O medya patronundan Gülen'e sert cevap! Hançerlediğiniz millete sığının!

Fethullah Gülen'in hedef haline getirdiği işadamı ve Akşam gazetesinin bağlı olduğu medya grubunun sahibi Ethem Sancak’tan cevap var.

İşte Ethem Sancak'ın Akşam'ın internet sitesi aracılığıyla Fethullah Gülen'e verdiği yanıt:

40 yılı aşan bir süredir Türkiye içinde ve dışında gücü kim temsil ediyor ise ona sinsice yanaşan, kadir-i mutlak gördüğü dünyevi güç odaklarının her türlü hizmetine koşmayı uzun erimli çıkarlarının zaruri bir gereği olarak gören ve milletten yediği darbelerle çılgına dönen zat hızını alamayıp bize de saldırmış.
Gerçek yüzü gün yüzüne çıktıkça daha da zavallılaşan, işlediği günahlar için Allah’a değil de beddualara, küfürlere ve hakaretlere sığınan bu şahsın öfke nöbetlerini dikkate almamak gerektiğini, ona verilecek hiçbir yanıtın onun iflah olmaz bir hastalığa kapılmış olan ruhuna şifa olamayacağını biliyorum.

ÜZÜLMEM ANCAK ÖFKELENİRİM
Kendisi şaşmış bir beşer olsaydı onun için üzülürdüm ancak bilerek, tasarlayarak, uzun uzadıya, inceden inceye hesaplayarak kötülükler dileyen, insanların en kutsal değerlerini servet biriktirmenin aracına çeviren ve bu uğurda insanların hayatlarına ilkokul çağından ömrünün sonuna kadar ipotek koymayı kendinde hak gören, bununla da yetinmeyip ülkesine ihanet etmeyi dahi göze alabilen birine üzülmem. Bu ülkeye ve millete her hücresine kadar bağlı olan biri olarak böyle bir kişiye ancak öfkelenirim.
5 Ekim 2008 tarihinde gazeteci Nuriye Akman aracılığıyla bu zat’ın gazete görünümlü propaganda aygıtı benimle bir röportaj gerçekleştirmişti. O röportajın henüz başlangıcında yer verilen ifademi 6 yıl sonra kendisine bir defa daha aynen tekrarlıyorum. Hayatım boyunca kafamı omuzlarımın dışında bir yere kiraya vermedim. Şimdi, beni en net tanımlayan, o ifademe bir ek daha yapıyorum, kalan ömrümün sonuna kadar da vermeyeceğim.
Türkiye’nin çeşitli baskı dönemlerinde -hem de müesses nizamın en kudretli olduğu konjonktürlerde- yanlış bulduğum sistemi cepheden karşısına almış biri olarak hayatımda hiç tehditlere ve hakaretlere boyun eğen, korkuyla hiza alan biri olmadım.

İNANDIĞIM YOLDA GİDERİM
Evet, Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V)'in soyundan geliyorum ve bununla onur duyuyorum. Böyle bir soydan gelmenin bana yüklediği ağırlığı hissediyor ve bunun sorumluluğunu taşıyabilmenin zorluklarını çok iyi biliyorum. Ancak unutulmasın ki; insanın hangi kökten, soydan geldiği o kişinin takdirinde olan bir durum değildir. Ben insanın kendi bağımsız iradesi ve aklıyla düşünebildiği oranda özgür bir birey olabildiğine inanırım. Bu inançla, doğru olduğunu düşündüğüm bir idealin peşinden bedeli ne olursa olsun giderim. Özgür irademle yaptığım tercihlerimi şartlara, zemine ve çıkarlarıma uyup uymadığına göre değil, doğru bildiğimi hayata geçirmek konusundaki kararlılığıma referansla yaşarım. Peygamber soyundan geldiğini varsayan büyük bir ailenin içine doğmuş biri olarak hayatının belli bir dönemini Marksist olarak yaşamak, kendi sığlığında boğulanlara bir çelişki gibi görülebilir ancak benim kendi gerçekliğim içinde -az önce saydığım kişisel ve genetik özelliklerim nedeniyle- çok net bir tutarlılıktır.
Ben hasbelkader, Allah'ın lütfuyla varlıklı sayılan bir işadamıyım ve iş dünyasındaki bu başarım, Türkiye’nin doğuştan ayrıcalıklı sınıfının kuşaktan kuşağa aktararak getirdiği zenginliğe benzer bir zenginliğin üzerine kurulmadı. Hele de insanların temiz duygularını, uğruna ölebilecekleri değerlerini kullanarak örgütlenip önce devlet gücü ve imkanlarını ele geçirmek sonra o güçle de büyük servetleri yönetmek gibi bir yoldan hiç olmadı.

HAYAT HER ŞEYİ KAYDA GEÇER
Kişisel politik doğrularım ticari çıkarlarım üzerinden şekillenmedi, bunu iddia etmeye cesaret edebilecek her düşküne o dillerine doladıkları geçmişime bakmalarını öneririm. O geçmişe bakıldığında, yükselen iktidar odaklarıyla birlikte yükselen bir işadamı mıyım yoksa yürekten desteklediğim iktidarlar döneminde dahi fedekârlıklar yapmayı, sorumluluklar üstlenmeyi öncelik sayan bir insan mıyım bu çok daha net görülecektir.
Herkesin geçmişi yaşanmış ve kimsenin değiştirmeye gücünün yetmeyeceği, hayat denilen o büyük kayıt defterine işlenmiştir. O nedenle toplumların tarihi gibi kişilerin de tarihi onların bugünlerini anlamak için muazzam güçlü birer referans kaynağıdır.
Geçmişe bakıldığında Türkiye iktidar bloklarının yaşadığı her değişimle uyumlu, her konjonktürde kazanmayı bilen, her güç odağı değişimiyle birlikte çıkarlarına uygun yeni pozisyonunu alan, darbeciyle darbeci, milliyetçiyle milliyetçi, demokratla demokrat sonra yeniden darbeciyle darbeci olmayı başarabilen asıl döneklerin kimler olduğu çok daha net görülecektir.

ÜLKENİN SİGORTASI ATINCA...
Onlarca yıldır tıkır tıkır işletilen formüller bir an gelir tutmayıverir. Zamana yayarak kurulan tüm tezgâhlar, nihayet işin sonuna geldik, devlet de artık avucumuzun içinde denilen bir anda altüst oluverir çünkü her ülkenin sigortası olan bazı dinamikleri ve değerleri vardır. Bu ülkeyi var eden sağduyuyu küçümseyip hiçe saydıklarında, ülkenin sigortasının atıp o çok güvendikleri enerjilerinin tam da kaynağından kesilebileceğini nasıl hesaplayamadılar?

MAFYATİK YÖNTEMLERİN SONU
İnanç, fikir ve ideal insanı görünümü altında büyük servetleri, yatırım kuruluşlarını, ihaleleri yöneten; dava dosyalarını, emniyet soruşturmalarını, insanların tüm mahremiyet alanlarını yakın takibe alan ve bunu kutsal din ve değerlerimiz adına yapan kısacası hayattaki iddiasıyla taban tabana zıt her türlü mafyatik yöntemi kullanan servet ve iktidar düşkünleri böylesi kıyıcı hırsların getirisi olduğu gibi bir götürüsü de olabileceğini nasıl olur da bilemezler?

BATTIKLARI ÇIKMAZ NEDİR?
Avını yavaş yavaş sararak önce hareketsiz bırakan sonra da canlı canlı yutan bir yılan misali kuşatmaya kalktıklarının, binlerce yıllık geleneğe sahip bir devlet olduğunu nasıl da unuttular? Yoksa unutmadılar da bu hainliğe mecbur mu bırakıldılar? Hangi mecburiyet insanın bu derece küçülmesine neden olabilir, içinden çıkamayıp da çırpındıkça battıkları çıkmaz acaba nedir? Kurtulamadıkları bir mecburiyetleri varsa korkmasınlar, sarıp boğmaya kalkıştıkları ama başaramayıp derslerini aldıkları ülkelerine ve o ülkenin milletine sığınsınlar. Doğdukları bu vatan boğdukları vatan olmadı ama özgür oldukları bir vatan olabilir.
Ele değil, bağrına hançer sapladıklarına sığınsınlar.
Affedilemeseler bile belki en azından huzura ererler…