Netflix’in bütçesi Türk seyircisinin ne kadar umurunda?
Milliyet yazarı Özay Şendir, Ocak ayında Türkiye'de hizmet vermeye başlayan Netflix'i masaya yatırdı.
ABD'de internet kullanıcıları tarafından yaygın olarak kullanılan film ve dizi izleme sitesi Netflix, Ocak ayından itibaren Türkiye'de de hizmet sunmaya başladı.
Netflix'in yayına başlamasının ardından medyada da bir Netflix rüzgarı esti. 600 saat içerik ürettiği, dünya genelinde 93.8 milyon abonesinin olduğu vs.vs.
Milliyet yazarı Özay Şendir de bu rüzgarın kimseyi kandırmaması gerektiğine dikkat çekti ve "Son sözü medya binalarında konuşulanlar değil, sokaktaki seyirci söyler" saptamasında bulundu.
İşte Şendir'in bugünkü yazısından ilgili bölüm;
İŞİN SIRRI SEYİRCİDE ARKADAŞ
Yıllar önce gazlı içecek pazarında üst düzey yönetici olan bir arkadaşım, elimdeki kendi şekersiz ürününü görmüş, “Tahmin et bakalım, Türkiye’nin yüzde kaçı bu ürünü içiyor?” diye sormuştu. Düşündüm, çevremdeki herkes aynı üründen içiyordu. O yüzden, “Yüzde 55 normal, yüzde 45 benim içtiğimden” diye yanıtladım soruyu. Uzun uzun güldü, sonra yüzde 92’ye yüzde 8 oranını verdi. Medya binalarında konuşulan ya da yapılanların, sokaktan ne kadar farklı olduğunu o gün anlamıştım.
Türkiye’de yabancı dizi çok seyredilmez, hatta alt yazılı film de çok seyirci bulamaz. Mesela CNBC-E, harika diziler yayınladı, sonra harika dublajlar yaptı ama yok olup gitmekten kurtulamadı. Kadir Kaymakçı kardeşimin, Habertürk’teki Netflix yazısını okuduğumda aklıma geldi tüm bunlar.
Netflix’in 600 saat içerik üretmesi ya da buna ayırdığı bütçe, Türk seyircisinin ne kadar umurunda acaba? Ya da dünya genelinde 93.8 milyon abonesi olması, Türkiye pazarında tutunmak için yeterli olabilir mi?
Ekşi Sözlük’e bakınca, yabancı içeriğin çok çabuk tükendiğine, yerli filmlerin de yeterli olmadığına dair onlarca şikayet buluyor insan. Düzeltmem gereken iki hata daha var; birincisi dünyada her sene rüzgar estiren 1-2 dizi olur. Mesela bu yıl en çok konuşulan işlerin başında gelen Sherlock Holmes’un yeni sezonu TLC’de.
Yabancı içerik o kadar önemli olsaydı, TLC şu an Türkiye’de reytingleri siler süpürürdü. Sonra şu Online TV tanımlaması baştan sona yanlış. Netflix ve benzerleri, daha çok video kaset kiralama dükkanları gibi işler. Kendi yapımı olmayan işler de ancak DVD’ler pazara girdiğinde katalogda yer alabilir. Yerli yatırımlar Blue TV ve Puhu TV daha yolun başındalar, bu fikre katılıyorum ama yerli içerik Türkiye’de her zaman yabancıların açık ara önündedir. Yani son sözü medya binalarında konuşulanlar değil, sokaktaki seyirci söyler.
Netflix'in yayına başlamasının ardından medyada da bir Netflix rüzgarı esti. 600 saat içerik ürettiği, dünya genelinde 93.8 milyon abonesinin olduğu vs.vs.
Milliyet yazarı Özay Şendir de bu rüzgarın kimseyi kandırmaması gerektiğine dikkat çekti ve "Son sözü medya binalarında konuşulanlar değil, sokaktaki seyirci söyler" saptamasında bulundu.
İşte Şendir'in bugünkü yazısından ilgili bölüm;
İŞİN SIRRI SEYİRCİDE ARKADAŞ
Yıllar önce gazlı içecek pazarında üst düzey yönetici olan bir arkadaşım, elimdeki kendi şekersiz ürününü görmüş, “Tahmin et bakalım, Türkiye’nin yüzde kaçı bu ürünü içiyor?” diye sormuştu. Düşündüm, çevremdeki herkes aynı üründen içiyordu. O yüzden, “Yüzde 55 normal, yüzde 45 benim içtiğimden” diye yanıtladım soruyu. Uzun uzun güldü, sonra yüzde 92’ye yüzde 8 oranını verdi. Medya binalarında konuşulan ya da yapılanların, sokaktan ne kadar farklı olduğunu o gün anlamıştım.
Türkiye’de yabancı dizi çok seyredilmez, hatta alt yazılı film de çok seyirci bulamaz. Mesela CNBC-E, harika diziler yayınladı, sonra harika dublajlar yaptı ama yok olup gitmekten kurtulamadı. Kadir Kaymakçı kardeşimin, Habertürk’teki Netflix yazısını okuduğumda aklıma geldi tüm bunlar.
Netflix’in 600 saat içerik üretmesi ya da buna ayırdığı bütçe, Türk seyircisinin ne kadar umurunda acaba? Ya da dünya genelinde 93.8 milyon abonesi olması, Türkiye pazarında tutunmak için yeterli olabilir mi?
Ekşi Sözlük’e bakınca, yabancı içeriğin çok çabuk tükendiğine, yerli filmlerin de yeterli olmadığına dair onlarca şikayet buluyor insan. Düzeltmem gereken iki hata daha var; birincisi dünyada her sene rüzgar estiren 1-2 dizi olur. Mesela bu yıl en çok konuşulan işlerin başında gelen Sherlock Holmes’un yeni sezonu TLC’de.
Yabancı içerik o kadar önemli olsaydı, TLC şu an Türkiye’de reytingleri siler süpürürdü. Sonra şu Online TV tanımlaması baştan sona yanlış. Netflix ve benzerleri, daha çok video kaset kiralama dükkanları gibi işler. Kendi yapımı olmayan işler de ancak DVD’ler pazara girdiğinde katalogda yer alabilir. Yerli yatırımlar Blue TV ve Puhu TV daha yolun başındalar, bu fikre katılıyorum ama yerli içerik Türkiye’de her zaman yabancıların açık ara önündedir. Yani son sözü medya binalarında konuşulanlar değil, sokaktaki seyirci söyler.