OKAN BAYÜLGEN YENİ SEZON İÇİN KOLLARI SIVADI ÜÇ AYRI PROGRAMLA GELİYOR!.. İŞTE O 'KRAL' PROGRAMLAR!..

Bayülgen, "Üç farklı program yapmak derdinde değilim. Talk-show´cunun gecelere yayılması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Okan Bayülgen, 17 Ekim´den itibaren Kanal D ekranında cumartesi gecesi "Diskonun Kralı", pazar gecesi "Medyanın Kralı" ve pazartesi gecesi "Muhabbetin Kralı" isimli programları sunacak. Bayülgen, "Üç farklı program yapmak derdinde değilim. Talk-show´cunun gecelere yayılması gerektiğini düşünüyorum" dedi.


Programınız, 17 Ekim´den itibaren cumartesi, pazar ve pazartesi olmak üzere haftada üç gün yayınlanacak. Neden haftada üç gün?

- Biz, çok uzun zamandır bir programın içine çok şey sığdırmaya çalışıyorduk. Ama program deli çorbasına dönüyordu. Programla ilgili, kendi çıkarlarımı düşünmekten öte ödevlerim olduğunu düşünüyorum.

Ne gibi ödevler?

- Televizyonculukta olması gereken faz şu, "Sen ve ben para koyarak ortak çıkarlar için önümüze bakarız..." Bu, birbirini kazıklamayan insanların yaşadığı bir toplum demektir. Dolayısıyla televizyon henüz bu alelacele para kazanmak fazından çıkabilse, o zaman herkesin arzu ettiği televizyonculuğu yapabiliriz. Ama nasıl olur? Birçok insanın benzer programlar yapmasıyla olur. Programlarım reyting aldığı ve kabul gördüğü için İrfan Şahin´e haftada dört gün program yapmayı önerdim. Ve haftada üç günde anlaştık. Cumartesi gecesini, tamamen eğlence programı yapacağız. Ama bu program albümün tanıtma yeri olmayacak. Oraya gelenleri biraz daha samimi bir hale sokmak istiyoruz. Pazar günü medyadaki herkesi köşe yazarından program sunucusuna programa getirmek, gençlere onları tanıtmak istiyoruz. Pazartesi günü ise Sevil Atasoy´a kriminal bir bölüm ayıracağız. Çocuğunun uyuşturucu kullandığını nasıl anlarsın, teknoloji sadece suçlunun bulunmasına mı yardım ediyor gibi konuları işleyeceğiz.

Albümünü tanıtmak isteyen size göre samimi değil mi?

- Hayır, değil. Karşıma gelen konuklar benim onlarla olduğum kadar samimi değiller. Ben, beni eğlendiren ya da ekipteki genç arkadaşımın ilgi duyduğu bir adamı çıkarıp onunla konuşmak istiyorum. Artık daha dolu programlar yapacağım.

SOSYAL SORUMLULUK DERDİNDE DEĞİLİM

Programların isimleri belli mi?


- Cumartesi yine "Diskonun Kralı", pazar günü "Medyanın Kralı", pazartesi günü ise "Muhabbetin Kralı" isimleriyle ekranda olacağız. Cumartesi geceleri daha çok oyuncu çıkarmak istiyoruz. Dünya televizyonlarına baktığınızda, çok kitabı satan yazar çıkar, o programa uygun bir 5-10 cümle söyler. Eğlendirir, bir sempati sağlar ve kitabını merak ettirir. Bizde ise film çekmiş, dizide oynayan adam geldiği zaman şöyle bir adam olmak istiyor; "Ben burada kaymakam gibi durayım, fakat bu Okan, hep benim filmimden bahsetsin..." Bir kere ben böyle bir aptal değilim.

"Medyanın Kralı"nda bir gazetede, televizyonda, radyoda, ne görüyorsak, dinliyorsak her şey olacak mı?

- Aynen öyle. Bir gazetede ne görüyorsak, hepsi olacak...

Peki "Muhabbetin Kralı"nda Sevil Atasoy´la beraber bir anlamda cinayetleri de mi çözeceksiniz?

- Benim öyle bir derdim yok. Hangi yemekten zehirleniriz de ekrana gelecek. İstiyorsak, "Özal öldü mü, öldürüldü mü?" tartışmasını da burada işleyebiliriz. Ben bu tartışmayı 20 kez ekranda izledim ama bir tane adli tıpçı ya da bir kriminal uzman programda yoktu. Ben bütün bu dünya ile ilgili entelektüel seyircinin anlayacağı, kafası basmayan seyircinin de "Burada enteresan bir şey anlatılıyor, ben bunu anlamaya çalışayım" diyeceği televizyonculuğu yapmak istiyorum. Şimdi mesela Fransa´da televizyoncular, halkın yetersiz olduğunu bilerek programlarını yapıyorlar. Bizdeki televizyoncular ise halkın karşısında kendilerini yetersiz hissediyorlar. Böyle televizyonculuk olmaz. Ama sanmayın ki ahlaki bir dert içindeyim. Ben ahlaka en karşı adam olarak takılırım. Ancak işte saygı görmek için böyle davranmak zorundayım. Sosyal sorumluluk derdinde değilim. Benim kendi kendime bir sorumluluğum var... Ben üç günde üç farklı program yapma derdinde değilim. Ben televizyonun talk-show´cusunun gecelere yayılması gerekttiğini düşünüyorum...


Barışçıl olmayı düşünmüyor değilim


"Kanal-İzasyon" filminde Alper Mestçi ile çalıştınız. Bu filmden ne ders çıkardınız?

- Alper´le beraber köşelerimi daha nasıl yumuşatabilirimi öğrenmeye çalışıyorum.

Köşelerim var derken...

- Herkes gibi köşelerim var. Ben Galatasaray ukalalığı olan bir adamım. Devlet Tiyatrosu´nda çalışmış bir adam olarak oyunculuğumda da köşeler vardır. Komik değilimdir vs. Bunlar birilerine ukalaca gelebilir. Yumuşadı mı? Hayır. Yumuşamak istemem de. Ama barış içinde olmayı da düşünmüyor değilim. Sittin sene Galatasaray´da aynı sınıfta okuduğum 40 kişiden farklı olmaya çalışan bir adam olarak, artık anladığım şey, bırak o 40 kişiden farklı olmayı, sokakta gördüğüm herhangi bir adamdan farkım yok. Bunu çok iyi biliyorum. Bu bir farkındalık.


Televizyoncuların ders çıkaracağı bir film


Biraz da 23 Ekim´de vizyona girecek olan "Kanal-İzasyon" filminizden söz edelim... Bu filmde aslında televizyonda hep sizin de süpürmek istediğiniz durumdan bahsediyor, öyle değil mi?

- Kesinlikle... Benim televizyonda istemediğim bir dünyadan bahsediyor. Alper Mestçi vakti zamanında benim programımın yönetmeniydi. Bir gün bana bu projesinden söz etti ben de kabul ettim. Filmde, şehre gelip cam siliciliği yapan birisini canlandırıyorum. Bu adam, bir televizyon şirketinin camlarını silerken bir şekilde içeri dalıp, o televizyonun yöneticiliğine kadar yükseliyor ve bir süre sonra üçkâğıt sonucu hapse düşüyor...

Bu adam, herhangi bir TV yöneticisine benziyor mu?

- Hepsine benziyor. Televizyon dünyasını, gerisindeki zekayı, matematiği daha doğrusu bu saydıklarımın hiçbirinin olmadığını çok güzel anlatan bir film oldu. Program yöneticilerinin, yapımcılarının, sunucularının, televizyon yöneticilerinin çok güzel dersler çıkaracağı bir iş oldu. Benim programımda yaptığım kamera arkasının, büyük medya arkası gibi bir şey oldu film.


Sema Eren/HÜRRİYET