ODATV KANKALARI NASIL DEVŞİRİYORDU? YÖNTEME HANGİ YAZARLAR BOYUN EĞMEDİ?
Fehmi Koru bugün Taha Kıvanç imzası ile kaleme aldığı yazısında Odatv'nin "Kankalar Meclisi"nde kimlerin olduğunu ve devşirme yöntemlerini yazdı.
Kankalar Meclisi’nin büyük ayıbı
Medya dünyasından bir dostum, "Ben söylesem olmaz, yanlış anlarlar, şu sorumu lütfen ortaya sorar mısın?" ricasında bulundu.
Sorusu şu: "Pazar günü protesto yürüyüşüne katılanlar hep ’Nedimler, Ahmetler’ demeyi tercih ettiler; oysa yürüyüşü düzenleyenler arasında Soner Yalçın ile ’kanka’ ilişkisi içinde bulunanlar çoktu. Neden ’Oda-TV’ ve çalışanlarına arka çıkan sloganlar atmadılar?"
Soruyu fazlasıyla ’safça’ bulduğumu anlayınca, dostum bir dizi hatırlatmada bulundu. Bu vesileyle kendisinin de her hafta daha da kalabalıklaşması beklenerek başlatılmış ’Kankalar Meclisi’ yemeklerine katılanlardan olduğunu anladım.
Önce hakkında saldırgan haberler çıkmış odağın internet sitesinde; "Kim bunlar, benden ne isterler?" sorusunu yöneltmek üzere aradığı arkadaşı, "İyi çocuklardır aslında, yemeklerine gelsene" davetinde bulunmuş...
"Gittiğimde bunun bir taktik olduğunu anladım" dedi dostum. Meğer bu yolla ’kanka’ devşiriyormuş odak... "Senin çok yakından tanıdığın bir yazar önce aile fertleriyle birlikte en aşağılık dedikodu haberleriyle yıpratılmak istendi; ardından yemeğe çağrıldı, kanki yapıldı; sonra odağın elemanlarına evinde davetler vermeye başladı..."
Aynı yöntem bir büyük gazetenin yazarıyla onun yakını olan bir kadın yazara da başarıyla uygulanmış...
"Bu yönteme boyun eğmeyen iki yazar var, Mehmet Barlas ile Reha Muhtar; sorarsan anlatırlar..." dedi dostum...
Kendisinin katıldığı yemeği yakından gözleyen biri varmış, hemen yanı başlarındaki masada kamp kurup onların gelmesini bekleyen... Gözleri ve kulakları hep üzerlerinde olduğu için ’kankalar’ hiç rahat edememişler... "Bir anda yıldırım hızıyla masadan kalkıldı" dedi o dost.
Meğer masaya musallat olan gözler ve kulaklar Yeni Harman dergisinden Gürkan Haydar Kılıçarslan’a aitmiş... Gerçekten sırf o toplantıya tanık olmak ve konuşmalara kulak vermek için gitmiş o mekâna. Sonra da yazmış zaten gördüklerini: "Serdar Turgut’un, Soner Yalçın’ın, Ali Saydam’ın sırtları dönük. Ama aynadan yüzlerini görebiliyorum. Konuşmalarını duyacak kadar yakınım. Karşılarında Oray Eğin, Ayşenur Arslan ve sima olarak tanıdığım halde o an ismen çıkartamadığım dört bayan daha var. Muhabbet koyulaşmış. Serdar Turgut’u biraz durgun görüyorum. Şarap içiyor. Oray Eğin masada ne var ne yok götürüyor ve herkesten daha çok konuşuyor, gülüyor, New York´tan bahsedip duruyor. (..) Bu arada yeni televizyon programından bahsediyorlar. Ahmet Hakan’ın Uğur Dündar’ın dalağını sökmekle meşgul olduğunu söylüyor Oray Eğin. Anlaşılıyor ki, az sonra Ahmet Hakan da gelecek. (..) Hıncal Uluç Hazretleri Salomanje’ye teşrif ediyorlar. Bir tek ben ayağa kalkmıyorum. (..) Hıncal Uluç arada bir kahkahasını atıyor. Zaman zaman duruluyor. Bana doğru bakıyor. Kesiklerime karşılık veriyor. Herhalde o da ’Bu işte bir terslik var’ diyor. (..) Uğur Dündar’ın da geleceği söyleniyor."
O günkü toplantıya gelmiş mi, Kılıçarslan mekânı erken terk ettiği için bilmiyorum, ancak başka tanıklıklardan toplantılara Uğur Dündar ile Melih Aşık’ın sürekli katıldığı anlaşılıyor.
Serdar Turgut pek ısınamamış ortama, terk etmiş... Bunu da ’Kankalar Meclisi’ müdavimlerinden Hıncal Uluç yazdığı için biliyorum. Okuyalım: "Bir ara Serdar Turgut vardı.. Çetenin cuma günü Salomanje’de birlikte yediği yemeklerde, entelektüel konuşmalar beklermiş.. Millet havadan sudan konuşunca sıkılmış, ’Vakit kaybı’ demiş, çekilmiş.."
Hıncal Uluç odak tarafından hakkında ağza alınmayacak küfürlere muhatap edilen gazetesinden bir yazarın kendisini savunmasını yadırgamış; yazısını "Bu defa Sevilay’ı da çağıracağım.. Çete’yi içerden görmesinde yarar var!.." diye bağlıyor...
27 Mayıs (1960) sonrasında ihtilâlciler tarafından çıkartılan ’Öncü’ gazetesi kadrosunda da yer aldığı için Sabah yazarı bu işleri iyi bilir. Oluşuma ’çete’ diyen de o.
Aynı yazıdan sizlere aktaracağım bir başka ilginç bilgi ise şu: "Bir iki kez görünüp son zamanlarda kaybolan bir iki yazar daha vardı.. Yenilerden.."
Yazılara dikkatimi çeken dostum, "Herhalde onlardan biri benim; ama ismi ortalıkta pek dolaşmayan muhafazakâr bir gazetenin yazarı da yer alıyordu eğreti oturduğum sofrada, ’Yenilerden’ diyerek onu da kast ediyor olabilir" dedi.
Dostumun gönderdiği yazılar demetinde karşıma çıkan isimlere baktım, son protesto gösterisinde ön saflarda yürüyen bazıları ’Kankalar Meclisi’ni onurlandıranlar...
Zaten dostum da bunun için serzenişte bulunuyordu ’Kankalar Meclisi’ne sürekli katıldıkları halde, o meclisin 1 numaralı üyesinin ismini yürüyüşte ağızlarına almayanlara...
Ayıp etmişler gerçekten...
Taha Kıvanç/Zaman
Medya dünyasından bir dostum, "Ben söylesem olmaz, yanlış anlarlar, şu sorumu lütfen ortaya sorar mısın?" ricasında bulundu.
Sorusu şu: "Pazar günü protesto yürüyüşüne katılanlar hep ’Nedimler, Ahmetler’ demeyi tercih ettiler; oysa yürüyüşü düzenleyenler arasında Soner Yalçın ile ’kanka’ ilişkisi içinde bulunanlar çoktu. Neden ’Oda-TV’ ve çalışanlarına arka çıkan sloganlar atmadılar?"
Soruyu fazlasıyla ’safça’ bulduğumu anlayınca, dostum bir dizi hatırlatmada bulundu. Bu vesileyle kendisinin de her hafta daha da kalabalıklaşması beklenerek başlatılmış ’Kankalar Meclisi’ yemeklerine katılanlardan olduğunu anladım.
Önce hakkında saldırgan haberler çıkmış odağın internet sitesinde; "Kim bunlar, benden ne isterler?" sorusunu yöneltmek üzere aradığı arkadaşı, "İyi çocuklardır aslında, yemeklerine gelsene" davetinde bulunmuş...
"Gittiğimde bunun bir taktik olduğunu anladım" dedi dostum. Meğer bu yolla ’kanka’ devşiriyormuş odak... "Senin çok yakından tanıdığın bir yazar önce aile fertleriyle birlikte en aşağılık dedikodu haberleriyle yıpratılmak istendi; ardından yemeğe çağrıldı, kanki yapıldı; sonra odağın elemanlarına evinde davetler vermeye başladı..."
Aynı yöntem bir büyük gazetenin yazarıyla onun yakını olan bir kadın yazara da başarıyla uygulanmış...
"Bu yönteme boyun eğmeyen iki yazar var, Mehmet Barlas ile Reha Muhtar; sorarsan anlatırlar..." dedi dostum...
Kendisinin katıldığı yemeği yakından gözleyen biri varmış, hemen yanı başlarındaki masada kamp kurup onların gelmesini bekleyen... Gözleri ve kulakları hep üzerlerinde olduğu için ’kankalar’ hiç rahat edememişler... "Bir anda yıldırım hızıyla masadan kalkıldı" dedi o dost.
Meğer masaya musallat olan gözler ve kulaklar Yeni Harman dergisinden Gürkan Haydar Kılıçarslan’a aitmiş... Gerçekten sırf o toplantıya tanık olmak ve konuşmalara kulak vermek için gitmiş o mekâna. Sonra da yazmış zaten gördüklerini: "Serdar Turgut’un, Soner Yalçın’ın, Ali Saydam’ın sırtları dönük. Ama aynadan yüzlerini görebiliyorum. Konuşmalarını duyacak kadar yakınım. Karşılarında Oray Eğin, Ayşenur Arslan ve sima olarak tanıdığım halde o an ismen çıkartamadığım dört bayan daha var. Muhabbet koyulaşmış. Serdar Turgut’u biraz durgun görüyorum. Şarap içiyor. Oray Eğin masada ne var ne yok götürüyor ve herkesten daha çok konuşuyor, gülüyor, New York´tan bahsedip duruyor. (..) Bu arada yeni televizyon programından bahsediyorlar. Ahmet Hakan’ın Uğur Dündar’ın dalağını sökmekle meşgul olduğunu söylüyor Oray Eğin. Anlaşılıyor ki, az sonra Ahmet Hakan da gelecek. (..) Hıncal Uluç Hazretleri Salomanje’ye teşrif ediyorlar. Bir tek ben ayağa kalkmıyorum. (..) Hıncal Uluç arada bir kahkahasını atıyor. Zaman zaman duruluyor. Bana doğru bakıyor. Kesiklerime karşılık veriyor. Herhalde o da ’Bu işte bir terslik var’ diyor. (..) Uğur Dündar’ın da geleceği söyleniyor."
O günkü toplantıya gelmiş mi, Kılıçarslan mekânı erken terk ettiği için bilmiyorum, ancak başka tanıklıklardan toplantılara Uğur Dündar ile Melih Aşık’ın sürekli katıldığı anlaşılıyor.
Serdar Turgut pek ısınamamış ortama, terk etmiş... Bunu da ’Kankalar Meclisi’ müdavimlerinden Hıncal Uluç yazdığı için biliyorum. Okuyalım: "Bir ara Serdar Turgut vardı.. Çetenin cuma günü Salomanje’de birlikte yediği yemeklerde, entelektüel konuşmalar beklermiş.. Millet havadan sudan konuşunca sıkılmış, ’Vakit kaybı’ demiş, çekilmiş.."
Hıncal Uluç odak tarafından hakkında ağza alınmayacak küfürlere muhatap edilen gazetesinden bir yazarın kendisini savunmasını yadırgamış; yazısını "Bu defa Sevilay’ı da çağıracağım.. Çete’yi içerden görmesinde yarar var!.." diye bağlıyor...
27 Mayıs (1960) sonrasında ihtilâlciler tarafından çıkartılan ’Öncü’ gazetesi kadrosunda da yer aldığı için Sabah yazarı bu işleri iyi bilir. Oluşuma ’çete’ diyen de o.
Aynı yazıdan sizlere aktaracağım bir başka ilginç bilgi ise şu: "Bir iki kez görünüp son zamanlarda kaybolan bir iki yazar daha vardı.. Yenilerden.."
Yazılara dikkatimi çeken dostum, "Herhalde onlardan biri benim; ama ismi ortalıkta pek dolaşmayan muhafazakâr bir gazetenin yazarı da yer alıyordu eğreti oturduğum sofrada, ’Yenilerden’ diyerek onu da kast ediyor olabilir" dedi.
Dostumun gönderdiği yazılar demetinde karşıma çıkan isimlere baktım, son protesto gösterisinde ön saflarda yürüyen bazıları ’Kankalar Meclisi’ni onurlandıranlar...
Zaten dostum da bunun için serzenişte bulunuyordu ’Kankalar Meclisi’ne sürekli katıldıkları halde, o meclisin 1 numaralı üyesinin ismini yürüyüşte ağızlarına almayanlara...
Ayıp etmişler gerçekten...
Taha Kıvanç/Zaman