezler. Olur a, insan yanlış anlamış olabilir, düşünememiş olabilir, size attığı maile cevap yazarsınız, o konunun aslı böyledir dersiniz, haklısınız o konuda yanlış yapmışız dersiniz ama iletişim kurulabilir kimseler olursunuz.

Dolayısı ile her şikâyet edeni, her bakın aboneliği iptal ettireceğim diyeni 'Okurumsu' görmek ve ti'ye almak şık değil; ahlâki hiç değil. Ben okurum; benim bu tarz şikâyetlerimi idare etmeyecekseniz, çekilin ehil biri gelsin. Neticede aboneliği iptal ettirdim. Özellikle reklamlar düzelmeden, gazete yönetimi iletişim kurulabilir hale gelmeden yeniden abone olmaya niyetim yok.

Sizin şu elindeki tek kozu aboneliği iptal ettirmek olan insanların bunu kullanmasını alaya almanıza kırıldım; dostun dosta kırılması gibi. Yapmamalıydınız, alaya almakla karnınızın şişini indirdiniz ama gönül de incittiniz."

Mektup işte böyle; hayatın her sahnesinde olduğu gibi doğrular ve doğruluğuna vehmedilen yanlışlar iç içe, yan yana duruyor ama geneli itibariyle ciddiye alınması gereken tenkidler var içinde. CHP'yi, Ergenekoncuları eleştirmek kolay da, kendi kusurumuzla yüzleşmek oruçlu kafayla karın boşluğuna yumruk almaya benzer bir tesir yapıyor. Ben üzerime düşeni alındım; arkadaşlar da artanını bölüşürler her halde...

Yine de "Okuyucumsu" tâbirini iyi anlatamadığım zâhir oluyor -ki yazarlık kusurudur iyi anlatamamak!-: Adam esâsen Zaman okuyucusu değil, abone olmaz, bayîden almaz, üstelik sevmez de ancak "Düşman karargâhında ne olup bitiyor?" diye, açık istihbarat kaygısıyla gazeteyi internetten takib ederken, sanki sûretâ sittîn senedir Zaman okuyucusu imiş gibi yayın politikasını etkilemeye kalkışır ve abonelik işindeki hassasiyeti uzaktan farkettiği için o silahı kullanmayı ihmâl etmez. Okuyucumsudan kasıt budur; ama bu olguyu mektup sahibinin ahlâki bulup bulmaması yine de kendi bileceği iştir neticede.

Bu pilav çok su kaldırır ve elbette kimse mükemmel değil. Benim bildiğim şudur ve vallahi rüşvet-i kelâm etmiyorum: Bu gazetenin okuyucusundaki safvet ve ihlâsa lâyık ve denk bir gazete yapmak zorların zoru.

Ne demek istediğimi, gazetedeki arkadaşlarım biliyor ve anlıyorlar ama okuyucuya aynı şeyi anlatmak hiç kolay değil.

Ahmet Turan ALKAN / ZAMAN