NİHAL BENGİSU KARACA :"BAŞÖRTÜLÜ YAZARLARDAN NE BEKLİYORSUNUZ"

Nihal Bengisu Karaca, son dönemde başörtülü yazarlara gelen eleştirilere köşesinden yanıt verdi

'Başörtülü yazarlar' meselesi

Yine aynısı oldu. Taksim isyanına dönüşerek ardından Anadolu'yu kaplayan olaylar dizgesinin her iki tarafındaki kriminal vakalar unutuldu, başörtülü kadınlar yine "günah keçisi".

Başörtülü kadınlar Gezi Parkı'nda değilse bile eylemsellik motivasyonlarını Gezi'den alanlarca, 28 Şubat'ı aşan düzeylerde fiziksel ve sözel şiddete maruz kaldılar. "Başörtülü yazarlar" ise "olaylarda mağdurun yanında durmamak" gibi bir dizi ithamla karşılaşarak apolojetik bir pozisyona itilmeye çalışılıyorlar.

Üstelik Yıldız Ramazanoğlu, Cihan Aktaş gibi "başörtülü" yazarların Gezi eylemlerini anlayan ve yer yer destek veren çabaları medyaya da yansıdı. Demek ki bu konuyu "başörtülü yazarlar" genellemesi üzerinden tartışmak, yalan habere itibar etmekten başka bir şey değil. En fazla "Bizim başörtülümüz bize, sizin başörtülünüz size" mugalatası yapılabilir. Hatta tüyo da vereyim, "Ama bakın, iyi başörtülüler de var" derseniz, demokrat görünmeniz kolaylaşır.

Latife bir yana, başörtülü yazarlar denilen kategori iki elin parmak sayısı kadar olsa bile, doğrudur, çoğumuz Gezi Parkı'nda meşru taleplerin de ifade edildiğini ve bunların pek tabii dikkate alınması gerektiğini belirtmemize ve özellikle 31 Mayıs'ta yaşanan şiddeti defalarca kınamamıza rağmen, 1 Haziran itibarıyla yaşananlara, sürecin meşruiyetini yitirdiği noktasından baktık.

Tersi mümkün müydü? Eylemler boyunca sözel ve fiziksel şiddete maruz kalan başörtülü kadınlardan eylemlere destek vermelerini beklemek, oksimorona davetiye çıkaran bir tutumdur diye düşünüyorum.

Siz "Devrim yapıyorduk ve her devrimde 'colleteral damage' olur, takılmamak gerekir" diye düşünebilirsiniz. Ben de size geçtiğimiz aylarda Samatya'da biri ölüme sebebiyet veren "üç" saldırıdan "Ermenileri hedef alan bir örgüt çıkarmak için" ne kadar uğraştığınızı hatırlatırım. Ciddiye almanız için Zehra Develioğlu'nun ölmesi mi gerekiyordu?

Başörtülü kadınlar kendilerini hepi topu beş yıldır "vatandaş gibi" hissediyor, hepi topu son iki yıldır temel hak ve özgürlüklerine -o da laik hassasiyetler depreşmesin diye yavaşça- kavuşabiliyor. Ayrıca mütedeyyin kesimdeki kadınların çoğunun kamusal alan deneyimi AK Parti iktidarına gelinene kadar kendi mahallelerinde kabul gören örfle sınırlıydı. Sadece ultra laik baskılardan değil, kendi çevrelerindeki ayrımcı pratiklerden de Erdoğan'ın tutumu, politikaları sayesinde özgürleşebilmiş olan bu kadınların, "Tayyip istifa!" sloganlarına tempo tutmasını mı bekliyordunuz?

Nihal Bengisu Karaca'nın yazısının tamamı için tıklayın