''O GAZETEDEKİ EN MAÇO YAZI O DEĞİL!'' BALÇİÇEK İLTER'DEN YÜKSEL AYTUĞ YORUMU!

Gazete Habertürk yazarı Balçiçek İlter, Yüksel Aytuğ'un olay yaratan olimpiyat yazısı için neler yazdı?

Son Kale

Kazdıkça kazıyoruz…
Gözde tatil bölgelerinden birinde, gözde bir mekanda…
Kumdan kale yapmaya çalışıyoruz…
Niye?
Fikir benden çıktı aslında…
Ben kumdan kaleler yaparak büyüdüm, kovam küreğim eksik olmazdı, tırmık kullanmaya da bayılırdım. Islak kumların üzerinde çeşitli şekiller yapar, dalgaların bozmasını beklerdim. O kumların dağılışı, şekillerin farklı biçimlere bürünmesi eğlendirirdi beni… Üşenmezdim, defalarca ve defalarca tekrar yapardım yıkılar kaleleri, bozulan resimleri… Hep bir sonraki bir öncekinden güzel olurdu. Öyle derdi büyüklerim… Gülümserdim.
Deniz kenarındaki locaların maaş fiyatına kiralandığı yerlerden az uzakta…
Kazıyor da kazıyoruz.
Bu kez çocuklarımla…
Yok! Tutmuyor kum. Olmuyor kale. Kazdıkça bembeyaz acayip bir kum çıkıveriyor, suya bile ulaşamıyoruz. Üstelik bembeyaz kumu gel de kovaya doldur, ters çevirdiğimiz anda daha kalenin tek kulesini yapamadan yıkılıp gidiyor, yamru yumru bir yükselti oluşturuveriyor!
“Tutmuyor ki bu kum!” diye çaresizce söylenmeye başlıyorum.
Neredeyse ağlayacağım…
Her şey gibi o da sahte!
İkizler öfkeme anlam vermeden kendi dünyalarına dönüp gidiyor, kovayla balık yakalama oyununa girişiyorlar… Ben ise inat ediyorum. Nasıl bir kum bu? Meğer Mısır kumuymuş, özelliği güneş ne kadar ısıtırsa ısıtsın ayak yakmamasıymış!
Hayatımızın özeti gibi…
Hatta şaka gibi…
Öylesine rahat, öylesine güzel görüntülü, öylesine yumuşak ki…
Canını da yakmıyor insanın…
Truman Şov’da hissediyor insan kendisini…
Buralarda kimsenin gündemle ilgilendiği yok!
Foça’da kıyamet kopmuş, Şemdinli’de ne olup bitiyormuş günlerdir?
Olimpiyatlar bile biraz daha fazla gündemde…
Ama nasıl bir ikiyüzlülükle…
Başarı böyle bir şeydir işte… Gelirse senden büyüğü yok…
Aslı Çakır’ı konuşuyoruz.
Kim onu çalıştıran peki?
Süreyya Ayhan ile kocası Yücel Kop değil mi?
Hani spordan anlamıyordu bunlar?
Genç bir sporcunun hayatının siyasi bir takım oyunlar uğruna karartılmasına alkış tutan o medya ve bu toplum, linçi unuttu, bu aralar Süreyya Ayhan’ı konuk ediyor her gün o kanal bu kanalda… Oysa ne sapıklıkları kaldı, ne sahtekarlıkları, ne de iş bilmezlikleri…
Lime lime ettiler gözümüzün önünde… Biz de ya sustuk oturduk ya da tezahüratta bulunduk, “vur vur vur” diye…
Süreyya, hamile olduğunu bile söyleyememişti uzun süre, nazar değmesin diye…
İyi de yapmış değerdi vallahi! Bunca göz varken.
O gözler kadının memleketindeki kendi heykelini yıktırdı daha ne olsun?
Neyse, şimdi şahane bir oğlu var.
X
İnandığımız her şey şu tutmayan kumdan, yapılamayan kaleler gibi…
O derece sahteyiz!
Eskiden kale yapmayı becerirdik de yıkılırken hayal kırıklığına uğrardık, şimdi o bile yok!
Bir siyaset konuşuluyor “beach”lerde şaşırır, kalırsınız…
İnsan ağzı açık izliyor “Bunlar nerede yaşıyor?” diye…
Kumsala marka çantaları, yüksek topuklularıyla teşrif edenler yardım gezisine giden Emine Erdoğan’ın kıyafeti üzerine tam bir saat konuştular örneğin…
Ben bunaldım da “Son bir kale yapmaya giriştim, onlar yılmadı, bıkmadı, usanmadı…
x
Aynı sahte durum medyada da yaşanıyor son hızla…
Yıllarca demin bahsettiğim tarzdan linçlere alkış tutanlar, hatta linci bizzat yaratanlar yine baş köşelerde, suni, sahte gündemlerle… Bugün memleketin geldiği bu noktada hatırı sayılır payları olanlar kendi gündemleriyle ortadalar. İnternet siteleri de onlarla dopdolu…
Dünden beri aramayan kalmadı Sabah yazarı Yüksel Aytuğ ve olimpiyatlarda yarışan kadın sporcuları anlattığı yazı hakkında bir şey yazacak mısın diye…
Yorum almak isteyen televizyon kanalları da cabası…
Kendi yazmış zaten özür dilemiş. Yeter mi? Bilmem?
O gazetedeki en maço yazı o değildir kanımca. İlk 10’a bile girer mi şüpheliyim.
Yayın koordinatörü Şule Talu’yu genel yayın yönetmeninin hakaretleri eşliğinde gönderen bir gazeteden bahsediyoruz. ne kadınlığı kaldı Şule’nİn ne de gazeteciliği, o derece hakaret edildi, arkasından, istifa etmek zorunda kaldı. Kimse ses çıkarmadı ne kadın ne de erkek yazarları o gazetenin… Sadece o gazete değil, bizler de kalem oynatmadık, çoook kıymetli kadın köşeciler olarak!
Ne Yüksel’i ne Aytuğ’su? Adam en azından “Yanlış anlaşıldım” demiş, kimileri yaptığının arkasından pis pis sırıtırken!
O yüzden sevgili okuyucu, ne yazık ki kurtarılacak “son bir kale”miz bile yok bizim medyada, umarım memlekette olur!

Balçiçek İlter/Habertürk