O KAVGAYI BİR DE OZAN GÜVEN'DEN DİNLEYİN

Ozan Güven, geçtiğimiz hafta bir magazin muhabiriyle yaşadığı kavgayı Radikal'den Ezgi Başaran'a anlattı...

* Meşum olayın görünen kısmını hızlıca özetleyeyim: Ozan Güven gecenin bir yarısı bir restorandan çıkar. Sevgilisini otomobile bindirdikten sonra, “Biraz ilişkinizi konuşalım” diyen muhabire küfürü basar. Ardından yaklaşık 10 kere “Sen kaç yaşındasın?”, bir 10 kere de “Hayır bir dakika, kaç yaşındasın sen?” diye sorar.
Duyduğumuz kadarıyla muhabir 19 yaşındaymış. Önce “Böyle mi sorulur, Ozan Bey iyi akşamlar diye başlanır” diye yarı sakin devam eder Ozan. Sonra yine kaybeder. E kaybedince de biliyorsunuz işte… Sinirli bir adamın oynayan ağzının üstüne bol bol düt.

* Kötü tabii bu görüntü. Öyle izlediğiniz zaman da kötü, ben böyle anlatınca da kötü. Ne gerek var, yürüyüp gitseymiş. Ayıp değil mi, örnek bir sanatçıya yakışıyor mu? Yahut şu da güzel: İyi de kardeşim, bu ünlü insanlar görüntülenmek istemiyorsa oralara gitmesin… Ünlüysen hayat bu. Filan falan.

* Madem ki MHP’deki kaset serisi vesilesiyle Başbakan yeni bir özel hayat tanımı yaptı… Madem dedi ki özel hayat sadece eşinle evinde yaptığın şeydir… O zaman ünlülerin özel hayat çemberini ve paparazzinin sınırlarını da hazır yeri gelmişken tartışalım. Ama önce yukarıda anlattığım olayı Ozan Güven’den bir kez daha dinleyelim:

* “O akşam yine 30 kere düşünmüşüz yemeğe çıkmadan önce. Aman bir şey olur mu, peşimize takılırlar mı, bir tatsızlık çıkar mı… Bunalıyorum ben çünkü alışamadım bu işlere. Oğlumla gezerken de fotoğraflarını çekilmesini istemiyorum mesela. Neyse, gittik sonunda Cihangir’de bir yere. Oraya oturduğumuz anda yolun karşısında belirdi bir kamera ve beş dakikalık sigara molası dışında tam 1.5 saat çekim yaptı. Sözüm yok, işlerini yapıyorlar. Fakat sonra kız arkadaşımı otomobiline bindirirken yaşı çok küçük olduğu belli olan muhabir, yüzünde müstehzi bir ifade, gözleri kayaraktan ‘Şimdi kızı gönderdik, artık ilişkinizi konuşalım’ dedi.”

* “O soruş tarzına, o surat ifadesine, o pervasızlığa kim maruz kalsa sinirini kontrol edemez. Evet, ben küfrederek bir edepsizlik yaptım ama bana yapılan edepsizliğin büyüklüğünü ancak böyle ifade edebildim. İnan bana o muhabir iyi ki bana çattı, yoksa çok daha vahim bir sonuç olabilirdi.”

* Önce şunu netleştirelim: Magazin muhabirlerinin kendi mecraları için ‘haber değeri taşıyan malzemeyi toplama özgürlüğü’ var. Evet şarkıcılar, oyuncular, topluca ünlü insanlar diyelim; sokağa çıktıklarında fotoğraflarının çekilmesini, kameraların peşlerine takılmasını normal karşılamak zorunda. Ozan da dahil pek kimsenin bununla problemi olduğunu duymadım.

* Bir yandan da… Ozan’ın oyuncu olması, hayatını bir paket halinde bize sunması anlamına gelmiyor. Yani ünlülerle aramızda ‘her şey dahil açık büfe’ bir mutabakat yok. Kamera ışığının gecenin ikisinde suratında yanmasına tolerans gösteren kişiye bir adım öteye geçerek sevgilisi yahut eşiyle ilgili tahrik edici ifadeler kullanmak, endazeyi kaçırmaktır. Hatta düpedüz sözlü tacizdir.

* Ozan Güven’e hiç yakıştıramadık o küfürleri. Zaten Sean Penn bir gazeteciyi itip kalktığında, Björk paparazziyi tırmıkladığında, Coldplay’in solisti Chris Martin peşine takılan TV ekibinin otomobil lastiğini patlattığında, Hugh Grant elindeki konserve fasulyeyi muhabirin suratına fırlattığında da kimse yakıştıramamıştı. Olmuyor tabii de bu olmayan hale nasıl geliniyor?

* Onlar da tonla para kazanıyor, e bu kadar da artık cefasını şey yapsınlar diyenler çoktur. Bu bence başlı başına sorunlu bir mantık silsilesi ama doğru kabul etsek bile gazeteciler açısından haklılık ufukta görünmüyor. Çünkü ünlü olmanın cefası zaten kıytırık bir yemeğe giderken bile tereddüt etmek, izole bir dünya kurmak, bir yerde oturduysan saatlerce uzaktan kameraya çekilmeye ses çıkarmamak… Ondan sonrası artık ‘köşeye sıkıştırılan kedinin tırmalamasıdır’. Ha zaten amaç kızgın damda bir kedi yaratmaksa, istenen haber buysa, daha büyük bir sorunumuz var Houston!

* Yine de küfür etmeyebilirdi Ozan, var öyle bir seçenek. Ama etti işte. Ünlü insanların dünyaya örnek olmak isteyen Nobel Barış Ödüllü kimseler olmadığını unutmayalım. Bi Mandela değiller yani! Hasbelkader bir meslek icra ediyorlar ve sanıldığı gibi bu mesleğin tanımında taciz edilmek yok.

* Ozan’ın bana anlattığı şeyler içerisinde en önemlisi şuydu: “O genç muhabir iyi ki bana çattı çünkü o soruya ve soruş şekline küfürden çok daha sert tepki verecek çok adam var bu memlekette.” Öyleyse magazin müdürleri en başta kendi muhabirlerini korumak adına bir centilmenlik anlaşması imzalasınlar. Bu vesileyle sınırlar bir kez daha doğru düzgün çizilsin. Ünlüleri çileden çıkarıp görüntülerini yaymak bu çizginin dışında kalsın.

* Mesaj kaygısı: Özgürlükse herkese özgürlük, huzursa herkese huzur di mi? Hayal tabii ama belki gerçek olur.

Ezgi Başaran/Radikal