NURAY MERT ÖLMEDİ, KALBİMİZDE YAŞIYOR!

Medyaradar'ın sivri dilli yazarı Barbaros Altuğ'un keskin kaleminden bu kez Birgün'e 'yan çizen' Nuray Mert nasibini aldı...

Milliyet’teki yazıları Şubat’ın sonunda bitti Nuray Mert’in. Önce kendi ifadesine göre gazetesi Milliyet 11 Şubat’ta kendisini arayarak “size izine çıkaralım, durumunuz karışık” dedi. Gururlu, başı dik gazeteci ne yapar zoraki izin karşısında? İstifa edersin, açıklamanı yaparsın çeker gidersin, değil mi? Hayır, bu duruma rıza gösterdi Nuray Mert. Kendisi istemeden izne çıkarılmaya effendi effendi boyun eğdi. Sonra? Sonra 17 Şubat’ta bir yazı yolladı, 19 Şubat’ta yayınlanması için. Bu yazı yayınlanmadı. Gururlu, başı dik gazeteci bu durumda ne yapar peki? Elbette istifa eder. Hayır, yine etmedi. 21 Şubat’ta upuzun, romantik ama içinde asla ve kat’a “istifa” sözünün geçmediği bir kompozisyon yazıp yolladı medya sitelerine “gazete telefonlarıma çıkmıyor, iletişim kuramıyorum” babında!

Gelsin röportaj üstüne röportaj

Konu ile ilgili ilk röportajını Evrensel’e verdi Nuray Mert, sonra MediaCat’e, sonra yine medya sitelerine, sonra Skyturk’e. Anlattı da anlattı. Aradaki eksikleri ona soran olmadı nedense (bakınız yukarıdaki süreçte istifa etmemesi mesela, ya da o gazete senin bu televizyon benim gezerken Milliyet’ten hala maaş aldığı söylentisinin doğru olup olmadığı). Köşe yazarları tarafından da epyce ağırlandı; köşesi olduğu günlerden daha ünlü oldu, arada Mardin’de halay çekti (ben söylemiyorum, büyük olasılıkla kendi yolladığı fotoğraflardan öğrendik – açıklamalarını da yolladığı yine aynı medya sitelerinden).

Bu arada IMC televizyonunda programa başladı, ana akım medyanın amirali Hürriyet’in İngilizce gazetesinde haftalık yazıları ise hala devam ediyor. Ki kendisine ayrılığında en çok arka çıkanlardan olan Birgün’de yazmaya başlaması konuşulmaya başlandı. Ne zaman? Ekim ayında. Yani iki ay önce!

Nuray Mert dahil adı geçenlerden hiçbiri Birgün’de yazacakları haberine itiraz etmediler. Tirajı itibarı ile (sanırım 5bin civarında) epeyce sınırlı bir kitleye hitap eden Birgün ile anlaşılan pazarlık yapıldı iki ay boyunca (artık ne istedilerse!). Zira çat IMC televizyonu pat Hurriyet Daily News yazılarında böyle aylar süren görüşmelere şahit olmadık ülkece!

Karamanın koyunu

Elbette gayet iyi ilişkiler içinde olduğu gazetecilerden yine medya sitelerine Kasım ayı Nuray Mert’in Birgün’de yazacağı haberleri ile doldu taştı (Google Birgün Nuray Mert yazın görürsünüz). Her an her yerde açıklamalara doyamayan Nuray Mert bu arada çıt çıkarmadı. Ta ki 26 Kasım’da belli ki her bir yazardan onay alan Birgün’ün yeni yazarlarını ilan etmesine kadar!

O ilanda artık ne gördüyse bizim görmediğimiz gözleri Nuray Mert aleni olarak “yan çizmeye” başladı! Önce anında görüntü usulü “tasvip etmediğini” belirtti sunuluş biçimini (herhalde meçli saçları ile fotoşoplu bir fotoğrafı daha şık dururdu). Aa sonra daha da ileri gitti Mert Hanımefendi! Aslında o meğer Birgün’e yazma sözü falan vermemişti ki; daha haberler ajansa düşmeden çatçat istediği her konuda açıklama yolayan okuryazar hanımefendi nedense bize bu konuyu o meşum ilan çıktıktan sonra saçıkladı!

Bu da yetmedi (eski filmlerdeki sosyetik zengin kadının, başında büyük şapkası arabasının penceresinden fakir mahallesine bakıp biraz küçümsemesini hatırlayın) kendisi Birgün’e ulufe dağıtmaya karar verdi; değerli yazılarını vermeye layık bulmadığı Birgün’e başka türlü katkı sunmaya hazırdı! Bir köşe yazarının bir gazeteye yazı haricinde nasıl katkı sağlayacağını açıklamadı ama; akşamüstleri simit mi alacak çayın yanına, yoksa evinde çalışan temizlikçileri mi yollayacak? Şamdan’dan yemek yollamayacağı kesin (“o kadar da değil” derdi Lale Belkıs). Bilemiyoruz; yakında yine belki uzun bir kompozisyonla bunu da açıklar.

Nişantaşı’nda Şamdan’da arkadaşları ile yemek yerken aklının Hürriyet’ten (Ahmet Hakan’ın hala sözü geçiyor mu acaba orada?) falan gelecek bir teklifte olduğunu artık anlayabileceğimiz (mantık silsilesi) Mert’i bundan sonra kendisi ile başbaşa bırakmak aslında artık en iyisi. Çünkü Birgün olayında herkesin gördüğü gibi ne yazık ki kendisine “dokunan yanıyor”.

BARBAROS ALTUĞ