Dün Türkiye Haber Kameramanları Derneği’nin attığı bir twit dikkatimi çekti. Karabağ Savaşı sırasında Azerbaycan’da görev yapan haber kameramanı arkadaşlarımıza övgüler ve teşekkürler vardı. Altındaki yorumlar ise dikkate değerdi. Hemen Dernek Başkan Aytekin Polatel’i aradım.
Neler olduğunu, bu twiti neden attıklarını sordum. Aramızda aynen aşağıdaki diyalog geçti.
- Ya Cezmi Abi bir sivil toplum örgütü Azerbaycan’da görev yapan habercilere plaket verdi.
- Eee ne var bunda ne kadar güzel.
- Yok Abi, anlamadın sen, ödül sadece muhabirlere verildi.
- Nasıl yani? Muhabirler orada nasıl yayın yapabilmiş ki kara kalemlemi çekip yollamışlar görüntüleri.
- Sorma Cezmi Abi, "Ekip ruhunu kaybediyoruz, soğuğu, sıcağı, dayağı , yorgunluğu beraber hissettiğimiz ekip arkadaşlarımızdan bazıları başarının sadece kendi çabası ile kazanıldığını düşünüyor. Kameranın arkasındayız diye bizi kamuoyu görmüyor sanıyorlar, kamuoyu bizi her zaman görür ve takdir eder.. Yayında “kameraman arkadaşım” diye söylenen cümlenin derinliğini kamuoyu biliyor!
Evet, aramızda aynen bu diyalog yaşandı.
Şimdi kimse darılmasın gücenmesin, söyleyeceklerimi lütfen dikkatli okusun.
“EVET ŞU AN UÇAKLAR BOMBALARINI BIRAKIYOR..
ÇOK YAKINIMIZA BOMBA DÜŞTÜ..
ÖLEN BEBEĞİN ELİ ELİME DEĞDİ, KAN İÇİNDEYDİ..
EVET BÖLGEYE GİRDİK VE İŞTE İLK GÖRÜNTÜLER..”
Yukarıdaki diyalogları hatırlarsınız. Karabağ Savaşı sırasında bölgede görev yapan muhabir arkadaşlarımızın anonslarından bazıları bunlar.
Değerli muhabir arkadaşlar; mikrofonu elinize ilk aldığınız da sizi kameramanlar yönlendirir. Vücut dilinizi nasıl kullanmanız gerektiğini öğretir. Çoğu zaman yaptığınız anonslara yardımcı olurlar. Anons ya da yayın sırasında nerede durmanız gerektiğini gösterirler.
Sonra aranızdan bazıları bu günlerini çabucak unutuverirler. Kameramanlara tepeden bakmaya başlarlar. Ve o bazılarınız meslekte adeta bir sabun köpüğü gibi kısa sürede kaybolup giderler.
Bazılarınız ise mesleğe beraber başladığı kameraman arkadaşları ile bir ömür kader birlikteliği yapar. Asla birbirlerinden kopmaz, asla ayrılmazlar. Ve onların birçoğu mesleklerinin zirvesine çıkar. Sektörde kalıcı olurlar.
Yaşanan bu ödül tartışmasının ardından, bölgede görev yapan birkaç kameraman arkadaşımla konuştum. Hiçbirinin derdi de ödül değil. Olamaz da zaten. Ancak hepsini asıl yaralayan şeyin, ödül için aranan muhabirlerin, “Biz orada yalnız değildik, kameraman arkadaşımla birlikte görev yaptık” dememesi olduğunu öğrendim.
Yıllar yılı sahada koşturmuş biri olarak ödül almak benim de hiçbir zaman umurumda olmadı. Benim için gerçek ödül, meslek hayatım boyunca biriktirdiğim dostlarım oldu ama kendi ekip arkadaşlarımdan gerekli saygıyı görmesem ne kadar üzüleceğimi de tahmin edebiliyorum.
Buradan tüm kameraman arkadaşlarıma seslenmek istiyorum; siz bu sektörde hep vardınız, hep de var olacaksınız. Siz, insanların kaçtığı yere koşarak gidenlersiniz. Bomba, sel, afet, felaket her ne olay varsa en önde hep siz varsınız. Siz toplumun gören gözü, duyan kulağısınız. Siz olmasanız haber olmaz. O yüzden her zaman alnınız açık, başınız dik olsun. Çünkü siz evlatlarına her daim helal lokma yedirme derdinde olan, bu sektörün gerçek emekçilerisiniz.
Ben de, bu sütun aracılığıyla savaş bölgesinde, kelle koltukta çalışan ve asla bunun şovunu yapmayan kardeşlerime birer plaket takdim ediyorum. Bu yazı sizin plaketinizdir. Alın çıktısını ve kamera servislerinin en görünür yerine asın.
Hepinizi ayakta alkışlıyorum.
İyi ki varsınız…