OĞLUNUN DOĞUM GÜNÜNÜ KÖŞESİNDEN KUTLAYAN ÜNLÜ KÖŞE YAZARI KİM?..

Kendisi 1953'ün 10 Ocak'ında dünyaya gelmişti. Bendeniz o tarihte 26 yaşındaydım ve Ulus gazetesine günlük küçük fıkralar yazıyor, dünya edebiyatından öyküler çeviriyor ve ANKA Ajansı'nda da muhabirlik yapıyordum.

O yazar Çetin Altan... Milliyet´teki köşesinde oğlu Mehmet Altan´ın doğum gününü şu yazıyla kutladı:

Karga tulumba

Bugün Mehmet Altan'ın doğum yıldönümü. Kendisi 1953'ün 10 Ocak'ında dünyaya gelmişti. Bendeniz o tarihte 26 yaşındaydım ve Ulus gazetesine günlük küçük fıkralar yazıyor, dünya edebiyatından öyküler çeviriyor ve ANKA Ajansı'nda da muhabirlik yapıyordum; 1 yıllık da Ankara Barosu'na kayıtlı platonik bir avukattım.

1953 yılı, bugün dahi tekrar tekrar incelenmesi gereken bir yıldı. Çünkü:
1- Türkiye de NATO'ya girmiş ve Türk ordusunun yüzde 95'i, NATO Başkomutanlığı'na bağlanmıştı.

2- Kore'ye, -aralarında bir tek kişinin bile İngilizce bilmediği geçen yıl ortaya çıkan- 4500 kişilik askeri bir birlik gönderilmişti.
Kore'ye asker gönderme kararı, TBMM'den geçirilmeden alındığı için; 1950 seçimlerinde çok ağır bir yenilgiye uğramış ve Meclis'e 40 milletvekili bile gönderememiş olan İsmet Paşa'nın CHP'si, şahlanmıştı.

3- Tek parti döneminde CHP'nin sürekli övgüsünü yapan İstanbul basını; 1945'te çok partili döneme geçilmesiyle birlikte asitli bir muhalefete başlamış ve DP iktidara geldikten sonra da, yeni iktidarın en gümbürtülü destekçisi olmuştu.

4- "Milletin malını millete iade ediyoruz" gerekçesiyle, Menderes iktidarı Ulus gazetesiyle tesislerine el koymuştu.

5- Atatürk'ün, adı "Etnografya Müzesi"ne çevrilmiş olan Ankara Halkevi'ndeki naşı, büyük bir törenle Anıtkabir'e taşınmıştı.

O yıllarda da kimsenin, TCK'daki faşist İtalyan ceza yasasından kopya edilmiş maddelerini gündeme getirdiği yoktu.
Başta şairlerle yazarlar olmak üzere, sanatçılarla bilimciler; ne zaman Türkiye'deki yoksul yığınlardan söz etseler, "Kömünistlikle ve sınıfı sıfına düşman etmek"le suçlanıyor; ağır ceza mahkemelerinde ya tutuklanıyor, ya mahkûm ediliyorlardı.

Ve o yıllarda da kimsenin; ne Adalet Bakanlığı'na bütçeden ayrılan payın yüzde kaç olduğuyla ilgilendiği vardı, ne de Sağlık Bakanlığı'na ayrılan payın yüzde kaç olduğuyla.

Köylü ağırlıklı bir toplumda yoksul yığınların; öldükten sonra "cennetmekân" olmayı hak etme çabalarını ve sağlıklarında refah içinde ömür süren zengin burjuva yaşamlarının üstüne çıkacaklarına olan inançlarını; "sınıfsal ve ekonomik bir gözlükle analiz etmek" de yine kimsenin aklına gelmiyordu.

Hazine'den geçinmeli "mevki sahipleri"nin, kendilerini "devlet" kavramıyla özdeşleştirmeleri ve yoksul yığınları da; kendileri gibi "laik ve burjuvalaşmış bir görüntü" içine sokma baskısı yapmaları; yoksul yığınlarda gizli bir muhalefeti yoğunlaştırıyordu.

O nedenle de, siyasal partilerin kurulmasına yeşil ışık yakıldığında ve seçimlere gidildiğinde; şaşırtıcı oy patlamaları oluyordu.
1953 yılına yeniden şöyle bir bakılsa; acaba nelerin gerçekleşeceği hiç akla gelmiyordu?

Örneğin:
1- Fransız Frangı ile Doyçe Mark'ın "Euro"da bütünleşeceği.

2- Türkiye'de 60 milyona çıkan cep telefonlarıyla, hem dünyanın her yeriyle konuşulabileceği, hem mesajlar, hem de hemen çekilen fotoğraflar gönderilebileceği.

3- Evdeki renkli televizyonlarda dünyanın her yerinin izlenebileceği.

4- Her kış binlerce köy yolunun kapanmakta olduğunun ortaya çıkacağı.

5- Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin pekişmeye başlayacağı.